13.

2.3K 148 16
                                    



Bir kırıkmış, iki kırgın. Üçte boynu bükülmüş. Dörtte susmuş.

Beş harfine sığdırmış'Kırık Mavi' si' onu.

Karanlığın Umutlu Meleği'ymiş. Ama adı gibi beşmiş. Tam beş harfmiş.
Tamamlamış. Onu, yarısını, kendisini..

En değerlisi beşmiş.
Diğerleri 'Kırık'mış çünkü.

****

Kanının her damlasına ısındığım insanların buz kesmesine zıt, bugün hava buz kesmişti.

Ama dışarıda güneş varsı ve ben bahçeye çıkmak istiyordum.

Jimin ile odamdan çıktıktan sonra hiç karşılaşmamıştım.

Açıkçası mutluydum çünkü yüzünü dahi değil, sesinin tınısına bile tahammülümün kalmadığına emindim.

Ama çıkmıyordu. Lanet olası yaptığı iğrenç davranış aklımdan çıkmıyordu. Ama aklımda almıyordu ya.

Yemek masasına kurulan ihtişamlı auralara baktım. Hepsinin simasını kazıdım aklıma.

Sonra bir damla düşüverdi açık göğsüme.

Yoğun damlanın kan olduğunu anlamam artık zorlaşmıyordu.

Her safkana baktığımda dövmem kanıyordu. Burada ki tek safkan şuan Namjoon'du.

Jimin geleseye kadar..

Karşımda ki sandalyeye kurulana kadar bakmadım suratına. Sonra konuştum.

"Taehyung, daha demin yemekten önce bana bahsettiğin 'Kırık Mavi'm' den anlatsana biraz daha."

Sorgusuz sualsiz elindeki çatalı ve bıçağı bırakıp ağzındakilerin yumuşaması için bardağındaki kanı bitirdi. Ve konuşmaya başladı.

"Kırık Mavi, bir insan. Ama öyle basit değil. Bildiğin bir Şahmeran edasıyla fedakâr, kimseyi kıramayacak kadar iyi niyetli. Ama kendini aşağılayan bir fedakâr. Kırılsada farkettirmez, Karanlığın Umutlu Meleği'nin kalbine kapı deliğinden bakar.

Sadece başkalarının iyi olmasını ister. Asla kendini düşünmez. Kendini düşünmeyen bir Mavi, zamanıyla kırılır.

Kırılır, yalnız kalır ve kaybolur.

Ama Karanlığın Umutlu Meleği, ona sevdirmiş kendini. Demiş ki ona;

'KENDİNİ ALÇAK GÖRMEYE DEVAM EDERSEN HERGÜN AĞLARIM. EGOLU BİR İNSAN OL, RAZIYIM. AMA SENDE KALBİNİN GÜZELLİĞİNE, MUHTEŞEM KİŞİLİĞİNİN FARKINA VAR ARTIK.'

Bu cümlelerden sonra kendini sevmiş ve söz vermiş, kendini seveceğine."

Tek kelime ile dilim tutulmuştu.

Muhteşem bir hikayeleri vardı.

"Peki bu fedakârlığı neden insanlar gibi pisleşen bir toplum kadar, arasında kaldığı hâlde parlayabilen birisi yapmış. Aranızda neden halledemiyorsunuz?"

Hiç düşünmeden elimi karnıma koydum ve kırgın sesime aldırmadan yavaşça ayağa kalktım. Saplanan ağrı ile inlemiştim ki, inlemem bile kırgındı.

Kendimi tam anlamıyla toplanmış hissediyordum.

Bu hikaye bana öyle bir umut vermişti ki;
Kendimi tüm kırıklarıma küllerimden doğacağıma söz vermiş, verdiğim sözü umuduma bağışlamış gibi hissediyordum.

Zar zor titreyen bacaklarım ile ayağa kalktım. Hepsine afiyet olmasını dileyerek, karnımı tutmaya devam ederek odama çıkmaya başladım.
Başım birazcık dönüyordu ama bu benim için sıkıntı değildi. Ben dönen şeyleri geri çevirmezdim.

Umudum dönmüştü mesela geri.

Yalnızlığa küfür savurmuştum o gelince. Mutluluğa kucak açmıştım, heyecanın öpmüştüm alnından. Ve saçlarını okşamıştım hayallerimin...

Ben kin tutamazdım. Umudum dönünce de geri çevirememiştim.

İşte ben buydum. Gülümsemesiyle evlenmiş, mutluluk yemiminde heyecanın alnından öpmüş umuttum ben.

Merdivenleri bitirip koridorun sonundaki odama adımladım.
Bir süre beni göremeyecek olmalarına çok üzülüyordum(!), ama yapılacak en mantıklı şeyin bu olduğunu düşünüyordum.

Kapımı aralayıp içeri girdim ve dağınıklığından ödün vermeye tenezzül ettirmediğim odamın, giriş tarafında sağda kalan aynaları kırık dolabıma yürüdüm.

Sonradan kıyafet almak bile istemediğimi sezdim. Hem kim taşıyacaktı? Ben taşıyamazdım.

Tam açmadan kapattığım dolap kapağımın kırık aynasından kendimi süzdüm bir süre.

Tombulluğundan asla ödün vermeyen yanaklarım, yüzümü şişkin gösteriyordu. Ellerim ve karnım için konuşmayacaktım bile.

Bacak kaslarım yok olmaya başlamıştı ki, karın kaslarımdan eser kalmayalı çok olduğu için kaslarımdan en çok bacağımdakilere üzülmeye başlamıştım.

Dövmemden damlayan kan damlası nedeniyle kirlenen V yaka t-shirt'ümün içinden gözüken, hala kaslı kalmayı başarabilen tek yerim olan göğüslerimdi.

Hala kaslarım vardı demek ki..

Bu konuyu daha fazla düşünerek vakit harcamamam konusunda beni uyaran bebeğimin üzerine minicik ellerimi koyfum ve tekmesini hissetmeye çalıştım.

Ona kimseye vermediğim değeri veriyor olmamı hissediyormuşta, şımarıyormuş hissi doldu kulaklarıma birden.

Gülümsedim. Ona sevgimi fazlaca gösterecek ve şımarmasını umursamayacaktım.

Onu asla istemediğim ilk zamanlar aklıma doldu sonradan. Daha bir tebessümlendim.

Göz kenarlarım kırışıp, gözlerim kapanasaya kadar. Tombul yanaklarıma tezatlık oluşturan çıkık ön dişlerimi belirginleştirene kadar gülümsedim.

Onu anlatamıyordum. Bana nasıl bir his bıraktığını anlatamıyordum. Kelimelerin yetersizliği vuruyordu bir sağımdan, bir solumdan.

En sonunda bir şey hissettim. Yabancıydı.

Mutluluk hissettim.

Sanırım Jimin'in hissiydi bu. Gözlerimi açıp gülümsememi sildim yavaş yavaş.

Elim karnımda yatağa ilerlerken kapıda dikilen silüet ile kafayı yiyordum.

Jimin sapık edasıyla beni seyrediyordu. Onu görünce bir çöküntü oturdu kalbime. Sanki öyle bir çöküntü olmuştu ki, karnıma kadar ulaşmış bebeğimi rahatsız etmişti. Ki tekme atıyordu.

Onu takmadan yatağıma ilerledim ve yavaşça oturdum. Bacaklarımı bağdaş kurup rahat bir pozisyona getirdim ve gözlerinin içine baka baka aynen şöyle söyledim;

"Doyumsuzluğun ağır basmış gibi hissediyorum ama kusura bakma. Karanlığın Umudu yakıyor ışıklarını. Meleği uyandı artık."

****

Son günlerde çoğalan dobralığımı kitabıma yansıtmak istemiyordum aslında ama;
Küçük bir değişiklik yapıp 'Gerçek hayatımda en değerlimi kattım kitaba, bunu neden yansıtmayayım' diye düşündüm.

Hem kitabımı, hem geleceğimi, hem de birkaç istisnayı toparlayıp yazıyorum. Anlayış gösterin ve bol bol yorum yapın rica ediyorum. Moralim düzeliyor.

Teşekkür ederim. Kendinize iyi bakın.

Bay~

ALONE |JİKOOK|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin