Herkes, rahatca kahvaltısını yapıyordu. Bir kaç saniye boyunca sessizlik ortalığa hakim oldu, Len, bu durumdan sıkılarak sessizliği bozdu,
"Yeni işi bir an önce planlamalıyız."
Lavey, çatalını Len'e çevirip aşağı yukarı haraket etti,
"Haklısın. Kahvaltıdan sonra ilk işimiz o olmalı zaten." Seji, hala uyku sersemliğine kendini toparlamaya çalışıyordu. Bir an kafasını kaldırıp masaya baktı, burada birşey Eksikti. Alan, ve Hisa.
Elena'ya baktı, "Alan Nerede elena?" diye sordu. Elena, sanki kafasına yeni dank etmiş gibi şaşırdı,
"Bilmiyorum. A-ama, eminim buralardadır."
Seji, etrafına bakındı. "Eminmisin? Alan senin yanında değilmiydi?" dedi endişheli bir şekilde.
"Sakin ol, b-" Lavey, cümlesini tamamlayamadan karnına ani bir acı saplandı, herkes bir anda Lavey'e baktı. Elindeki çatalı yere düşürdü.
Gözleri kocaman açılmış, göz bebekleri küçücük olmuştu. Ayağa Kalkıp kollarını sert bir şekilde masaya koydu.
"Lavey? İyimisin?!" diye sordu Elena, ki muhtemelen odadaki herkesin aklından geçen soru buydu.
Lavey, zar zor Elena'ya baktı.
"H-hisa! Ona birşey oldu!" diye bağırdı, hızla masayı terk edip koşarak mutfaktan çıktı, Elena arkasından gidecekken Seji onu durdurdu.
"Ben giderim. Len, Elena'nın başında dur!" diye uyardıktan sonra hızla Lavey'in peşinden gitti. 'Hisaya birşey oldu!' bu cümle onu endişhelendirmişti, hele ki Alan'da ortalıklarda yokken. Lavey, her oda'nın kapısını hızla açıyordu, "Hisa! Hisa!"
Olabildiğince hızlı, Merdivelerden yukarıya çıktı, bütün odalara teker teker baktı, dolaplara ,balkonlara, baynolara hatta lavabolara bile. Hiçbir yerde yoktu.
En son hızla aşağı inip ana salona girdi. Orada da yoktu, Seji, aynı telaşla arkasından geldi. Alan! Alan yoktu! Olamaz? Nereye gider! "Yok! Yok! Yok Hisa yok! Ona birşey oldu! Birşey oldu kesinlikle!" diye bağırdı Lavey, "S-Sakin ol Lavey..
Sakin ol...gelir şimdi hem Hisa bu ya-" cümlesini bitiremeden Lavey Seji'nin yakasına yapıştı. Gözlerinde acı ve endişhe vardı.
"Biryere gitmiş olamaz! Olamaz! Ona birşey oldu! Bunu Hisse-" bir anda yere yığıldı, Seji Lavey'in omuzlarından tutup onu kaldırdı. "H-hissediyorum!" diyerek üsteledi, Seji başını salladı, "aynı durumdayım Lavey. Fark ettiysen Alanda yok!" diye karşılık verdi. Bir süre sonra, Lavey'in hisleri bir anda kesildi. Çok geçmeden, Elena ve Len içeriye girdiler. İkisi de endişheliydi. Elena, "S-Seji..." dedi sesi ağlamaklı çıkıyordu, hem kardeşi hem de o deli kız yoktu.
"A-alan yok...!" Lavey, yavaşca ayağa kalkıp köşeye gitti, hafifce büzülerek duvara yaslandı, gözleri bomboş bakıyordu, Seji, parmaklarını saçlarının arasından geçirdi, yoksa....yoksa o kabus gerçek mi olacaktı?! Hisa da yoktu....Alan'da "Sana diyorum!" diye haykırdı Elena, "birşeyler söylesene!"
Seji, sinirle başını kaldırdı, birşeyler söylemek için dudaklarını aralamıştı ki durakladı, ne diyecekti? Daha, kardeşine sahip çıkmaktan acizken böyle bir iş benim neyime?! Diye kızdı kendine. Elena, Seji'nin yanına yaklaştı. Lavey, öylece yaslanmış duruyordu. Boş boş karşı duvara bakmaya devam ediyordu, "tekrar yaptım...tekrar onu yanlız bıraktım." diye fısıldadı kendi kendine.
"S-seji...." Elena, kendini suçladı. Alan...daha dün yanındaydı. nasıl olurda bir anda yok olurdu?! Seji, kendine verdiği sözü tutamadığını fark etti. Hepsinin hayatı mahvolmuş birer çöpten ibaretken Alan daha çok küçüktü... Küçük ve tertemiz. Ama, Seji! Ona sahip çıkmayı bile beceremişti. Şimdi? Şimdi kimbilir neredeydi? Belki de....öl- "hayır!" diye haykırdı kendi kendine, "Tanrı aşkına! Neden hepiniz kötü düşünüyorsunuz?! B-belki....belki ikisi bir yere gitmişlerdir. Neden kötü düşünüyorsunuz?!" diye ortamı yatıştırmaya çalışsa da kimse'nin yumuşayacak hali yoktu. Seji,
"Şakamısın sen?" diye kızdı. Zaten, ne yapacağını bilmiyordu.
"Asıl sen şakamısın Seji? Ne oldu? En büyüğümüz sendin. En ufak şüphede yıkılarak mı abimizsin?! Böyle mi sözünü tutuyorsun sen!" diyerek Seji'ye yaklaştı. Haklıydı.... Haklıydı. Sakinleşmeye çalıştı, Alan'a birşey olup olmadığını bilmiyorlardı sonuçta. Hemen ön yargılı davranmaması gerekirdi. Elini kalbine koyarak Yavaşca ayağa kalktı. Elena onu izledi. Kafasını toparlamaya çalışırken Lavey aklına geldi. O kendilerinden daha kötü durumaydı. Haraketsiz bir biçimde duvara yaslanmış, bomboş gözleriyle karşı duvarı seyrediyordu. Seji, Lavey'in yanına doğru ilerlemeye başladı, yapacağı hiçbirşey olmaksızın onu ve kardeşlerini sakinleştirmek göreviydi.******
Hisa yavaşca gözlerini açtı. Burnuna rutubet kokusu geliyordu. Nerede olduğunu bilmiyordu ama, kolları oda'nın tam ortasında bulunan uzun sütuna zincirlerle bağlanmıştı. Ayakları ise ters bir şekilde sıkıca bağlanmıştı.
Dört bir yanı siyah, kirden ve rutubetten yosun tutmuş duvarlarla çevriliydi. Kokusu, hiç iç açıcı değildi. Oda genişti, geniş ve iğrenç. Yerler olabildiğince tozluydu, duvarların köşeleri örümcek ağı kalplıydı. Tam karşısında demir bir kapı vardı. Çok sıkıca kitlenmişe benziyordu.
Hisa güldü,
"Ay! Ne kadar da tatlış bir yer. Mükemmel!" diye bağırdı. Sesi, rutubetli duvarlarda yankı yapmıştı. Havadaki kokuyu sanki keyif alırmışcasına burnundan ciğerlerine çekti, "ne harika bir koku!"
"H-hisa abla?" Hisa şaşırdı. Bu ses tam arkasından geliyordu, Alan.
"Alan? Tatlım, sende mi buradasın? " diye sordu, gayet keyifliydi, demek oyun arkadaşı bir velet olacaktı. Buna da şükür diye geçirdi içinden.
"E-evet. Çok k-korkuyorum. Burası çok korkunç." dedi, sesi korku doluydu. Hisa'nın tam arkasındaki sütunda bağlıydı.
Hisa kafasını salladı,
"Aaaa...hiç oldu mu şimdi? Bak, ne güzel bir oyun odası."
Alan, Hisa'nın böyle bir durumda bile alaycı olmasına çok kızdı. Nasıl olurda böyle davranabilirdi?
"B-burada öleceğiz! Hisa ab-" sözünü tamamlayamadan, karşılarındaki demir kapı büyük bir gıcırtıyla açıldı. Alan, kendini iyice sütuna yapıştırarak büzüldü. Hisa, gözlerini kocaman açtı. İçeriye girenlerin suratına otuz iki diş gülümsüyordu.
Alan, ise kurtulmak için yalvarıyordu. Abileri'nin ve ablası'nın yanına gitmeyi diliyordu.
İçeriye üç kişi girdi. İkisi takım elbise giymişti. Gülerek, ve aşağılarmışcasına Hisa'ya bakıyorlardı. İçlerinden birisi siyah saçlı, 30 yaşlarında geniş omuzlu badigard (Y:N: umarım doğru yazmışıdır xD) gibi birine benziyordu. Yanındaki ise, fiziksel olarak ondan bir farkı yoktu ama kahverengi saçları ve mavi gözlere sahipti. Diğeri ise, tamamen salaş Giyinmişti. Boynunda, ağzına kadar sarılmış siyah bir atkı vardı. Kızıl saçlıydı. Ve alev rengi gözlere sahipti.
Yaklaşık, 180 boylarındaydı.
Adamlardan biri, yere eğildi, ardından Hisa'nın saçlarından tutarak, kafasını hızla sütuna vurdu. Hisa, kahkaha attı,
"Tanıştığıma memnun oldum." Adam, Hisa'nın gülüşüne sinirlendi.
Saçlarını daha sıkı tutup, tekrardan hızla sütuna vurdu. Bu sefer Hisa'nın başından kan gelmeye başladı. Hisa, tekrar güldü. Alan, korkudan sesini çıkartamıyordu.
"Ne yani? En hızlısı bu mu? Huh! Bi haltı da beceremiyorsun!" diye azarladı, her kelimesinde ayrı bir alaycılık vardı. Adam iyice kızdı, tekrar saçlarını sıkıca tuttu, tam vuracaktı ki Carla (kızıl saçlı olan) araya girdi,
"Yeter." dedi soğukkanlılıkla. Adam, Carla'yı dinlemeyerek tekrar Hisa'nın başını sütuna vurdu. Ardından hızla ayağa kalkıp tekmelemeye başladı. Her vuruşunda Hisa gülüyordu. Hızla karnına sert bir tekme attı. Hisa'nın ağzından kan geldi. Tam bir tane daha vuracaktı ki, Carla adam'ın kolunu hızla geriye çevirdi, adam acı içinde dizlerinin üstüne çöktü, "sana yeter dedim." diye tekrarladı Carla. Ardından adam'ın kolunu bıraktı. Adam özür dileyerek geri çekildi, ikisi de odadan hızla çıktılar.
Hisa gülmeye devam ediyordu. Carla, Hisa'ya döndü. Yavaşca eğilip onunla yüz yüze geldi. Saçlarından sıkıca tutup kafasını sütuna yapıştırdı,
"Adamların, hiç becerikli değil." dedi Hisa, Carla'nın suratına bakarak güldü. "Daha doğru düzgün vuramıyorlar bile." dedi alay edermişcesine. Ağzından akan kanlar çenesinden aşağı damlıyordu.
Carla kaşlarını çatarak gülümsedi. Yeşil gözlerini, bir an olsun Hisa'nın kanla dolu yüzünden ayırmadı. Alaycı bir ifadeyle tek kaşını kaldırdı,
"Ne oldu? O, nazik, merhametli kalbin beni öldürmeye el vermedi mi? Ne kadar da şeker..." diyerek kahkaha attı.
Carla ona acıyarak bakıyordu, saçlarını bıraktı. Hisa'nın başı öne düşünce kanlar bu sefer pis zemine damlamaya başladı.
Carla, ayağa kalktı. Tam odadan çıkmak için arkasını dönmüştü ki durakladı, Kafasını hafifce Hisaya çevirdi.
Eliyle atkısını araladı, sesi soğuk ve iğneleyiciydi,
"En diptesin ve orası senin zirven."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Öl Yada Öldür
RandomAralık ayı'nın 16'sı bütün her yer kırmızıya boyanmış bir halde, hava soğuk ve üstümde sadece yırtık bir kumaş parçası var vücudum buz tutmak üzere..... gözlerim loş ışığa alışmışken ameliyat masasına sıkıca bağlanmış bileklerimi kurtarmak için can...