"Gülme."
Jimin homurdandı. Taehyung kahkahalarını durdurmayıyorken ona ellerini uzattı. "İyi-İyi misin?"
Jimin'in saçları, yüzü ve üzerindeki kazak kremaya bulanmıştı. Komikti.
"Tae, gülme."
Jimin, onun uzattığı eli tuttu ve ayağa kalktı. Görebilmek için parmaklarıyla gözlerini ovaladı.
"Ama-ama-"
"Seokjin hyung beni öldürecek! Hiç acımayacak! Gırtlağımı deşecek. Sevgilin ölecek ve sen de orada gül sadece. Boynumdan kan fışkırırken de gülersin artık."
Tae, ellerini onun yüzüne doğru uzattı ve az önce Jimin'in yarım yamalak yaptığı işi kendisi halletti. Kirpiklerinde bile krema vardı. "İyi yanından bak. Lezzetli görünüyorsun." Onu öpmeye niyetlendiğinde, Jimin bir iki adım geriledi.
"Bir de bana dokunabileceğini mi sandın?" dedi Jimin sinir bozucu bir şekilde. "Onu gülerken düşünecektin. Şimdi, gidip temizleneceğim ve bir çözüm yolu arayacağım. Git sen."
Jimin yatak odasına yürürken Taehyung da onu takip etti. Böyle zor bir durumda onu yalnız bırakmayı düşünmüyordu elbette.
Jimin kazağını ve pantolonunu çıkardı banyoya girdiğinde. Yürürken yerlere dökülen kek parçaları ve krema ağlamayı istemesine neden oluyordu. Onca emek mahvolmuştu ve sadece bir saniyelik bir hataydı. Bir saniye.
"Saçını yıkamamı ister misin?"
Taehyung banyoya girdiğinde, Jimin başını salladı. Az önce ona kızıyor falan olabilirdi ama şimdi üzgün ve çaresiz hissediyordu. Sadece Seokjin olsa iyi, Yoongi bile öldürürdü. Kesinlikle, yaşama şansı yoktu artık. Yüzde yüz emindi, 30 yaşını göremeyecekti.
Küvetin içine oturduğunda, Taehyung duş başlığını aldı ve suyu açtı. Başka bir zaman olsaydı, bu anı kullanabileceğini düşünüyordu Jimin.
Tae de küvetin dışında, dizleri üzerine çöktü ve önce Jimin'in saçındaki ve yüzündeki pastayı temizledi suyla. Jimin gözlerini kapatmıştı ve üzgünken dahi çok güzel görünüyordu.
"Senin suçun değildi," dedi uzanıp kenardaki şampuanı alırken. "Seokjin hyung seni öldürmez."
Elindeki duş başlığını bir süreliğine Jimin'e uzattı ve ardından şampuanı biraz eline döküp Jimin'in saçlarını karıştırmaya başladı.
"Ama onun için çok uğraştılar. Yoongi hyung bile uğraştı. Ah, Tanrım-- Kesinlikle hiç şansım yok."
"Gözlerini kapat, yanmasın." Taehyung saçlarının iyice köpürdüğünü görünce Jimin'den suyu tekrar aldı ve iyice yıkadı. "O zaman yeni bir tane yapalım. Aynısını."
*
"Bence bırakalım. Hayır, hayır. Yapamayacağız. Ölümümü ertelemenin bir anlamı yok."
Jimin umutsuz bir şekilde mutfak masasına çöktüğünde Taehyung ona ters bir bakış attı. "Bir yumurtayı kıramaman mı daha acı yoksa bir yumurtayı kıramadığın için vazgeçiyor olman mı?"
Kek, en kolay kısmıydı. Jungkook'tan tarifi istediklerinde, Jungkook hiç sorgulamadan internet sitesinin linkini atmıştı. Ayrıca kek zaten iç tarafta olacağı için kıvam ve benzeri şeylerden çok şekli önemliydi. Ama krema zordu. Gıda boyası denen şeyden Jimin'in haberi yoktu ve oraya oturduğu ilk andan itibaren Yoongi'nin nasıl 7 farklı krema yapmış olduğunu düşünüyordu. Sarı için içine limon falan mı sıkmıştı?
"Hem saat de geç oldu. Daha fırından keki çıkarmadık bile. Boşver Tae."
"Her şeyden bu kadar çabuk vazgeçiyorsan, bizim işimiz çok zor."
Jimin masadan zorlukla kalktı ve tezgaha, Taehyung'un yanına ilerledi. Haklıydı, bu kadar çabuk vazgeçmemesi gerekiyordu. İlk yaptıkları pasta ne kadar sürmüştü bilmiyorlardı ama yüzlerce kremasından sonra, bu pastayı nihayet bitirebildiklerinde saat gece yarısını çoktan geçmişti. Üstelik, Jimin uykulu gözlerle yeşil olan tarafı yaparken, Taehyung çoktan koltukta uyuyakalmıştı. Jimin her ne kadar Yoongi'nin tepkisinden korkuyor olsa da, renklerin yerini değiştirdi. Yeşili turuncunun yanına, pembeyi sarının yanına ve kahverengiyi de mavinin yanına yaptı. Bu komik ve bir o kadar güzel görünmüştü gözüne. Sonunda biten pasta, eskisine ne kadar benziyordu bilmiyordu. Eskisini de pek hatırlamıyordu gerçi ama direkt buzdolabına koydu pastayı. Herhangi bir kazanın tekrar yaşanmasını istemiyordu.
"Şuna bak," diye fısıldadı kendi kendine. Tae bir top gibi büzülmüştü koltukta. Kollarınu dizlerinin arasına sıkıştırmıştı ve üşüyor gibi görünüyordu. Jimin onun üzerine bir battaniye örttü ve yanına oturdu. Çok uykusu vardı. "Sen uyu, tabii," diye söylenmeye devam etti. "Hani şu 'birlikte' temalı konuşmayı yapmıştım ya, onda ciddiydim Tae. Pastayı da birlikte yapmamız gerekiyordu."
Onun duymayacağını bildiğinden gözlerini sıkıca yumdu ve başını koltuğun arka tarafına yasladı. "Seni oraya göndermek istememem bencillik olabilir ama ben seni korumaya çalışıyorum."
Gözlerini açmadan elini onun saçlarına koydu ve okşadı. "Yanağındaki yara izi hala duruyor, Tae. Bir yenisi sadece bir yara izi olacak mı?"
Bu endişelerini ilk defa sesli dile getirmek onu rahatsız etti. Bu ihtimali hiç düşünmemiş değildi ama ilk defa gerçekliğiyle yüzleşiyordu. Bir sonraki sadece bir çizikle sınırlı kalacak mıydı? Emin olamazdı. Tae'ye bir şey olursa ne olurdu? Bunun sonuçlarını düşünmek bile istemedi.
"Sen uyu, Taehyung. Seni uyandırmayacağım."
*
"Siktir, siktir, siktir."
Jimin, gözlerini Taehyung'un söylenmeleriyle açtı. Taehyung montunu giymeye çalışırken homurdanıyordu ve aceleci görünüyordu. Üzerindeki battaniyeyi kaldırdı ve gözlerini ovalayarak ayağa kalktı. Neler olduğunu anlayamıyordu.
"Tae-"
"Uyuyakalmışım! Jimin, eve gidemedim!"
Jimin onun bu kadar paniklemesine anlam veremedi. Sadece bir gece eve gitmemişti işte, sorun neydi ki?
"Ben uyandırmadım seni," dedi Jimin. "Yorulmuştun, dinlenesin di-"
"Yorulmak mı?" Taehyung öfkeyle ona baktığında Jimin dudaklarını birbirine bastırdı. "Ölüyor olsam dahi orada olmam gerekiyor benim!" Sesini bu kadar yükseltmesi, turuncu saçlıyı yerinde sıçrattı.
"Ama-"
"Ben sana bunu anlattım Jimin. Bu konuyu bildiğin halde nasıl uyumama izin verdin? Sana kalamayacağımı söyledim! Iseul yoksa ben yokum, bunu biliyorsun!"
"Seni düşünüyordum," dedi Jimin, onunkinin aksine, fısıltı gibi çıkan bir sesle. Sadece kavga ettikleri o zaman böyle bağırmıştı Taehyung. O zaman da, sonu pek iyi olmayan bir kavga yaşanmıştı zaten.
"Beni düşünmüyordun! Sen kendini düşünen bir bencilsin, Jimin. Sadece yanında olayım istedin, değil mi? Bu senin için mi daha iyi sonuçlar doğururdu, benim için mi?"
"Seni düşünüyorum dedim ya!" Bencil değildi. Taehyung nasıl böyle konuşabilirdi? Umarım, diye düşündü. Umarım, yalnızca endişeli olduğu için düşünmeden konuşuyordur. Umarım, benim hakkımdaki düşünceleri gerçekten bunlar değildir.
"Boşversene," dedi Taehyung ve güldü. "Sen ne anlarsın ki?"
Jimin, geceki sorusunun cevabını o an aldı. Birlikte demişti. Birlikte olacaklarını, birlikte yaşayıp, birlikte öleceklerini söylemişti. Birlikte acı çekeceklerdi. Taehyung'un ne hissettiğini, nasıl bir durumda olduğunu elbette biliyordu. Sadece, onu bu durumdan biraz olsun uzaklaştırmak istemişti. Kötü bir şey mi istemişti?
"Ne anlarım, değil mi?" dedi öfkeyle. "Siktir git, Taehyung. Eğer gerçekten benim bencil olduğumu, seni anlamayacağımı düşünüyorsan da sinirin geçtiğinde geri dönme. Sakın, anladın mı? Geri dönme."