Villa'ya gelmeleri tahminlerinden biraz daha uzun sürmüştü. Alan, Elena'nın kucağında uyuya kalmıştı. Elena dalmak üzereydi. Lavey kafasını cama yaslamıştı. Seji, tüm dikkatiyle arabayı kullanırken bir yandan Da sürücü aynasından Len'e bakıyordu. Daha doğrusu, Hisa Len'in omzuna başını dayamıştı. Len İse, Hisa'nın kafasına başını dayamış bir şekilde uyuyukluyordu. Bu manzra biraz da olsa Seji'nin moralini bozmuştu. Derin bir nefes alarak yola odaklanamaya devam etti.
Lavey, bir an gözlerini kapattı, arabanın hareketi ve gece'nin de uzunluğunun verdiği uykusuzlukla uykuya yenik düştü.
Gözlerini kapattığı gibi yine o soğuk günde buldu kendini....aralık ayının 16'sı......bütün her yer kırmızıya boyanmış bir halde, hava soğuk ve üstünde sadece yırtık bir kumaş parçası var vücudu buz tutmak üzere..... gözleri loş ışığa alışmışken ameliyat masasına sıkıca bağlanmış olan bileklerini kurtarmak için can çekişirkişiyor...bir yandan da yanındaki masada yatan kardeşine bakıyordu.....baygın gözleri tabana sabitlenmiş bir şekilde deli gibi sürekli gülerek aynı şeyleri tekrarlıyordu,
"Her şey düzelecek....Herşey düzelecek"
Ve bir anda flaş gibi bir ışık patlayınca nefes nefese gözlerini açtı Lavey. İki dakika içinde terleyebildiği kadar terlemişti. Saçlarını geriye attıktan sonra o lanet gün'ün tekrar tekrar gözlerinin önüne gelmesi, iliklerine kadar titremesine neden olmuştu.... Elena, Lavey'in bir anlık şok'unu görünce hemen ön koltuğa dogru eğildi, "l-lavey....." sözünü bitiremeden, Seji'nin ona bakışlarından çekinerek geri yerine yaslandı.
"Lavey? İyimisin?" diye Sordu Seji. Lavey'i ilk defa böyle görmüştü. "Kabus görmüş gibi gözüküyorsun." diye ekledi. Lavey, tekrar tekrar saçlarını geriye ittirdi ve elinin tersiyle anlındaki terleri sildi.
Sürücü aynası'nı Hisa'yı görebileceği şekilde ayarladı. Uyuyordu...."Kabus....kabus...k-kötü bir kabus" diye tekarladı. Ardından derin bir nefes alarak geriye yaslandı, bir kabus canını ne kadar yakardı ki insan'ın? Kaçmaya çalıştıkça, yaklaştığı geçmişini daha ne kadar engelleyebilirdi? Daha ne kadar pişmanlık duyabilirdi...... Bilmiyordu, "pişmanlık" onun düştüğü bu çaresizliği tanımlayamazdı.
Seji, birşeyler olduğunun farkına vardı. Acı verici bir kabus'dan uyanma'nın ne kadar zor olduğu konusunda tecrübeliydi. Hele ki kabus geçmişiyse...Gözleri yola odaklıydı, sesi hafif kısık ama tok çıkıyordu,
"Ne kadar uzağa gidersen git, ne kadar ne kadar unutursan unut, kabusların seni hep takip edecektir." dedi kendinden emin bir şekilde arbanın hafif açık camından içeriye giren oksijeni içine cektikten sonra ofladı, ellerini hafifce direksiyona vurduktan sonra bir anlık Lavey'e baktı, "kendimden biliyorum." diye hafifce gülümsedi. Tıpkı yakın bir arkadaşın, diğer arkadaşa öğüt vermesi gibiydi bu samimiyet.
Lavey, gözlerini Seji'ye çevirdi. Hoş,ne yaşarsa yaşasın, kendisinin ki kadar ağır birşey yaşamadığına emindi. Yine de hafifce gülümsedi. Ellerini kafasına koyup gözlerini sıktı. Sadece kendi duyabilceği ses tonuyla fısıldadı,
"Seni.....Seni koruyamadım....Victoria...."*****
"Zamanı geldi mi erika?" diye sordu yaşlı adam, içkisinden bir yudum alarak yumuşak sandalyesine yaslandı.
"Evet, evet patron. Şimdi kim olduğunu öğreneceğiz."
Koyu pembe saçlarına bağlı olan tokayı çıkardıktan sonra balkon'un açık kapısından dışarıya yavaş ve nazik adımlarla ilerledi. Keskin rüzgar eşliğinde beyaz elbisesi uçuşurken topukları gri mermerde yankı yapıyordu. Etraf iyice sessizleşince, Erika'nın pembe saçları havalanmaya başladı. Bir kaç saniye sonra saç tellerin'in arasından pembe kelebekler birer birer uçuşmaya başladılar, Erika kırmızı gözlerini sonuna kadar açtı.
"Gidin..ve bana hakikati gösterin." diye emir verdikten sonra bütün kelebekler olduğu gibi aynı yöne uçmaya başladılar.
Erika, kelebekler ortadan yok oluncaya kadar gözlerini ufuktan ayırmadı. Saçlarını tekrar bağladıktan sonra, kaşlarını çatarak gülümsedi.
"Kimsin...sen?" dedi akan rüzgara karşı.*****
Gözlerini açtığı gibi gördüğü manzarayla şoka girdi. Villa'daki bütün camlar kırılmıştı, duvarlarda yanık izleri vardı ve çıkan duman heryeri kaplamıştı. Hızla içeriye doğru koştu, bir anda kalbi duracakmış gibi oldu, Herkes....bütün kardeşleri ölmüştü. Elena, ağzından kanlar fışkırmış bir şekilde vücudu ikiye bölünmüştü. Gözleri açıktı ve sanki Seji'yi izliyordu. Az ileride Len ve Alan'ın kalbine kazık saplanmıştı, ikisde kanlar içinde üst üste yatıyorlardı. Seji titremeye başladı. Gördükleri....bunlar gerçek olamazdı, yavaşca dizleri'nin üstüne çöktü, ne yapacağını bilmiyordu. Ağlayacak gibi hissetti, gözleri siyah gözleri kardeşleri'nin pişmanlığını izliyordu. Bir anda içeriden bir çığlık duydu.
Zar zor da olsa ayağa kalkarak, sesin geldiği yöne Koştu, ses salon'dan geliyordu.
İçeriye girdiği gibi ikinci şoku yaşadı. Lavey, biraz ileride haraketsiz bir şekilde yatıyordu. Heryeri kırmızı kan ile boyanmıştı. Çığlın sahibi ise Hisa'ydı.
Robert, bir eliyle Hisa'nın boğazını sıkoyor bir eliylede Hisa'ya saplamak üzere olduğu bıçağı tutuyordu. Hisa'nın anlından aşağı kanlar oluk oluk akıyordu. Gözleri baygındı ama kalan son canı ile çırpınarak kurtulmaya çalışıyorlardı. Hisa, bir anda Seji'ye baktı. Yalvaran gözler'ini ona dikti, "k-kaç...b-buradan...." diye fısıldasa da Seji bunu rahatlıkla duyabiliyordu. Robert, üstü başı kan olmuş bir şekilde gülüyordu. Seji kaşlarını çattı, en azından Hisa'yı kurtarabilirdi...bunu yapabilirdi. Var gücüyle koşmaya başladı, "seni kurtaracağım Hisa!" diye bağırdı, Hisa zar zor kafasını sallayınca Robert boğazını daha çok sıktı ve elindeki bıçağı son hızla Hisa'ya sapladığı zaman Hisa, çoktan nefes almayı durdurmuştu. "Hisaa!!!!!" diye bağırsa da....artık çok geçti. Robert, Elini geriye çektiği gibi Hisa'nın cansız bedeni yere yığıldı. Seji olduğu yerde dona kaldı, kurtaramamıştı. Tıpkı diğerleri gibi, "kurtaramıyacaksın....kimseyi kurtaramayacaksın!" diye bağırdı Robert, Seji'ye bakarak. Seji, tüm siniri ve öfkesiyle Robert'a doğru koşarken gözlerinden akan yaşlara engel olamıyordu, tam ona yumruk atacakken kan ter içinde uyandı. Hızla yataktan fırladı. "R-rüyamıydı...." kafasını kaldırınca tam karşısında pembe minik bir kelebek gördü. Ama şimdi bunu dert edecek değildi. Yavaşca yatağından kalktı, titriyordu. Elena'nın o gözleri, Alan, Len ve Lavey'in ölü bedenleri....ve...ve....Hisa'nın kendi gözleri önünde öldürülmesi...iki elini'de mor saçların'ın üstüne koydu. Derin derin nefes almaya başladı, açık cam'dan içeriye giren hava şu an ki durum üzerine iyice üşümsine neden oluyordu. Daha fazla dayanamadan hızla odadan kapısına doğru yöneldi. Elena ve diğerlerini görecekti......hala korkuyordu.******
Elleri sandaleye sıkıca bağlanmıştı. Kendine geldiği Gibi kurtulmaya çalışıyordu, bir kaç denemeden sonra bunu başardı. Elleri serbest kalmıştı ama ne fayda....karanlık oda'daki ışıklar birden açılınca aslında oda da değilde uçurumun az gerisinde durduğunu fark etti. Gözlerini hafifce kapatıp açtıktan sonra karşısında Lavey'i gördü. Uçurumun ucunda duruyor ve Baygın gözleriyle Elena'yı iziliyordu.
"Lavey!" diye bağırdı, "uzaklaş oradan!" Sandalyeden kalkamaya çalışsa da bir an engelini unutmuş gibi gözüküyordu. Rüzgar Elena'nın ve Lavey'in saçlarını aynı ahenkle uçuruyordu....Elena keskin bir çığlık attı. "Lavey!"
Lavey Elena'ya bakarak acı içinde gülümsedi.
"Uzaklaş! Uzaklaş oradan! Yalvarırım Lavey!"
dedi, sesi acıyla çıkarken yanakalarından aşağı yaşlar süzülüyordu. Elena kalkmaya zorladı ama hiçbir şey yapamıyordu, bu o kadar zoruna gidiyordu ki. Lavey kafasını salladı, Elena'nın gözlerine baktı...
"Lavey! Lavey, yalvarırım bırakma beni.....!" diye bağırdı.
"Üzgünüm....seni kurtaramayacağım...inandığın herşey ölüp gidecek......üzgünüm Elena.."
Dedi, kendini uçurumdan aşağı bırakmak üzereyken Elena bütün hızıyla kendini öne attığı gibi yere düştü, ellerinden destek alarak gövdesini doğrulttu. Ağlıyordu, ses tellerini sonuna kadar zorlayarak konuşmaya başladı,
"Sana inanıyordum, hayır!hayır hala inanıyorum....ebediyen inanacağım...bu yüzden bırakma beni!" Elena bir yandan Lavey'e yaklaşmak için yerde sürünüyor, bir yandan da ciğerleri çıkacak gibi ağlıyordu.
Lavey, kollarını iki yana açtıktan sonra derin bir nefes alarak Elena'ya baktı gözyaşları ay ışığında parlarken son kez gülümsedi ve dudakları aralandı,
"Özür dilerim....Elena..." dediği gibi kendini uçurumdan aşağı bıraktı, Elena var gücüyle çığlık atarak "Dur!!!!!" bir anda gözlerini açtı, kalbi Güm güm atıyordu tam ağlıyacaktı ki Alan'ın yanındaki yatakta uyudunuğunu hatırladı. Zar zor da olsa Yatağın'ın yanındaki Tekerlekli Sandalyeye bindi ve hızla odadan çıktı. Hala korkudan titiriyordu. Tam şu anda Lavey'i görmek istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öl Yada Öldür
RandomAralık ayı'nın 16'sı bütün her yer kırmızıya boyanmış bir halde, hava soğuk ve üstümde sadece yırtık bir kumaş parçası var vücudum buz tutmak üzere..... gözlerim loş ışığa alışmışken ameliyat masasına sıkıca bağlanmış bileklerimi kurtarmak için can...