Bana ayrılmış olan kocaman odamın kocaman yatağında dinleniyordum. Halimden anlamış olucak ki, serbest bırakmıştı Jimin beni. Koşarak bulduğum bir odaya girmiştim. Odanın meşhur kütüphanelerinden birine girdiğimi anladığımda tam arkamı dönünce karşılaştığım Namjoon bana odamı göstermişti. Aslında güzeldi ama çok koyuydu. Sadece çarşaflar beyazdı.Kapı sesini duyunca bir çift kırmızı göz gördüm. Korktum ama belli etmedim.
Jimin üzerime geldiğinde geriye kaçışmaya başlamıştım ama çok geçti çünkü çoktan ellerimi bağlamıştı elleriyle.
Ben daha ne olduğunu anlayamadan kemeriyle ellerimi bağladı ve tişörtümü önden yırttı.
"Ne yapıyorsun sen?! Bırak beni!" Diye bağırmaya başladım. İştahlıydım ama kaslarım için sağlıklı besleniyordum. Bu zaten bana aç gözlerle bakmasından belliydi. Kendi tişörtünü de üzerinden attı ve dudaklarıma kapandı.
Alt dudağımı emerken ağlamaya başladım. Neden bir açıklama yapmıyordu. Neden konuşmuyordu.
Ama tek nedenlerim bundan ibaret değildi. Çünkü o gece bana neden sahip olduğu da vardı.
****
Arkadan belime sarılmış ellere bakarak yaş kalmamış gözlerimden son umudumu akıttım yersizce.
Umudum kalmamıştı. Hiç bir şekilde bana açıklama yapma gereği duymadan sahip olmuştu bedenime. Ama ruhumunda sahibiydi. Bunu ne o, nede ben erken farketmiştik.
****
Başımı arkama çevirdim ve yüzüne baktım. Tiksiniyordum ondan. Birden gözlerini açınca hemen önüme döndüm ve bağlı ellerime aldanmadan ileri kaymaya çalıştım.
Ondan uzak duracaktım ki, bende ki yerini anlasın.
Ses çıkarmadan ellerimi çözdü ve ben daha bir şey demesine izin vermeden çarşafı bedenime doladığım gibi banyoya koştum.
Suyu açtım ve küvete dolmasını izlemeye başladım. Kapıya bakınca Jimin' i gördüm ve "Defol git lanet olası! Senin yüzünden kirlendim, senin yüzünden bakirliğim gitti, senin yüzünden umutlarım yıkıldı! Şimdi her zaman ki gibi hiç bir açıklama yapmadan defol git burdan. Bana tecavüz ettin sen. Sen bir. Sen bir tecavüzcüsün!" Diye alıştığım bulutlarımdan akan damlalarımla sondaki sesimin kısıklığı eşliğinde yere çöktüm.
Su taşmıştı ve ıslanmıştım ama önemli olan neden hala burda olduğuydu.
Bir süre daha baktı ve aynen şunları söyledi;
"Basit bir geceyi böyle büyütme. Şahsen değer biçilmez bir şey yaşattım. Ama sen yaşamıyorsun artık."
Dediklerinden bir şey anlamadım ama pekte anlamaya çalışmadan kalbime çöken değersizlik kavramıyla ayağa kalktım.
Zaten ıslanmış olan çarşafı yere bıraktım ve küvete oturdum. Suyu kapattım ve lifi alarak derimin soyulup kanayasıya kadar sürttüm vücudumu. Su hafif kırmızıya boyanınca anladım ki; değmeyecekti.
Lifi bırakıp tıpayı kaldırdım ve tekrar suyu açtım. Sıcak veya soğuk olduğunu umursamadan, pekte anlamadan saçlarımı köpükledim. Tamamen durulanınca ayağa kalktım ve aynanın karşısına geçtim. Hala hafif kanayan cildim, morarmış ve hatta çürümüş boynum, soyulmuş deri kalıntılarım ve şişip neredeyse moraracak dereye gelmiş kanlı gözlerim..
Fazla kırmızı ve mordum sanki.
Bir yerlere çarpmamaya dikkat ederek zorda olsa uzun beyaz banyo dolabının içinden havlu alarak belime sardım.
Neyse ki belimin altında bir şeylik yoktu.
Banyodan çıktım. İçeriye geçip nasıl olduğunu bilmediğim şekilde düzülmüş kıyafetlerimin olduğu dolabın kapağını açtım. Siyah dar paça kot ve hafif dar beyaz tişört aldım.
Önce peçeteyle bütün vücudumda ki kurumaya yüz tutmuş kanları sildim ve çok soyulmuş olan bazı derilerimi elimle çektim.
Fazla zorlu olsa da tişörtümü giydim ve zaten giydiğim baksırımın üzerine pantolonumu da giydim. Çekmeceyi açıp flarlarımdan kahverengi tonlarında olanı aldım.
Neredeyse bütün boynumu kapatacak şekilde boynumu gizledim ve kollarımı da gizlemek için siyah ceket giydim.
Siyah Vanslarımıda ayağıma geçirip fazla ciddi havayı bozdum ve biraz da parfüm sıkarak saçlarımı düzelttim.
Sonunda hazırlandığımdan emin olduğumda kapıyı yavaşça açtım ve dışarı çıktım.
Kimse yoktu ama yine de sessiz adımlarla aşağı inmeye başladım.
Gıcırtı çıkartan tahtaya sessiz bir küfür savurup önüme döndüğümde bu sefer sesimi kontrol edemedim.
"Siktir! Bu duvarı kim koyd-" daha cümlemi tamamlayamadan önümde gördüğüm Taehyung ile boş boş bakışmaya başladık. "Özür dilerim. Ses tonumu ayarlayamadım da." Dedim utangaçca.
Korkuyordum bu çocuktan.
"Seni Yoongi çağırıyor. Nedenini sorma." Dedi. Kafa salladım ama Yoongi' nin nerede olduğunu bilmiyordum.
"Yoongi nerede ki?" Diye sorduğum da ise aşağıda ki salonda beni beklediğini söylemişti.
Hızlıca aşağı indim ve siyah koltukta müzik dinleyerk uzanmış Yoongi' nin yanına adımladım.Ne diyecekti acaba?
Geldiğimi fark ettiğinde kalktı. Kulaklığının tekini çıkartarak kalktığı koltuğun yanını patpatladı. Sarı saçları uzandığından dağılmıştı ve hafif şişmiş gözleri onu müthiş gösteriyordu.
"Beni neden çağırdın?" Diye sordum ve yanına ilerleyip oturdum."Seni tanıyorum. Bebekliğinden bu yaşına kadar. Daha 320 yaşlarında felanken." Dedi.
Şaşkınlığımı gizleyemeyecek kadar açılan kocaman gözlerime diş etlerini göstererek yandan bir sırıtış attıktan sonra sıra ciddiliğe gelmişti.
"Baban Jeon Chae Bom ve benim babam eski arkadaşlar. Ama aralarına giren bir kadın var. Kim Hyun Ra. Yani Taehyung' un teyzesi. Bu kadın hem senin babanın hem benim babamın ile geçmişi var."
Dedi ve ellerini dizlerine vurarak ayağa kalktı."Yani kardeşim, bundan sonra tek değilsin. Dilediğini yapmakta özgürsün."
Arkasından bakarken iki gün içerisinde yaşadığım şeylerin hayatımı ne kadar etkileceğini hesaplamaya o kadar dalmışım ki, gelen Hoseok' u bile fark edememişim.
"Çok üzgün müsün?"
"Aslında babamın böyle şeylere bulaşması beni gerçekten üzmüyor. O benim umrumda değil, bende onun umrunda değilim. Eşit..."
Başını salladı ve konuştu;
"Peki Jungkook, dün gece için ne demen gerekiyor?"
O...
Nereden biliyordu?
------------------------------------------------------
Hızlı ilerliyorum.
Yakında nedenini açıklayacağım.
Lütfen kitabımızın büyümesi için arkadaşlarınıza ve çevrenize önerin.
Öpüldünüz...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALONE |JİKOOK|
Fanfiction"Safkanlığın ilk gecesiydi. Acıdan kıvransamda, yeni bir varlığın gerçekliğinden habersizdim.O, adeta imkansızdı." Sanırım yalan söyledim! Yakında...