Havaya kalkmış olan kaşların ve beklenti dolu bakışlarınla bütün dikkatini Yifan'a vermiştin.
Gözleri hala kırmızıydı fakat oldukça boş bakıyordu. Ne düşündüğünü ya da hissettiğini anlayamıyordun.
"Yifan?" Temkinli bir ses tonu ile ona seslendin. Bakışları seni buldu ardınan kaşları çatıldı.
"Yifan iyi misin?" Elini onun ensesine atıp konuştuğunda gözlerinin rengi bir anda eski haline dönmüştü.
"Iyiyim. Sanırım." Kafasını yukarı kaldırarak derin bir soluk aldı.
"Neden cevap vermedin bir şey mi oldu?" Ellerinizi birbirine kenetlenip konuştuğunda Yifan kafasını eğdi ve dudaklarına bir öpücük kondurdu.
"Hiç. Hiç bir şey olmadı." Yüzüne yarım bir gülümseme yerleştirip konuştuğunda kaşların havalanmıştı
"Emin misin?"
"Eminim ışığım."
***
Wu Yifan garip hissediyordu.
Iunae Lumen saraya geri döndükten sonra neredeyse bütün ülkeyi gören bir tepeye gelmişti. Eli sol göğüsünün üzerinde duruyordu zira kalbinin sıkıştığını hissediyordu. Sanki yüreği patlamak üzereydi.
Dolan gözleri ile bakışlarını gök yüzüne çıkardı.
Bir şeye özlem duyuyormuş gibi bir his vardı içinde. O sesi duyduğundan ve o görüntüleri gördüğünden beri bu böyleydi. Derin derin nefesler aldı ve kendini sakinleştirmeye çalıştı.
"Ne yapmalıyım? Bana neler oluyor? Ne yapmalıyım?" Sağ gözünden yuvarlanan bir damla yaşla kendinden başka kimsenin olmadığı tepede sağ eli sol göğüsünde duruyordu.
Wu Yifan daha önce hiç hissetmediği bir boşluk ve acı hissediyordu. Canı çok yanıyordu.
***
"Adam gibi fırlat şunu be!" Arka bahçeye çıkarken Muhafızının sesini duymanla kaşların çatıldı. Sesi oldukça sinirli geliyordu.
"Ama Sunbaenim ağır geliyor kaldıramıyorum ki." Duyduğun erkek muhafızın sesi ile merakın daha da yükselmişti.
"WonHo sen benimle dalga mı geçiyorsun acaba? Süs olsun diye mi yaptın o kasları sen? Alt tarafı halat atacaksın! Halat!" Sonunda görüş açına RiJin ve karşısındaki erkek muhafız girdiğinde belli bir mesafeden onları inceledin.
WonHo'nun elinde oldukça kalın ve ağır olduğu her halinden belli olan bir halat vardı. RiJin ise yanında pazardan döndüğünüz minikle dikiliyordu.
"RiJin bayağı değişik bir muhafız." Yanından duyduğun sesle irkilerek o yöne döndün. Prens Jiyong saks mavisi bir kıyafet içinde sana bakıyordu. Şaşkınlığını çabucak üzerinden attın ve onu selamladın. Sana gülümseyerek karşılık verdi.
"Nasılsın?" Hala yüzündeki aynı gülümseme ile sana bakarak konuştu.
"Iyiyim majesteleri. Siz nasılsınız?" Sesini sabit tutmaya çalışarak konuştun.
"Teşekkür ederim. Iyi olmana sevindim. Yani öğrendiklerinden sonra biraz sarsılacağını düşünmüştüm." Dudak büzerek konuştuğunda dudakların şaşkınlıkla aralandı.
"Ne demek istediğinizi anlamadım." Işte şimdi sesinin tonu biraz kaymıştı.
"Kim olduğunuzu biliyorum efendim. Geri gelebildiğiniz için oldukça mutluyum." Jiyong ufak bir selam vererek konuştuğunda gözlerin yuvalarından çıkacak derecede büyümüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Selection of the Dragon¹ (Wu YiFan OC)
FanfictionWu YiFan kadim Ejderha soyunun Prensi'ydi. Kendisi ve içindeki Ejderha yenilmesi zor güçteydi. Ve bu Ejderha'nın kendi Anka Kuşunu seçmesi gerekiyordu. Fakat olmaması gereken bir şey oldu. Ejderha bir Nihil'i seçti. Yani seni. Wu YiFan x Sen. -Yaza...