"Bu iş için uygun olduklarını mı düşünüyorsun? Robert!" diye bağırdı, ardından elindeki bardağı hızla masaya vurdu. Bu hızla, bardak parçalara ayrıldı. Robert, sakin bir şekilde geriye yaslandı, derin bir nefes aldıktan sonra işe yaramazcasına adam'a baktı. Oldukça sinirliydi, gereksiz insan.
"Onlar işinde en iyisi. Sırf senin götünü kurtarma telaşın yüzünden bundan mahrum kalmam." diye yanıtladı. Ardından iki eliyle korumaların adam'ın yanına gitmelerini emretti.
Adam'ın telaşı yüzünden oknuyordu ama, çaktırmamaya çalıştı. Sesini bir Ton daha düşürerek gözlerini korumlara dikti,
"Ne? Ne demek istiyorsun?" Robert, elini yüzüne koydu.
"Bak, üzgünüm tamam mı? Bu işte artık yoksun." adam yavaşca geri çekilmeye başladı, bu odadan sağ sağlim çıkamayacağından adı gibi emindi ama denemenin ne zararı var? Korumalar, adamın bu haraketlenmesine karşılık hızla adamın yanına gittiler. Omuzlarından sıkıca tutup yüzünü masaya yapıştırırken adam hızla kurtulmaya çalışıyordu.
"Robert!" bağırmaya başlasa da nafile, burada onu duyacak hiç kimse yoktu. Tanrı'nın bile unuttuğu mahzende kendisini kurtaracak ve ya güveneceği kimsecikler yoktu.
"Robert! Bu da ne demek?"
Diye yakınmaya devam ederken sesi dört duvar arasında yankı yapıyordu. Robert, rahatça sandalyesine yaslanmış küçümdeyen gözlerle adamı izlerken adam yakarışlarına devam ediyordu.
"Hayır, hayır!" can havliyle iki koruman'nın kendisini sımsıkı kavramış ellerinden kurtulmaya çalışıyordu onun bu amansız çabalarına karşılık, korumalardan bir tanesi adamın başını hızla masaya vurdu.
"Robert! Robert biz anlaşmıştık!!!!" diye bağırdı, bir yandan da kafasını kurtarmaya çalışıyordu.
"Robert hata yapıyorsun!! Bunu yanına bırakmazlar!!"
Robert'ın buruşuk suratında kocaman bir gülümseme oluştu. Ardından yavaşca ayağa kalkıp işaret parmağında takılı ortasında kocaman mavi amatis taşı olan yüzüğünü masaya vurarak o iğrenç ve tiksindirici ses tonuyla,
"Öldür." diye emir verdi,
Kırmızı renkten geriye kalan tek şey keskin çığlıklar oldu.*****
Len, Bahçe parmaklıklarından atladığı gibi koşmaya başladı, peşindeki korumalardan kaçmaya çalışırken elindeki saf zümrüt kolyeyi düşürmemeye çalışıyordu. Yağmur hafifce tiselerken çıplak ayaklarla koşmak hiç de mantıklı değildi.
Hatta, sonunda para almayacaklarını bilse bu işe girmezdi bile. Hızlı koşmasının oluşturduğu esinti, Siyah saçlarının görüş alanını kapanmasına neden oluyordu, hızla saçlarını geriye itti, Önüne çıkan ana yoldaki arabaları aldırmayıp hızla koşmaya devam etti, az ileride ağaçlık alanın içine atlayıp ağacın arkasına Saklandı. 'Az daha yakalanıyordum' diye düşündü kendi kendine ardından Derin bir nefes alarak yere eğildi. Bir kaç dakika boyunca sabit kaldıktan sonra ağacın kenarından kafasını çıkartıp etrafı kontrol etti, derin bir oh çekti, ne onun peşinden koşan kas yığını korumalar ne de onu izleyen ve ya peşine takılan hiç kimse ortalıkta gözükmüyordu. Sevindi, Elini cebine atarak telefonu çıkarttı, son aranan kişilere girdi.
Abisi, Seji idi. Telefon ilk çalışında açıldı,
"Atlattın mı adamları?"
Diye sordu, sesi gayet sakin geliyordu,
"Evet, senden ne haber. Alabildin mi, leydi'mizin özel tarağını?." diyerek Güldü, bir yandan da ağaçlık alandan hızla geçiyordu. Sanki hiçbirşey olmamış gibi sakindi,
"Evet, Fazla uzatmadan arkana bak." dedi.
"Seji? Seji?"
Yanıt alamayınca Telefona baktı, arama kapanmıştı. Hemen arkasını döndü. Seiji, siyah lüks arabanın içinde onu bekliyordu. Arka koltukta ise diğer iki kardeşi vardı. Elena ve Alan.
Elena, aile'nin tek kızı idi, doğuştan yürüme engeli olmasına rağmen gayet zekiydi. Alan...Alan ise çok korkak ve asosyaldi. Bu yüzden okula bile gitmemişti.
Seji....seji ise tam bir buzdolabı idi, yani sadece Len'e göre. Soğukanlı ve zeki bir abi, ve evin en büyüğü olmasının verdiği sorumlulukları mükemmel bir şekildr yerine getiren örnek biriydi, Ve Len, kavgacı ve ben merkezli biri olmuştur her zaman. Anneleri ve babaları olmasa bile Onlar, 'kiralık katiller' olarak gayet iyiydi. İşlerini hep organize bir biçimde yaparlardı ve genelde her zaman başarılı olurlardı.
Len, gittikçe Hızlanan yağmurla beraber hemen arbaya bindi.
Arbaya binmesiyle, Seji'nin gaza basması bir oldu.
Len, hemen zümrüt kolyeyi çıkarttı ve rahatça geriye yaslandı.
"Bu da tamam. Köşeyi döndük yine."
"Ayakkabılarına ne oldu?" diye sordu Elena. Onu görür görmez gözüne takılan ilk şey buydu.
Len arkasını döndü,
"Elena, o kas yığınlarından nasıl kaçtığımı merak etmiyorsun da, ayakkabılarıma ne olduğunu mu merak ediyorsun?" Elena gözlerini devirdi.
Arbanın camından dışarıyı izlemeye başladı. Len homurdanarak tekrar yönünü döndü.
Bir süre boyunca Seji'nin açık olan camından içeriye giren rüzgar dışında hiç bir ses yoktu. Len bu sessizlikten sıkıldı,
"Ne kadar kaldı? Yemek yemem gerekiyor."
Seji ona ters ters bakınca, Len dilini çıkardı.
"Az kaldı."
Konuşacak birşey bulamayınca, peceresini açıp kafasını dışarıya çıkardı.
Bir yarım saat sonra araba tam da evlerinin önünde durdu. Seji arabadan inip, Elenayı kucakladı. Alan, kapıları kapattıktan sonra Seji'nin cebinden anahtarı alıp kapıları kilitledi.
Len, cebinden anahtarı çıkartıp, büyük, kahverengi evi'lerinin kapısını açtı. Seji, Elena'yı tekerlekli sandelyesine yerleştirdikten sonra, deri montunu çıkarttı.
"Misafirlerimiz var." diye bağırdı Len, sinirli bir ses tonuyla kollarını bilrleştirmis bir şekilde salon'un kapısında dikiliyordu. Elena, sandayeyle Salona girdi, Alan Elena'nın arkasında İlerliyerek salona girdiler. Seji uzun mor saçlarını topladıktan sonra kardeşleri'nin yanlarına gitti.
Salon'a girdikten sonra gördükleri pek şaşırtmamıştı, Robert yani sözde patronları mor koltukta yayılmış bir şekilde ayaklarını üst üste atmış oturuyordu. İki tane koruması da yanında ayakta bekliyordu. Seji tam karşısındaki koltuğa oturdu.
"Yine ne oldu?" diye sordu. Robert, gülümsedi.
"Ne olcak? Bizim gül yüzümüz için gelmedi herhalde."
Robert, Len'in bu sözlerini başı ile onayladı.
"Ah...sanki hiç nasıl olduğunuzu sormamışım gibi Konuşuyorsun Len. Ama, tabiki yeni bir iş için geldim."
Seji, kaşlarını çattı. Bu ihtiyarın lafı gevelemesinden hiç hoşlanmıyordu.
"Lafı gevelemeden sadete gelsen, çünkü..." bileğini sıvazlayıp saati adama gösterdi, "yemek saatimiz geçiyor."
Robert kafasını salladı. Yanında ki korumaya baktı.
Koruma başı ile onayladı ve elinde tuttuğu dosyayı masaya bıraktı. Kardeşler hep birden dosyaya baktı, sonra da Robert'a.
"Üzgünüm, akşam yemeğinizi bu akşam evinizde yiyemiyeceksiniz."
Seji, dosyayı masadan alırken Robert ayaklandı.
Len, kaşlarını çattı, burada birşeyler olacak gibi hissediyordu. Elena bile tekerlekli sandalyesi ile geriye çekilmişti. Alan zaten Elena'nın Arkasında duruyordu.
Seji, gözlerini Robert'a ve korumalarına dikti.
"Neden? Burada yiyemeyecekmişsiniz."
Elini yavaşca belinede asılı olan silaha Götürürken, Robert'ın sözleriyle durakladı.
"Size yeni işinizi söylüyorum. Dosyalardaki.." parmağıyla dosyayı işaret etti, "adamlardan almanız gereken emanetler var....."
"Bunun burasıyla ne alakası var?" diye sordu Len.
"Çünkü... Bu adamlar sizin bu zamana kadar karşılaştığınız adamlar gibi değil." ellerini birleştirdi "daha.....güçlüler."
Seji tekrar koltuğa oturdu. Elena bu adamaların evlerinde olmasından sıkılmıştı. Elini Alan'ın titriyen eline koydu ve ona sakin ol der gibi baktı. Çünkü Seji ve Len burada idi. Onları canları pahasına korurlardı.
"Güçlü olmaları bu güne kadar hiç bir sorun olmadı. Biz hepsini halletik. Değil mi?" Diye araya girdi Len. Robert Len'in her defasında araya girmesinden sıkılmıştı.
"Dedigim Gibi, bu adamlar daha güçlü."
Sonra derin bir nefes aldı.
"Tamam, bizden istedigin şey ne? Ya da şu 'evimizde yemek yememize" izin vermeyecek şey?"
Robert, güldü.
"Bu iş süresince, benim ayarladığım bir villada kalacaksınız. Orada ihtiyacınız olan bütün silahlar ve eşyalar var."
Seji tam 'hayır' diyecekken, Robert devam etti
"Bu iş sonunda tam 5.000.000 dolar alacaksınız. Yani bu işle hayatınız kurtulacak." Seji kardeşlerine baktı, Len başıyla hemen onayladı. "Evet! Evet bence olur." dedi. Elena,
"Sizce sorun yoksa, benim için de sorun yok." diyerek kafasıyla onayladı,
Ardından bütün gözler Alan'a çevrildi.
"B-ben olumlu bakmıyorum. Bu...fazla tehlikeli gibi görünüyor." her zaman ki Alan...ilk defa mantıklı konuşmuştu. Çünkü şu saaten sonra hayatları değişecekti.
"Alan!! Korkaklık yapma! 5.000.000 dolar ne kadar senin haberin var mı?" diye çıkıştı Len.
"Len haklı Alan, o para ile hayatlarınız kurtulacak." diye ekledi Robert.
"Üstüne gitmeyin. Alan, eğer hayır diyorsan...bu işi kabul etmeyebiliriz. Sen hiç kimseye bakma kendi kararını ver lütfen."
Alan, Robert ve Len'in kendisine 'lütfen' diyen gözlerini ve iş bitince kendilerine verilecek parayı göz önüne alarak, istemese de kabul etti.
"Peki...sizin için sorun yoksa...bence de sorun yok." Elena, kardeşinin bu kararını istemeyerek verdiğini anladı.
"İşte bu be! Ben eşyalarımı toplayayım." tam salondan çıkacakken, Robert onu durdurdu.
"Hayır hayır buna gerek yok. Orada ihtiyacınız olan herşey var. Dosyaların içinde adres yazılı." Seji, derin bir nefes aldı. Bu işe girmek...kardeşleri için güvenlimiydi? Len için neyse ama....ya Elena ve Alan...? Koruyacaktı. Onları koruyacaktı.
Tam herkes dışarı çıkacakken Robert o sesiyle tekrar herkesi durdurdu.
"Ha...bir dakika bir dakika..." herkes aynı anda Robert'a baktı.
"Bir de...bu iş için sizinle çalışacak ikizler var."
"İkizler mi?"
Diye tekrarladı Len.
"Evet...evet Len. Sizinle beraber çalışacak iki seri katil....onlar da sizin kadar tehlikleli. Merak etmeyin onların parası ayrı. Yanlız...".
Robert boğazını temizledi.
"Kız olana dikkat edin." diye uyardı.
"Huh! Bir kızdan korkacak değiliz herhalde."
Seji araya girdi,
"Neden dikkat edecekmişiz?"
Robert, salon'un çıkışına doğru ilerledi.
"Oraya gidince görürsünüz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öl Yada Öldür
RandomAralık ayı'nın 16'sı bütün her yer kırmızıya boyanmış bir halde, hava soğuk ve üstümde sadece yırtık bir kumaş parçası var vücudum buz tutmak üzere..... gözlerim loş ışığa alışmışken ameliyat masasına sıkıca bağlanmış bileklerimi kurtarmak için can...