Bölüm-20 "Sıcak"

36 18 2
                                    

Biz yürüdükçe mekandakiler bize bakıyordu. Bizden başka genç yaşta insanlar yoktu. Geldiğimiz yer bana göre oldukça Elitti. Bir üzerime bakıp daha sonra yanımdaki kas yığınını süzüyordum. Oldukça alımlı bir havası vardı. Beraber oturacağımız masaya doğru ilerledik. Masa pencere kenarındaydı. Iki kişilikti. Benden hızlı davranıp sandalyemi geri çekti Steve. Oturmam için işaret etti. Oturduktan sonra oldukça yavaş bir şekilde masa ile mesafemi ayarladı. Elimden çiçekleri alıp masanın kenarına bıraktı. Daha sonra karşıma geçip oturdu. İçerisi oldukça sıcaktı. Kapşonumu indirip, montumu çıkarttım. Hemen altımda pudra renkli eşofmanlarıma bakıyordu Steve. Sonra dayanamayıp kıkırdadı. Parmaklarına vurup susması gerektiğini söylesem de hala gülüyordu.

"Steve, dar kıyafetler giyemem, hala dikişlerim var biliyorsun değil mi?"

Uyarışımla gülmeyi kesip ciddi bir tavır takındı.
"Özür dilerim Sofia. Unutmuşum. Kötü gözükmüyor aksine çok şirin gözüküyorsun."
"Emin misin?"
"Evet tabii ki de. Saçların böyle daha tatlı biliyor musun."
"Teşekkür ederim."
"Canım ne yiyelim?"
"Steve her şeyi yiyemiyorum. Yiyeceğim şeyler kısıtlı. Sadece mantarlı salata alabilirim ama."
"Peki ben de mantarlı salata yiyeyim."
"Zorlamıyorum Steve, istediğini yiyebiliyorsun."
"Olsun."

Garsona siparişleri verdikten sonra beklemeye başladık. Sıcaktan terlediğimi hissediyordum. Sırtım epey terlemişti. Bozuntuya vermeden gülümsemeye çalışıyordum. Sırtımda ki terin yerini ağrılar üstlenmişti. İlaç kullanmama rağmen bu kadar ağrı olamazdı. Steve bir şeyler olduğunu anlamaya başladığı anda garson yanımıza geldi. Tabaklarımızı önümüze koyup masadan ayrıldı. Acıdan yiyebileceğimi düşünmüyordum. Bu günü ilk buluşmayı mahvedemezdim. Uzun süredir bu anı bekliyordum en nihayetinde. Sakin olup her şeyin geçtiğine inandırmaya çalıştım kendimi. Steve salatasıyla ilgilendiğinden Halim'i görmüyordu. Gördüğünde kötü olmaması için kendimi toparlamaya çalışıyordum. Derin bir nefes alıp salatamdan tatmıştım. Bir kaç çataldan sonra yemeğimi tamamlamaya karar verdim.

"Tatlım, doydun mu?"
"Evet Steve. Burası çok sıcak. Oldukça terledim."
"Eşofmanının ceketini çıkar Eleanor. Arabadan yedek kıyafetlerimden birini giymek ister misin? Getireyim mi?"
"Hayır sağol. Ceketimi çıkarayım."

Ceketimi çıkartıp üzerime ince bir tişört ile durdum. Canım hala çok acıyordu. Tam da dikişlerim olan yerler acıyordu. Steve hala iyi olmadığımı farkedince bir anlık duraksadı. Garsonu çağırıp yemekleri almasını rica etti. Hesabı işaret ederek suyundan içti. Garson kulağıma eğilip;

"Hanımefendi tişörtünüze kan bulaşmış. Isterseniz lavaboda kontrol edin."
"Peki teşekkürler." Deyip garsonun gitmesini bekledim. Şaşkın ifadelerle yüzüme bakan Steve;

"Yüzün bembeyaz oldu Sofia iyi misin?"
"Hayır lavaboya gitsem iyi olacak."

Bir anda oturduğu sandalyeyi itip, ayağa kalktı. Garsona doğru gidip arabasının anahtarını uzatıp ve hesabımızı ödedi. Tekrar yanıma döndüğünde ise sırtımın kan olduğunu farketti bir çırpıda elimi tutup lavaboya doğru götürdü. Gözlerimden yaşlar süzülürken, etrafımızdakiler bizi izliyordu. Hepsinin yüzünde panik havası vardı. Kafamı Steve'e çevirdiğimde ise ne yapacağını bilemez vaziyette ürpermişti. Bir hışımla lavaboya girdirdi beni.

"Tişörtünü çıkart ve arkana dön!"
"Hayır olmaz ben bakarım lütfen git."
Şimdide hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.
Ne yapacağını bilmeden sadece bağırıyordu.
"Sofia! Arkana dön!"

Daha fazla dayanamayıp arkama döndüm. Tişörtümü ve atletimi kaldırıp, dikişlerime bakmaya çalıştı. Vücudum şimdi onun gözü önündeydi. Bandajlarımı kaldırıp dikişlerime baktıktan sonra bağırmaya devam etti. Bu sefer sesi çok daha kötüydü.

"Acile gitmeliyiz!"
"Ne oldu? Steve söylesene."
"Dikişlerinden birkaçı açılmış!"
"Ciddi misin? Olamaz ya olamaz."
"Sofia lütfen sakin ol!Iyi olacaksın. Acile gideceğiz şimdi."

Kahretsin! Nasıl olurda dikişlerim açılabilirdi ki? Yanlış bir harekette yapmamıştım üstelik. Her şey mahvolmuştu. Ben ağlamaya devam ederken lavaboda suyu açıp yüzüme bir kaç kez suyu çarptırdı. Parmakları kan olmuştu. Onları da yıkadıktan sonra beni hızlıca lavabodan çıkarttı. Elimizden geldiğince hızlı davranıyorduk. Kafamı çevirip masaya baktığımda hiçbir şey orada değildi. Dışarıya çıktığımızda ise araba girişte hazır bekliyordu. Kapımı açıp olabildiğince seri hareketlere incitmemeye çalışarak beni içeriye oturttu. Saniyeler içinde kendi koltuğuna oturdu. Tek kelime bile etmeden arabayı hızla kullanıyordu. Ben ağlarken yüzünde ki korku dolu bakışları görmek mümkündü. Elim ayağım titriyordu. Tek istediğim bir an önce hastaneye varmak olacaktı. Hastane bulunduğumuz yerden 20 dakika uzak mesafedeydi. Steve arabayı deli gibi kullandığından 6-7 dakika da oraya varmıştık.

Eline telefonları alıp hırkasının cebine koydu. Arabadan inip arka koltuktan montumu aldı. Benim bulunduğum tarafa doğru yürüdü. Ben onun indirmesine fırsat vermeden oldukça hızla arabadan indim. Arabayı kitledikten sonra Elimden tuttuğu gibi acile doğru hızlıca yürüyorduk. Tüm bedenim ağrıdan ve soğuktan buz tutmuştu.

Hastaneye girdiğimizde ise tek istediğim doktorumu görmekti. Onu bulmak için hemşirelere sorduk. Dikişlerimin açıldığını söylediğimizde ise beni müdahale için bir başka odaya almışlardı. Bu sırada hala Steve'in ellerini tutuyordum. Doktorum nihayet Birkaç dakika içinde ise yanımızda belirdi. Odaya girip kapıyı kapattı. Beni hızlıca Yüzüstü pozisyonda sedyeye yatırdı. Steve bulunduğumuz odadaydı. Tepemde dikilmiş bize bakıyordu. Gözüne baktığımda ise gözleri dolmuştu.

"Ağlama, lütfen. Annemlere haber verir misin?"
"Peki dışarıdayım hemen geleceğim sofia."
"Hadi git steve."

Steve odadan çıktığında doktorum çoktan dikişlerime bakıyordu. Tekrar dikiş atabilmek için iğne yaptı.

"Çok ani bir hareket yapmadığın sürece dikişlerin açılmazdı Eleanor. Ne oldu?"
"Hatırlamıyorum açıkçası."
"Okula birkaç gün gitmezsen daha doğru olur. Üç dikişin açılmış. Diğerleri neredeyse iyileşmiş. Birkaç gün gitmeyip Yüzüstü yatmaya ve ani hareket etmemeye özen göstererek iyileşmesine yardımcı olabilirsin."
"Okula gitmeyecek miyim?"
"Aslına bakarsan haftaya başlaman daha iyi olacak. Ne olur ne olmaz gitmemen daha doğru."
"Peki."
"Aileni bir an önce aramalısın. Haberleri olmalı. Birazdan işimiz bitince sana rapor yazacağım."

Steve izin isteyip içeriye girdiğinde yüzü donuktu.

"Ailen birazdan burada olacak. Tommy'e ve Mia'ya da haber vermek istedim ama sadece Tommy açtı telefonu. Haber verdim o da gelecek."
"Tamam. Steve. Eşyalarım sendeydi onları aldıktan sonra evine dönebilirsin sen her şey için teşekkür ederim."
"Sofia! Saçmalamayı kes yanında olmama izin vermelisin buna hakkım  var!"
"Steve sakin ol. Yanımdasın zaten. Yorulduğunu düşündüğüm için eve gitmeni söyledim."
"Sen bu haldeyken benim nasıl olduğumun bir önemi yok. Buradayım ailen izin verdiği sürece burada olacağım Sofia."

Doktor; artık işinin bittiğini tekrar dikiş attığını söyleyip beni yerimden yavaşça kaldırdı. Tişörtümü tekrar üzerime geçirip sedye de oturmaya başladım. Artık sakindim, hafif bir sızı vardı sadece. Doktor odadan raporları yazmak için çıktı. Steve yanıma gelip eğildi. Kafasını alnıma dayayıp konuşmaya başladı;

"Çok korktum sofia. Sana zarar gelmesinden çok korkuyorum keşke daha öncesinden farketseydik. Sofia dikkat et olur mu? Lütfen dikkat et."
"Steve iyiyim lütfen endişelenme iyiyim." Bu sözlerimden sonra beni alnımdan öperek geri çekildi. Bugün yaşayabileceğim her şeyi yaşamıştım doğrusu. Şimdi de beklemediğim bu öpücüktü. Dudakları bir erkeğe göre oldukça yumuşaktı. Kafamı kaldırıp onunla göz göze geldiğimde ise o masmavi gözleri kıpkırmızı olmuştu. Ne kadar çok korktuğu o anda belli oluyordu.

"Steve, bir hafta daha yokum."
"Ne? Sen ciddi olmazsın?"
"Doktor söyledi, iyileşene kadar evde dinlenmem gerekiyormuş. İlaçlarımın dozunu bir miktar artıracaklar muhtelemen. En iyisi evde olmam."
"Peki ben seni nasıl göreceğim Sofia?"
"Bize gelirsin. Tommy ile beraber."
"Size mi?"
"Evet hatta Tinka da gelir."
"Peki nasıl istersen."

Steve eşyalarımı getirmek için dışarıya çıkmıştı. Ne olursa olsun onu görmeliydim. Ne de olsa artık sevgilimdi..

DEHŞETİN İZLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin