Bölüm-23 "Huzur"

27 15 0
                                    

Bu yaşadığımız romantik dakikalardan sonra nihayet bulunduğumuz yataktan kalktım. Odanın içerisinde gezinip duruyordum tam olarak ne yaptığımı anlamasam da amacım sadece Steve ile daha da ileri gidip yanlış bir harekette bulunacağımdan korkmamdı. Elbette ki bir birliktelik yaşanacaktı ama onun için henüz erkendi. Çünkü ilişkinin başındaydık ve birbirimizi tam anlamıyla tanımıyorduk. Steve'e baktığımda odanın içinde deli divane gibi dolaşmamdan keyif alıyor gibiydi.

"Sofia, aradığını buldun mu?" Deyip kahkaha attı. Boş gözlerle neden güldüğünü anlamaya çalışıyordum.
"Peki tamam tamam aramaya devam et, bakmıyorum sana."
"Steve! Dalga geçme lütfen."
"Dalga geçmiyorum, sadece çok tatlı gözüküyorsun pandalar gibi."
"Panda mı?"
"Evet panda. Onlarda senin gibi tatlı."
"Pandaları tatlı bulduğunu bilmiyordum, bu ilginç."
"Sen daha tatlısın."
"Teşekkür ederim."

Şimdi ise tam odanın ortasında duruyordum. Aklım bir şeyde değilken ağrılarım olduğunu farkediyordum. Tek isteğim artık huzurlu bir şekilde yaşamaktı. Eski sağlığıma kavuşup basketbola geri dönmek istiyordum.

"Steve?"
"Efendim tatlım."
"Takımdan ayrıldın mı?"
"Hayır ayrılmadım devam ediyoruz. Antrenmanlara katılıyoruz her hafta. 1 hafta sonra cuma günü öğleden sonra maçımız var. Haberin yok muydu?"
"Hayır, kimse söylemedi."
"Anladım."

Yorulduğumu hissedip yatağa tekrar oturdum. Oturduğum an vücuduma kramplar girmeye başladı. Daha fazla duramadığımı anlayınca yüzüm Steve'e dönük bir biçimde Yüzüstü uzandım. Steve bu durumdan oldukça keyifli gözüküyordu. Parmaklarımı parmaklarında birleştiriyordu. Bu sürede gözlerini benden kaçırmamaya dikkatliydi. Bir müddet böyle oturduktan sonra annem bizi çağırdı. Onun sesiyle yataktan kalkıp olabildiğince yavaş bir biçimde mutfağa doğru yürüyorduk. Nihayet mutfağa geçitimizde ise yemek kokuları odayı sarmıştı. Birbirimize gülümsedikten sonra masaya oturduk. Steve yanımda oturmayı tercih etmişti. Annem servis tabaklarına yemeklerimizi koyarken sohbetimizi başlatmıştı.

"Steve lazanya sever misin?"
"Yemekleri ayırt etmiyorum Maggie teyze."
"Buna çok sevindim, fakat Eleanor Sofia ayırt eder. Ona yemek beğendirmek çok zor oluyor."
"Tahmin edebiliyorum. Biraz inatçı."
"Duyuyorum sizi."

Annem gülünce Steve'de gülüyordu. Nedense ben pek Gülmemiştim. Hoşuma gitmemişti. Annemle anlaşmasına sevinsem de her şeyin bir sınırı olmalıydı. Annem lazanyaları önümüze koyduktan sonra, büyük kaseler içerisinde mantarlı salata getirmişti. Steve ile birbirimize bakıp sadece sırıtmıştık. Öğlen yiyememiştik. Şimdi acısını çıkartmanın zamanı gelmişti. Bir müddet çıt ses çıkmadan yemeği yedik. Sessizliğimizi bozan yine annem oldu;

"Hadi anlatın bir şeyler."
"Ne gibi anne?"
"Üniversite planlarınızı."
"Benim öğretmen olmak istediğimi biliyorsun fakat Steve'in planlarını ben de bilmiyorum."
"Daha önümde koskoca bir yıl var. Henüz ailem ile bu konuyu tam olarak konuşmadık açıkçası. Babamın düşüncesi, şirketin başına geçmem olacak. Annem ise diş hekimi olmamı söylüyor. Daha bunun üzerine net bir karar almış değilmişiz."
"Iyi bir geleceğe sahip olmalısınız. Düşüncem o ki Eleanor'da hekim olsa çok iyi olur. Master yapar, iyi bir hastane de ya da klinikte görevini yapar. Ama yine de seçim ona ait."
"Teşekkür ederim anne."
"En doğru karar onun vereceği karar olacak. Haklısınız Maggie teyze. Yemekler çok güzel teşekkür ederim."
"Afiyet olsun Steve."
"Anne biz içeriye geçelim. Tekrar geliriz."
"Tamam."

Steve ile beraber tekrar odama çıktık. Bu sefer odamın balkonuna geçtik. Balkonda ki puflara oturduk. Bir süre sessizce dışarıyı seyrettikten sonra vedanın geldiğini anladım.

"Sofia."
"Steve."
"Tatlım artık gitsem iyi olacak."
"Daha saat sekiz Steve. Erken değil mi?"
"İşlerim var Eleanor Sofia. Kendi arzum dışında olan bir olay bu. Daha fazla kalmak isterdim emin ol."
"Peki. Bana mesaj atmayı unutma olur mu?"
"Atacağım. Hadi kalkayım artık."
"Seni geçireyim."
"Mümkünse evet."

Kısa gülüşlerin ardından odama geçtik. Ben önde yürürken o arkamda, odanın kapısına doğru ilerliyorduk.

Bir anda beni kolumdan tutup kendine çevirdi. Şaşkınlıktan dilim tutulmuştu.
Kollarımdan tutmuş sadece gözlerime bakıyordu. Bir şey söyleyecek gibi bir hali vardı. Dayanamayıp konuşmayı denedim.

"Steve ne oluyor?"
Yanıt vermiyordu. Sadece dolu dolu gözleriyle bana bakıyordu. Derken ani bir hareketle beni kendine doğru çekti. Bana doğru eğildi. Burun buruna gelmiştik. Nefesini hissediyordum. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Bu sefer gözlerimi kapatıp beni öpmesini beklerken o sadece göz kapaklarımdan öptü. Sonra ellerini kollarımdan yavaşça indirip ellerimde buluşturdu. Dudaklarını anlıma yasladı. Alnımı da öptü. Bir müddet böylece kaldık. Ikimizde konuşmuyorduk. Uzun süre böyle kalabilirdik. Buna hazırdım. Steve hayatıma girdikten sonra daha da huzurlu olduğumu farkettim. Artık hiçbir şey eskisi gibi değildi. Huzurun ne olduğunu artık hissediyordum.

"Steve."
"Biraz susar mısın? Şu anın tadını çıkarmak istiyorum."
"Peki."

Iki-üç dakika kadar böyle kaldık. Bacağımın ağrısı yüzünden ayakta durmakta güçlük çeker hale gelmiştim. Daha fazla dayanamayıp konuştum.

"Steve!Bacağım ağrıyor!"
"Özür dilerim. Düşünemedim."
"Tamam sorun değil aşağıya inelim."
"Inelim."

Bu sefer onun arkasından ilerliyordum. Her ne kadar ayakta bekleyip beni yorduğuna kızsam da gitmesine çok üzülüyordum. Hafta boyu yoktum. Şimdiden Onu bir daha ne zaman göreceğimi düşünüyordum. Telefonla konuşacaktık fakat onunla mutlaka tekrardan bir araya gelmeliydim.

Annemlerin salonda olduğunu düşünüp salona geçtik beraber. Kristen annemin dizinde uzanmış, uyuyordu. Geldiğimizi annem farkedip gülümsedi. Kristen'i uyandırmamak için yerinden kalkmıyordu.

"Maggie teyze, artık gitsem iyi olacak."
"Steve, erken değil mi?"
"Işlerim var açıkçası. O yüzden gitmeliyim."
"Peki yine gel olur mu?"
"Umarım.Tekrardan teşekkürler iyi akşamlar."
"️Iyi akşamlar Steve."

Salondan ayrılıp girişe doğru ilerledik. Onu gidene kadar yolcu edeceğim  için montumu giydim. Steve'e hırkasını uzatıp onun da giymesini bekledim. Anahtarlarımı elime alıp dışarıya çıktık. Arabasına doğru yürüdük. Hava buz gibiydi. Bu sefer ben ondan önce davranıp elini tuttum. Yüzüme bakıp gülümsedi.

"Artık gitmeliyim Sofia."
"Pekala."
"Sarılabilir miyim?"
"Neden soruyorsun?"
"Çünkü dikişlerin var Sofia."
"Haklısın."

Resmen sarılmanın planını yapıyorduk. Vücutlarımızı birbirine yaklaştırdıktan sonra ellerini boynumda kavuşturarak sarıldı. Başım onun göğsündeydi. Ben elimi onun beline sardım. Sırtına ilk kez dokunuyordum. Kas yığını gibiydi bedeni. Daha sonra bedenimi ondan ayırdım. Yanağına öpücük kondurdum.

"Steve artık git"
"Peki, iyi geceler sevgilim. Mesaj atmayı unutma."
"Unutmam. Sana da iyi geceler canım."

Arabasına binip evden uzaklaşana kadar bakmaya devam ettim. Ona ilk kez canım demiştim. Artık ben de sevgimi ona belli edecektim. Çünkü bu sefer aradığım aşkı yaşıyordum. Benden daha huzurlusunun yeryüzünde varolmadığını düşünerek eve doğru adımladım. Anahtarla kapıyı açıp içeriye girdim. Montumu çıkarıp kenarda duran çantamla beraber odamın yollunu tuttum. İşte bu gece rahat bir uyku çekmek için bir sürü nedenlerim vardı..

DEHŞETİN İZLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin