10.

2.4K 155 84
                                    

Nice 10. Bölümlere ifinim.

Bu arada ficim diabolik lovers animesinden saptı.
Planımda buydu zaten. Başını benzetip gerisini kendim yazdım. Umarım görüşüme saygı duyar ve ficimin size bir şeyler katmasına izin verirsiniz.
Neyse. İyi okumalar.

****

"Tae! Seni sike sike öldürürüm. Buraya gel!"

Enseme yediğim tokat ile bağırışımı kestim ve kızgın hyunguma baktım. Ara sıra ona hyung diyordum. Diğerlerine ise sadece isimleriyle hitap ediyordum.

"Ben sikerim seni. Sevgilimle doğru konuş lan!"

"Ama o bana ne yaptı şuraya bak!"

Boynuma artık yapışan flarımı indirdim ve 'hala' duran ama kapanmaya yüz tutmuş Jimin'in morlukları arasındaki dövmemi gösterdim.
Dövmemi ısırmıştı şerefsiz.

Dişlerini geçirmemişti ama fena acıtmıştı. Buraya geldiğimden beri beni kimse ısırmamıştı ama yakın temastan kaçınmıyorlardı.
Özellikle o sapık Hoseok bana çok yanaşıyordu.

O şapkasıyla yüzümü kapatıp ellerimi bağlamıştı geçen gün.

"Tamam. Ben ona cezasını veririm şimdi." Dedi ve yukarı Tae' nin yanına çıktı.

Ayh yine yalnız kaldım.

Merdivenlerden inen Jimin ile dikkatimi ona verdim. Yine aynı okul formasıyla çok yakışıklı gözüküyordu. Şerefsiz.

Ben ise tombul olan yanaklarımın daha tombullaşıp, aynı şeyin ellerimede olmasını izliyordum hergün.

Sert auram tamamıyla kaybolmuş, tamamıyla tombul tavşanlara dönüşmeye başlamıştım. Ve bu gerek Yoongi hyung olsun, gerek bütün hyunglar olsun hepsinin hoşuna gidiyordu. Amca olmak hoşlarına gidiyordu.

Ben ise başlarda nefret ettiğim o varlığa herkesten daha çok değer vermeye başlamış, bana yaşattığı acıları bile sevmeye başlamıştım.

1 ay içerisinde haddinden fazla kusuyordum. Su bile içemez olmuştum. Bunun yanında neredeyse her akşam yanında bir kız; bazen bir erkekle bile gelen Jimin'in bana yaptığı haksızlığın çöküntüsüne uğramıştım.

Ama ben, annesinin ölümünden sonra bile gülmeyi kendine felsefe edinmiş ben, bunun ile yıkılmazdım. Hyunglar buna çok şaşırıyordu.

Acayip sulu göz olduğumu bildikleri halde buna gülebilmem...
Onları şaşırtıyordu.
Sadece onlar biliyordu çünkü.

Merdivenlere damlayan kırmızı gözyaşlarımı hepsi uyuduğunda kendim nasıl temizliyordum, nasıl tekrardan damladığını...

Ama onlarda bilmiyordu. Kendi yaptıklarımı kendim topluyordum onlar görmeden.

Yalnızdım.

"Ne düşünüyorsun bu kadar?"

O kadar dalmıştım ki...

Jimin' in gelip bana arkadan sarılmasını, karnımı okşamasını...
Hiçbirini farkedememiştim. Korkuyla titrediğimde geri çekildi ve koltuktan kalktı.

Cidden arkama yerleşip sarılmasını dahi hissedemeyecek kadar dalmıştım belliki.

"Sanane! Sen gidip düzüşsene yine o sürtüklerinle."

Dilini dolgun dudaklarında gezdirdi ve gözlerini sinirle kapadı.

"Bak Jungkook." Diyip önümde çöktü ve ellerini dizlerimdeki ellerimin üstüne yerleştirdi.

"Ben kimse düzmüyorum. Onlar benim arkadaşlarım ve akşamları eğlenip gidiyorlar."

Ellerimi çektim karnımda birleştirdim.

"Tabii! Yan odadan gelen o sürtüklerin inleme seslerinide ben duymayacak kadar, anlamayacak kadar salağım zaten."

Sinirle karnımı tutarak kalkmaya çalıştım ve kalkmam ile içimde bir pişmanlık hissettim.

Ama bu his yabancıydı. Ben pişman olmamıştım. Bu enerji bir değişikti.

O an.. Sadece o an farkettim.

Jimin pişmandı. Ve ben bunu hissetmiştim.

"Hah! Şimdi de pişman mısın? Boşuna deneme bile senden hiçbir şey olmaz."

Sinirle konuşmam ile Jimin ayağa kalktı. Ne yani? Hissetmiştim.

"Bana bak! Eğer doğru konuşmazsan seni burada beceririm!"

"Sanki her gece yapmadığın şey. Söylesene. Bu kadar şeref yoksunu birisi olmak nasıl bir his? Anlat had-"

Daha cümlemi bitiremeden beni kendine çekip dişlerini hiç düşünmeden boynuma geçirdi.

Acı ile inledim ve gözlerimi kapadım. Kapamam ile siyaha yakın lacivert ceketinin içindeki bembeyaz gömleğine kırmızı gözyaşım damladı.

Kafamı biraz daha arkaya yasladım ve acının azalmasını amaçladım ama olmuyordu.

Çenemin sağındaki elini belime indirdi ve beni daha çok kendine çekti. Diğer eli ise boynumdaydı.

Titreyen ellerimi sıkışmış göğüslerimizin arasına yerleştirip onu ittirdim. İttirmem ile yarım kalan içmesinden dolayı boynumdan kanlar fışkırdı.

Elimi acıyan dövmeme getirip, titreyen bacaklarımın acısına dayanamayarak yere çöktüm. Başım dönüyor ve midem bulanıyordu.
Karşımda bana yaklaşmaya çalışan Jimin' i ittirdim. Görüş açıma giren damarlı ellerim ile daha da bağırdım.

"Lanetsin! Tam bir lanetsin! Defol, Siktir git. Bir daha görmek istemiyorum seni."

O yabancı his yine çöktü kalbime.
Pişman olmuştu. Bugün ne kadar pişman etmiştim onu.

Beni dinlemeden kırmızı gözlerinin yeşile dönmesine izin verdi ve ardından beni kucakladığı gibi yukarı çıktı.

Boynumdan akan kanlar merdiveni âdeta boyuyordu.

Zorlanmadan kapımı açtı ve beni yatağıma yatırıp elini boynuma getirdi. Elini tutup boynumdan uzaklaştırdım ve bebeğimin ilk tekmesini hissettiğim anda karnıma koydum.

"Bak. Miniğim tekme atıyor. "

"Ne? Nasıl? Daha bir aylı-"

Bir anda sustu ve aklına bir şey gelmiş gibi gözlerini büyüttü.

"Hayır. Hayır hayır hayır. Olamaz!"

Ne oluyor Tanrı aşkına?!

****

Daha fazla bekletmiyim dedim.

Seleme aşkıları. Kitabımı sevin ve arkadşlarınıza önerin lütfen.

Ve boool bool yorum yapın olur mu?

Sizi seviyorum. İyi akşamlar...

ALONE |JİKOOK|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin