2.

5.5K 285 170
                                    



"İşlerini halledeceğin yere, odana git ve ne yapacaksan orada yap Jimin."

Kafamı sağa çevirdiğimde gördüğüm gözlüklü ve uzun boylu çekici birisini gördüm.

Saçları gece mavisi gibiydi ve çok yakışmıştı. Keskin yüz hatları ise yuvarlak gözlükleriyle tamamlanmış, muhteşem vücut hatlarıyla asaletin tanımı gibiydi.

"Namjoon hyung ve her zaman ki gibi çekilmez kuralları. Bu kurallara tek takan sensin biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum. Ama ben olmazsam hiç birinizin düzene gireceği yok. Başkanı biliyorsun. " dedi.

Olaya Fransız kalmıştım ama neyse.

Namjoon denen yakışıklı varlık bana döndü ve "Gel seni diğerleriyle tanıştırayım." Dedi ve eliyle bir hareket yaparak ben daha ne olduğunu anlamadan elllerini önünde bağlamış adam bavulumu alıp ışık hızıyla ortadan kayboldu.

Önden yürümeye başladı bende onu takip ettim. Arkamdan da Jimin geliyordu. Sarı converse tipi botlarımın çıkardığı ses eşliğinde içeri girdik ve içeri ne ara girdiğini bilmediğim Jimin ve onun haricinde 3 kişi vardı.

Birisi sarı saçlı ve kulaklıkları kulağında uyuyormuş gibisinden yatağa yatmıştı. Soluk tenliydi ve elleri damarlıydı.

Birisi mor saçlıydı ve saçlarının uçları beyazdı. Elinde tuttuğu orta boylu ayıcığıyla konuşuyordu ama kapı açılınca susmuştu. Çok zayıftı.

Birisi ise içeri girdiğimden beri bana saldıracakmış gibi bakıyordu. Sapık birisi olduğu belliydi. Kafasında lacivert bir şapka vardı ve saçları kırmızı tonlarındaydı.

Bunların hepsinin kırmızı ve mora zaafı vardı sanırım.

Birden bire diğerleride aynı anda kafalarını bana çevirdi ve o an donup kaldım.

Yukarıdan bir gölge inmişti sanki ve onların gözleri kırmızı olmuştu.Vampir olduklarının en büyük kanıtıydı sanırım bu.

Geri geri gitmeye başladığımda Namjoon diye tahmin ettiğim birine çarpmıştım.

Evet oydu ama kötü bakıyordu. En sonunda konuşan şu şapkalı sapık oldu.

"Selam bebeğim. Ben senin vampir sahibinim. Sende benim küçük şeytanımsın." Dedi.
(Bitch-chan ağağa)

"O senin değil, benim ve ona böyle diyemezsin." Dedi Jimin. "Onu sadece sana bırakacağımızı düşünme Jimin. Onu paylaşacağız." Dedi ayıcıklı olan. En sonunda nerdeyse hiç birini tanımadığımı anlayan biri çıktı ve bir anda arkama geçerek ellerini saçlarıma daldırdı.

"Bundan sonra bizimsin ve burdan çıkamayacaksın." Dedi ayıcıklı. "Adım Tae. Taehyung.
Ama sen bana Tae de." Dedi kulağımın arkasında dilini gezdirdi.

İğrenerek ileri gideceğim sırada birisi daha geldi ve elini arkadan bedenime sararak konuştu "Ben de Hoseok. Adımı unutma." Dedi.

"Beni zaten tanıyorsun ama yinede söyliyim adım Jimin. Senin sahibinim."

"O senin değil. Onu hepimiz paylaşacağız."

Nereden geldiğini bilmediğim muhteşem vücut hatlarına sahip, beyaz saçlı ve kırmızı gibimsi gözlere sahip muhteşem yakışıklı biri konuştu. "Sende nereden geldin? " diye sorduğumda

"Asıl ilk ben sordum!!" Diye gürledi ve elini duvara geçirip duvarı kırdı. "Sen sormadın ki." Dedim kısık sesle.

Açıkçası alınmıştım. Bana bağırılmısından nefret ederdim ve hemen kırılırdım. Jimin yanıma geldi ve "Onu korkutma. O bizim için farklı!" Dedi."Ben hiç bir zaman sizin değildim ve olmayacağım da!" Diye bağırıp ellerini üzerimden ittirip koşmaya başladım. Telefonumu elime aldım ama elimden çekilmesiyle elinde sıkılarak kırılması bir oldu.

Bu beyaz saçlı sanırım psikopattı ve yine psikopatlığını konuşturmuştu. Ellerimi ona uzatmıştım ama geç kalmıştım. Telefonumun parçalarını elinden aşağı teker teker döktü.

En sonunda dayanamadım ve kapıya ilerleyerek koşmaya başladım. Nereye gittiğimi bilmeden bu saray yavrusunda koşturuyordum ve her köşeyi döndüğümde bir çocuk önüme çıkıyordu.

En sonunda uzaklaştığım Tae' nin kahkahasını duydum. Ardından Jimin' le çarpıştım ve ona bakmadan uzaklaşmaya başladım.

Ama o bu sefer beni bileğimden tuttu ve sürüklemeye başladı.

Neredeyse yerde sürünecektim ama umrunda değildi. Ellerimi serbest bıraktı ve geldiğimiz yeri incelerken beni koltuğa fırlattı. Havuz vardı ve büyük lacivert bir koltuk vardı. Koltuktan kalkmaya çalıştım ama izin vermedi.

Ellerimi bileklerimin üzerinden başımın üstünde bağladı ve sırıtarak bana yaklaşmaya başladı.

"I..ıs...ısırmazsın d..d..dimi?" Evet fazlaca korktuğumu belli edercesine titrettiğim sesimi ameliyatla alacağım merak etmeyin.

Sırıttı ve bana yaklaşmaya başladı. Hiç bir şey dememesi beni çıldırtıyordu. Ayaklarımdan güç alarak kendimi yukarı ittim ve onu göğsüme denk getirdim. Beni ısırmasına izin vermeyerek kafamı eğdim ve boynumu kapattım. Sinirlendi ve elini çeneme getirdi. Kafamı yukarı kaldırdı ve boynuma eğildi. Isırmasını istemiyordum ama yapacak bir şeyimde yoktu. Buraya geldiysem -ne kadar kendi isteğimle olmasa da- onların oyuncağıydım artık ve kurtuluşum yoktu.

Gözümden akan damla çenemde ki eline değince, bütün odağını kesti ve bana bakmaya başladı.

"Ben. İstemiyorum."

"Ama zorundasın."

Görmüyordu. O, sadece kanım için alaycı sırıtışı eşliğinde benimle dalga geçercesine konuşuyordu.

Görmüyordu.

Artık kurtuluşumun olmadığını, ona gün geçtikçe çekildiğimi..

Görmüyordu.

ALONE |JİKOOK|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin