Bölüm-42 Zümrüt Yeşili (FİNAL)

48 10 0
                                    

Babamın sesiyle kendime geldim.

"Eleanor?"

Yataktan doğruldum. Saçım başım dağılmıştı.

"Eleanor, iyi misin?"
"Iyiyim baba."
"Merak etme Steve ile görüşmeye gitmedim. Annenle konuştuk."
"Baba lütfen, böyle davranma."
"Sofia, cezalısın."
"Baba lütfen..."
"Bir müddet böyle olması bizim için en iyisi."

Daha sözümü bitirmeden odadan ayrıldı. Yataktan kalıp, Etrafta telefonumu ararken, çalışma masamın üzerinde buldum.
Hızlıca telefonu aldım. Daha kilidini açmadan köpeğimle uyuduğumu hatırladım. Yatağa baktığımda orada yoktu. Yatağımın altına, dolabımın kenarına, girebileceği her yere baktım fakat yoktu. Korkudan elim ayağım titriyordu. Umarım ilk günden başına bir şey gelmezdi.

Birkaç saniye sonra annem odaya girdi.

"Anne?"
"Uyanmışsın tatlım. Baban ile konuştunuz mu?"
"Anne, köpeğim nerede?"
"Kristen ile beraberler."

Derin bir nefes aldım. Duyduğuma sevinmiştim.

"Eleanor, baban ile..."
"Evet konuştum. Tahmin ettiğim gibi ceza aldım."
"Eleanor, Steve bana ulaştı. Konuştuk."
"Nasıl yani?"
"Seni aramış ulaşamayınca, Mia'dan benim numaramı alıp, beni aradı."
"Peki sonra?"
"Sesi kötüydü. Konuşurken ağladığına emindim. Bir şey mi oldu?"
"Uzun bir konu. Daha sonra anlatırım anne."
"Seninle buluşmak İstediğini söyledi. Fakat babanın ceza vereceğini ona söyleyince ısrara devam etti. Ben de sadece iki saatliğine izin verdim."
"Şimdi mi anne?"
"Evet hazırlan, babana sadece bir kerelik izin vermesi gerektiğini söyledim. Şansını iyi kullan Sofia."
"Peki anne, çok teşekkürler. "

Annemin yanağına bir öpücük kondurduktan sonra dolabımdan streç siyah pantolon ve  gri renkte genişçe bir sweat aldım. Çabucak üzerimi giyip, dağınık olan saçlarımı toparlamak için banyoya geçtim. Dişlerimi fırçalayıp klozeti kullandıktan hemen sonra, tepede dağınık bir topuz yaptım. Odama geçip ceketimi alıp aşağıya indim.

Kristen'ın kahkahalarının arasında dalıp gitmeden ayakkabılarımı giyip evden çıktım.

Evin hemen önünde Steve'i beklemeye koyuldum. Aradan üç beş dakika sonra hemen önümde durdu. Dışarı çıkmasını beklemeden içeriye geçtim.

Emniyet kemerimi taktıktan hemen sonra başımı telefonuma gömdüm. Ard ardına bildirim vardı. Hepsini temizledikten sonra kayıtlı oyunlarımdan birini açıp oynamaya başladım. Mümkün olduğunca Steve'e bakmayacak, hatta onunla o konuşana kadar konuşmayacaktım. Kendimce haklıydım. Steve'in kafedeyken bir anda kalkıp gitmesini hazmedememiştim. Her ne yaşarsa yaşasın ben o tutumunu haketmiyordum doğrusu.

Dakikalarca kafamı kaldırmadım. Yavaşça parmaklarıma dokunmaya başladı. Buna rağmen kımıldamıyordum. İçim kıpır kıpır olsa da ilk onun konuşup özür dilemesini bekliyordum.

"Sofia?" Sesi buğuluydu. Kafamı çevirip yüzüne baktığımda ise gözleri kıpkırmızıydı. Onun o haline dayanamadım. Sağ parmaklarını sol parmaklarımla kavradım. Yüzünde hafifçe bir tebessüm oldu.

"Steve yola bak."
"Tamam tamam bakıyorum" dedi. Anında gülmeye başladık. Sonra dönüp tekrar göz göze geldik. Usulca yaklaşıp dağınık olan saçlarından öptüm. Saçları ıslaktı.

"Steve iyi misin?"
"Evet iyiyim tatlım."
"Saçların ıslak."
"Duştan çıkıp geldim."
"Steve neden saçlarını kurulamadın?"
"Vaktim yoktu. Sen daha önemliydin."
"Saçmalıyorsun Steve. Sağlığın benden daha da önemli."
"Özür dilerim. Kabalık ettim."
"Sorun değil. Iyisin değil mi?"
"️Iyi olup olmamın bir önemi yok. Seni orada öylece bırakıp gittim. Emmett olmasa ne yapardım hiç bilmiyorum."
"Bugün sanırım sürekli saçmalayacaksın. Sorun değil demiştim."
"Anlayışın için teşekkür ederim. Seni seviyorum minik burunlum."

DEHŞETİN İZLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin