Elena;
Kaç dakikadır saf saf burada durmaktan cidden sıkılmıştım. Seji'nin bana gitmeden verdiği biber gazını bir avcumda sıkıca tutuyordum.
Bunu yanımdaki adamın ters bir haraketinde yüzüne hepsini boşaltmayı planlıyorum.
Ben onların yolunu gözlerken birden büyük bir patlama sesi duydum.
Hızla binaya döndüm. Bina alevler içinde patladı,
Adam koşarak binaya doğru gittmeye başlarken ben de tekerlekli sandalyemi sürmeye çalışıyordum ama binadan buraya hızlı bir rüzgar esti.
Hepsinin oradan çıkmasını diledim. Onlara koşamıyordum.
Alev dumanının ardından gelmelerini umut etmek dışında yapabileceğim birşey yoktu.
Biraz ileride dumanların içine bir kaç kişinin geldiğini fark edince derin bir oh çektim. Görüntü biraz daha netleşti
Seji, kucağında Alan'la geliyordu. Adamlardan birisi Lavey'i kucaklamıştı birisi ise Len'i.
Bu manzarayı görünce göz yaşlarıma hakim olamadım.
"Lavey! Len!!!!! N-ne oldu? Ne oldu?!"
Seji bana baktı,
"Yok birşey Elena. Dumandan etkilendiler sadece." dedi öksürerek. Etrafa bakındım. Hisa yoktu...
adamlardan biri beni arabaya bindirdi. Ardından diğer herkes bindi.
Seji, bir süre direksiyonu tutup kafasını geriye yasladı. Lavey ve Len ikisi de yanımda bayılmış bir halde duruyorlardı. Alan ise köşeye çekilmişti. Ağlamaktan Gözlerinin şiştiğini fark Ettim. Adamlar kendi arabalarına binip bir an önce buradan uzaklaştılar. Sessizce Sejiye seslendim.
"Seji iyimisin?"
Seji, dikiz aynasından bana baktı.
"İyiyim merak etme."
Kafamı salladım. Sejideki sorun fiziksel değildi.
"Öyle demek istemedim. Sen gerçekten iyimisin?ve Hisa nerede?"
Alan ağlamaya başlayınca telaşla ona baktım.
"Ablacığım ne oldu?!"
Alan korku ve hüzün dolu gözlerle bana baktı. Yutkundu. Kendini konuşmaya zorluyordu
"H-hisa ablam öldü..."*****
Seiji;
Direksiyonu sıkıca tuttum. Çalıştırmak için gücüm kalmamış gibiydi. Lavey, Len'i hızla çıkarmak için çektiği zaman, Len'in ayağı takılmıştı ve ikisi de yere düşünce bir süre bu dumanı soludukları için bayıldılar. Neyse ki ikisi de iyi. Sadece baygınlar, Alan hala şok içinde. Yaşadığı her neyse, baya üzülmüş durumda. Elena ise hiçbirşeyden habersiz merakla oturuyor.
Hala aklım Hisa'da..o nerede ki...?
O mahzen gibi yerde, ilk direkteki çözülmüş zincirleri gördüğümden beri aklımdan çıkmayan birşey var....Hisa'nın kaçma ihtimali.
Aslında oldukca olası. Ama Alan'ın ağlamasına neden olabilir mi ki? Yanlız kaldığı için mi bu kadar korku dolu yoksa...başka birşey mi var?
Bilmiyorum ama şu anda buna cevap verecek halde değil.
En iyisi eve gitmek. Burada durmakla elimize birşey geçmez. Tam kontağı çalıştıracaktım ki...Elena bana iyi olup olmadığımı sordu...aslında bunu ben de bilmiyorum.
Hayatım boyunca bir çok kez tehlikeden kurtuldum. Kardeşlerimde aynı şekilde ama bu işe başladığımızdan beri daha çok endişhe ve korku içerisindeyim.
Derin bir nefes alıp iyi olduğum hakkında yalan söyledim.
Elena birşeyler daha söyledi ama duymadım. Kafam o kadar bulanıktı ki.
Tekrar kontağı çalıştırmak için hareketlendim ki...Alan'ın sözleri karşısında kaskatı kesildim.
"Hisa ablam öldü"
"Ne?! Hisa mı ölmüş?!" dedi Elena şaşkınlıkla.
Ardından beni dürttü.
"H-hisa abla beni korumak için...öldü." diye ekledi Alan.
Elena tekrar beni dürttü.
"Bu doğru mu?! Alan onun öldüğünü söylüyor?! Hisa'nın öldüğü doğru mu?"
Sanki bir anlığına sağırlaştım.
"Seji?! Birşeyler söylesene?!" yutkundum,
Hiçbirşey söylemeden kontağı çalıştırdım. Eğer ağzımdan bir kelimenin bile çıkmasına izin verirsem kendim için çok değerli bir şeyi kaybedecekmiş gibi hissettim.
Ve bu yüzden hiçbirşey söylemeden arabayı sürmeye başladım.****
Adam;
Bina çoktan patlamıştı. Bense güzel malikhanemde ayaklarımı şömineye karşı uzatmış gümüş fincanda çayımı yudumluyordum.
Erika tam arkamda oturuyordu.
"Çoktan öldüler. Ama belki de ölmemişlerdir.
Ben öldüklerine karşı iddaya girerim."
Erika sessiz kaldı, dönüp ona baktım.
"Birşeyler söylesene?!" diye çıkıştım. Pembemsi gözleriyle bana baktı.
"Evet efendim."
Yüzü duygusuzdu. Ona doğru yaklaşıp kucağına başımı koydum.
Hiç bir tepki veremişti.
"Söylesene mutlu olman için ne olmalı. Hoş insanları mutlu etmek kolay değil."
Dedim.
"Hiçbirşey efendim."
Yine o duygusuz saçma bakışlar. Ortamı biraz neşelendirmek istiyordum.
"Sana bir soru, Herkesi mutlu etmek için ne yapardın?"
Erika bana baktı,
"Bunu bilmek benim için imkansız. Herkesi mutlu etmek İçin yapacak hiçbirşey olmadığına eminim. Mutluluk görecelidir. Ve insanlar bunu ister."
Bu kızı cidden anlamıyorum. Anlamak da isetmiyorum doğrusu.
"Böyle konuştuğun zaman çok sinir bozucu oluyorsun Erika."
Hiçbirşey demedi. Bense onu takmadım. Hala onlara iyi bir ders verdiğim için seviniyordum. Uzun bir süre ortalıkta sessizlik olduktan sonra, salondaki sıcaklık ve Erika'nın kucağına yatmanın verdiği rahatlık karşısında uyuya kaldım.****
Simsara;
O kızı kendi küçük kulübeme getirdim. Hastaneye götürmem mümkün olmasa da onu iyleştirebilirdim.
Yaralarını ve yüzününü temizledim. Kan sadece kıyafetlerinde vardı. Üstünde, siyah kan lekeli bir yarım atlet altında ise yine siyah bir şortla öyle ölü gibi yatıyordu.
Hazırladığım bitki lapasını yarasına sürdüm ve kanı durdurmayı başardım. Onu ne kadar iyileştirebilirim bilmiyorum ama bu mantıklı geliyor. Tekrar nabzını kontrol ettim. Yok denecek kadar yavaştı. Kalbi durmak üzere can çekişiyor gibiydi. Tanrıya iyleşmesi için dua ettim.
Saçlarını da yıkayıp kuruttuktan sonra iceriye bitki çorbası yapmaya gittim. Belki bu onu iyileştirebilir diye düşündüm.
Bu kız kim bilmiyorum ama iyi birisi olduğunu umuyorum.****
Carla;
Bütün adamlarıma ormanı aramaları konusunda emir vermiştim. Peter, sakin olmamı söylemekle haklıydı.
Hala, içimde onun yaşadığına dair umut tomurcukları besliyordum. Boynumdaki kolyeyi çıkarttım.
18 yıldır...aynı acıyla yaşıyorum.
18 yıl önce, kendi varlığım gökyüzündeki bir kum tanesi kadar değersizken sen bana aksini ıspatladın. Ama ben...o gün...tıpkı şimdi olduğu gibi seni koruyacak kadar güçlü değildim.
Tekrar karşıma çıktığında, çok değiştiğini fark ettim ama benim için değişen birşey yoktu.
Bu gün zor bir gündü...Yarının eğlence dolu olacağına inanıyordum.
Eğer yarın olmazsa gelecek hafta, eğer gelecek hafta olmazsa gelecek yıl, ama onunla mutlu olacağıma eminim.
İnanmak istediğim bu. Ama bu kendi kurgum....öyle olsa bile nolmuş?
Her ne olursa olsun bu gün de sona ermişti.
Bir anda kapı çalındı.
İçeriye iki tane benim emrimde çalışan adam girdi.
"Efendim. Dediğiniz gibi ormanı aradık. Şimdilik bir bölümü kesinlesti ve bulduğumuz tek şey bu anne, bir de çocuğu."
Kafamı salladım, içeriye bir çocuk ve bir anneyi zorla soktular.
Bana korku içinde bakıyorlardı. Annesi çocuğuna sarılmış bir şekilde kendi vücudunu ona siper ediyordu.
"Yalvarırım çocuğuma zarar vermeyin." diye haykırdı yalvardı. Masadaki silahı alıp kadına ve çocuğuna yaklaştım. Kadın 40 yaşında gibi duruyordu çocuksa 10 yaşından küçüktü. Korkudan annesine sarılıyor ve ağlıyordu. Onlara doğru eğildim.
"Bir tek soru soracağım. Eğer doğru cevap veririsen size zarar vermeyeceğim."
Dedim. Kadın korkudan titriyerek kafasını salladı.
Çocuğunu hiç bırakmayacakmış gibi tutuyordu.
"Tek cümle, sarı saçlı belinde sargı olan bir kız gördün mü?"
Kadın ağlamaya başladı,
"Yemin ederim, yemin ederim bilmiyorum. Biz sade-"
Duygusuz bir ifadeyle ona baktım.
"Yalancı." ayağa kalktım tam masama geçecekken kadın ayağımı tutup yalvarmaya başladı,
"Yemin ederim bilmiyorum. Yemin ederim sadece oradan geçiyorduk. Bırakın bizi yalvarırım! Beni bırakmasanız bile çocuğumu bırakın size yalvarıyorum! Lütfen! Lütfen!"
Ayağımla kadını geriye ittirdim ve gidip masama tekrar oturdum.
Son bir kez kadına baktım.
"Tek cümle, sarı saçlı belinde sargı olan bir kız gördün mü?" diye tekrarladım
Kadın yalvararak başını salladı.
"Görmedim yem-"
Adamlara döndüm.
"Çocuğu öldürün."
"Hayır! Hayır! Hayır beni öldürün hayır!"
Adamlarım başıyla onayladıktan sonra kadın ve çocuğu zorla ayırdılar.
Kadın bağırmaya hatta çığlık atmaya başladı.
Çocukta annesine bakıyordu.
"Anne anne?! Anne korkuyorum anne! Anne kurtar beni!"
Duyguszdum. Diğer insanlara karşı hiçbir duygu hissetmiyordum. Acıma ve ya vicdan azabı çekmiyordum.
"Herşey düzelecek tatlım! Anne seni kurtaracak." diye yalan söyledi kadın, ağlayarak zar zor da olsa gülmeye çalıştı, adamlarımdan birisi çocuğun kafasına silahı dayadı.
"Hayır! Hayır çocuğumu bırakın! Beni öldürün ama onu bırakın! Yalvarırım!!!!!"
Adam son kez bana baktı, kafamla onu onaylayınca tetiği çekti. Kurşun, annesinin gözü önünde çocuğun beynini dağıtmıştı.
Kadın öyle bir çığlık attı ki, acıyla karışık haykırış gibiydi.
"Cehennemde yan! Cehe-"
Daha fazla bu lanet kadının çenesini dinlemek istemiyordum, silahı doğrulttum ve aynı çocuğu gibi tam anlından onu vurdum.
"Cehennemde görüşürüz"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öl Yada Öldür
RandomAralık ayı'nın 16'sı bütün her yer kırmızıya boyanmış bir halde, hava soğuk ve üstümde sadece yırtık bir kumaş parçası var vücudum buz tutmak üzere..... gözlerim loş ışığa alışmışken ameliyat masasına sıkıca bağlanmış bileklerimi kurtarmak için can...