Carl ile gülüşmemiz sona erdiğinde kendimizi karşılıklı iki koltuğa atarak uzandık ve bir süre sessizce tavanı izledik. İkimiz de konuşmuyorduk. Herkes kendi kalbindeki açıklığı keşfetmişti ve nasıl dolduracağını düşünüyordu. Aşkın pençesine düşmüş iki kişiydik. Ama o benden şanslıydı. Benim gibi belirsizlikler üzerine kurulu bir dünyası yoktu.
Yandan göz ucuyla onu izledim. Dağınık saçları yattığı yastıkta dağılmıştı, elinin tersi ile minik burnunu kaşıyordu. Yüzündeki gülümseme hiç sönmeyecek kadar aydınlıktı ve ışık saçıyordu. Bacaklarını birbirinin üzerine atmıştı ve diğer eli kafasının altındaydı. Aşk insanı büyülediği gibi etrafını da etkiliyordu.
Onu gördüğüm ilk anda onu başıboş ve anlamsız olarak nitelerdim ama şimdi herkes gibi olduğunu anlamıştım. Sevgiye muhtaçtık hepimiz, istisnasız. Ne kadar güçlü görünsek de kalbimiz biri için çarptığında savunmasız oluyorduk ve aldığımız her nefeste yabancı bir varlığın ruhunu bedenimizde hapsediyorduk.
Onu izlediğim anlarda içimde taşıdığım yükten kurtulmak istediğimi fark ettim. O bana anlattığında bu yükü serbest bırakmıştı ve şimdi huzurluydu. Ben de onun gibi olabilir miydim? Anlatmadan bilemezdim.
Yattığı koltuğun dibine geçtim ve ayak uçlarına oturdum. Soru sorarcasına yüzüme baktığında kolunu çektim ve kalkmasını sağladım. Karşıma geçti ve yüz yüze geldik. Beni izledi. Yüzümü ona çevirdiğimde utanıyordum. Beni yargılar mıydı emin değildim.
"Rose, canını sıkan ne varsa hemen anlatır mısın? Endişeleniyorum."
"Ama önce beni yargılamadan dinleyeceğine ve sözümü kesmeyeceğine söz verir misin?"
"Rose anlamıyorum. Bir anda ne oldu? Yoksa gerçekten bana aşık mısın? Hoş bu tahmin edilebilir bir durum olurdu. Kızların ilgisini fazlasıyla çekiyorum."
Küçük bir kahkaha attığında gülmediğimi anlayınca sustu. Ciddi olduğumu anlamıştı. Korkuyordum. Neden bilmiyorum. Yanlış bir şey yaptığımı düşünecek diyeydi ama neden öyle düşünsün ki?
Kafam karmakarışıktı. Dürüst olmak her zaman iyi değildi. Bazen en kolayına kaçıp susmak beni rahatlatıyordu. Ama bu durumdan susarak kaçamazdım. Kalbimi parçalayan sessizlik, zihnimi işgal eden kişilerce bir çığlığa dönüştürülüyordu. Kendimi birine açmam lazımdı.
"Söz verir misin?" diyerek tekrarladım.
"Söz Rose. Ne halt yediysen sana bir şey demeyeceğim ve konuşabilirsin diyene kadar konuşmayacağım."
Ona güvendim ve birbirine bağladığım ellerimi izleyerek anlatmaya başladım. Göz göze gelmek istememiştim.
"Birinden hoşlanıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rosemary | Texting
Teen FictionSıradan geçen hayatım, bir gün yanlış bir numaradan gelen bir mesaj ile değişecekti. Bir mesaj, iki sevgili, bilinmeyen numara ve ben, belki de oldukça basit bir denklemdeydik. Ancak hiç bir şey umduğum veya düşündüğüm gibi olmadı. Yaşadığım her şe...