BÖLÜM11🎶PARÇA1🎶UYUYAN RUH

74 10 0
                                    

...

"Bekide yanlış yöne gidiyoruz." Diyor Seçil. "Şimdiye kadar bulmuş olmalıydık avcıları."

"Anne avcılar hayaletleri göremeden nasıl avlıyolar? İyi yada kötü olduğunu bilmeden mi yakalıyolar onları?"

Seçil cevap vermeden ben giriyorum araya. "Eğer iyi bir eğitim almamışlarsa ya da daha acemilerse böyle bir durum söz konusu tabii. Ve biraz sonra göreceğimiz hayalette bu avcılara yakalanmış olabilir."

Ağaçların arasından yansıyan ışık huzmelerini fark ettiğimiz an birbirimize bakıyoruz seçille. Sözsüz onayımızla harekete geçiyoruz.

Seçil kızını kucağına alıyor. Aynı anda bende baskı dövmemi uyandırıyorum. Gelen ani saldırılara hazırlıklı olmalıydık.

Ve koşmaya başlıyoruz.

Koştuğuğum her adımda garip bir hissizlik sarıyor etrafımı. İstesem bile Kıvanç Elezar'a ulaşamayacağımı fark ediyorum.

Bunun ne demek olduğunu çok iyi biliyordum.

Çeşitli büyülerle korunan saklanmış bölgelerden birine girmiştik. Var olduğunu bildiğimiz ama sadece bir kaç kişinin bulabildiği bölgelerdendi burası. Ne için olduğunu anlayacaktık birazdan.

"Saklanmış bölgedeyiz." Diyor Seçil şaşkınca. "Hiçbir şey hissedemiyorum."

Baş sallamayla onaylıyorum onu. "Bende fark ettim. Ne bulacaksak bu beni korkutmaya başladı." Korku ve heyecan harman oluyor nefes nefese olan bedenimde. Kalp atışlarım bando takımı misali ritimlerini giderek arttırıyor.

"Yeminim Krizanteme! Vaad edilen sözler ona!" Ardından titreşimli bir çığlık duyuluyor. "Yüce yaratıcı karanlığa bulananları kahretsin! Aradığın cevapları bende bulamayacaksın! Bin yılardır sakladığım bu sırrın muhatabı değilsin! Gardiyan ruhumu yok etsen bile aradığını bulamayacaksın!" Acı dolu çığlığı yine sarıyor etrafımızı.

"Yok olman bir işime yaramaz gardiyan itirafçı. Ruhunda cevaplar. Bana onları vereceksin!" Kadının sesini duyduğumuz an saklanıyoruz. Saklandığımız yerden görebiliyorduk da. "Anlaşılan daha konuşmayacaksın." Yanındaki avcı kızlara işaret ediyor. "Devam edin! Oniki bin yıllık ruhu daha ne kadar dayanacak görelim!"

Hayaleti sabitledikleri çembere serptikleri kırmızı kumla işkencelerine yeniden başlıyorlar. "Aslaaaa! Asla söylemeyeceğim!"

Dah fazla acı çekmesine dayanamıyorum. Seçil ve Çınay'ın orada kalmasıni sağlayıp fırlıyorum. "Dur artık! Yeter!" Krizantam olduğumu hisseden gardiyan ruha içimden sesleniyorum. "Kim olduğumu onlara hissettirme. Onlarla ölümgören olarak karşılaşacağım." Sözlere dökmüyor ama beni onayladığını hissediyorum. "Suçsuz bir ruha daha fazla acı çektirmene izin veremem!" İçimde fıkırdayan güç hevesle parmaklarıma dolanıyor.

İki avcı kız beni gördüklerinde şaşırıyorlar. Bunu fırsat bilerek ikisinide büyük bir ağaca sabitliyorum. Lacivert sis etraflarını sıkıca sarıyor. Acemi olduklarını tahmin etmiştim. Yoksa neden dikkatleri çabucak dağılsın ki?

"İşime karışma ölümgören kız. Ben senin canını yakmadan toz ol bence."

Lacivert sis daha da harlanıyor ellerimde. "Bence sen o hayaleti rahat bırakmalısın. Böylesi daha mantıklı ha?"

Sözlerime kahkaha atıyor. "Sırf senin gibi bir ezik için görevimden mi vazgeçeyim ha? Komik olma lütfen."

Cevabına karşılık keyifleniyorum. "Egomuz tavan yapmış bakıyorum. Siz itirafçılar neden böylesiniz? Küçük dağları ben yarattım havanıza bi son verin. Görevinizi yapın. Şehrimiz yalancılarla kaynıyor."

"Anlaşılan seni yolumdan çekmeden görevime devam edemeyeceğim. Parmaklarında siyah şimşekler beliriyor.

SİYAH!

Bir itirafçının alan rengi siyah olmazdı!

Kara şaman!

Beynim sinyaller vermeye başlamıştı bile. Kıvanç'ın annesi de bu güçlere sahipti. Kara şaman genleri bin yıllar önce ortadan kaybolmuşken nasıl tekrar sahip olabiliyorlardı?! Kaynakları neydi?!

Siyah şimşekler harekete geçtiği an kalkan dövmem uyanıyor. Omurlarımdan aşağı doğru inen titremeyi hissediyorum. Kadının fark etmemesi için o anda elimi kaldırıyorum. Koruma kalkanım o an için ölümgörenlerin ışık duvarı gibi görünüyor. "Bir itirafçıda ilk defa siyah renkli şimşekler görüyorum." Diyorum alaycı bir ifade ile. "Senin ayrıcalığın ne?"

"Daha fazla konuşmana müsaade edemem! Buraya gelmekle ölüm fermanını imzaladın!" Üzerime atılıyor hızla. Sol elinde oluşan karanlık duman şekillenerek hançere dönüşüyor.

Hançer kalkanıma değdiği an geri tepiyor. Yüzündeki ifadenin şaşkınlığa dönüşmesini izliyorum. "Sen?" Krizanten olduğumu fark etmesine yoruyorum halini. "Nasıl karanlığa karşı gelebilirsin?" Gözlerimi deviriyorum. Onu bu kadar akıllı sanarak hata etmiştim!

"Karanlığa ışıkla karşılık verebilirsin." Diyorum aynı ifadeyle. İşte aramızdaki fark bu."

"Alan rengine bakılacak olursa pekte aydınlık değilsin ha?"

Devamı gelecek....

*-*DELİLER ŞEHRİ*-*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin