Bölüm-40 "Scott"

31 8 0
                                    


Kırk dakikalık yolculuğun ardından Minnesota'ya ulaşmıştık. Devasa büyüklükte binalar kaplamıştı bu şehri. Manzarası görülmeye değerdi.

İlk kez Steve ile bu kadar uzun süre arabada kalmıştık. Normal zamanda böyle bir şeyin hayalini bile kuramaz iken şu an yaşıyordum. Bu inanılmaz bir duyguydu. Onun yanında huzurlu hissetmeyi özlemiştim.

"Sofia?"
"Efendim tatlım."
"Düşünüyorum da evlensek mi?"
"Bunu da nereden çıkarttın şimdi?"
"Bilmem, genç evli çift olurduk."
"Steve ben daha on yedi yaşındayım, sen de on dokuz yaşındasın. Ve hala okulumuz bitmedi. Bu fikrini beş on yıl ertelemek bizim için daha iyi olacak. İnan bana."
"Sen bu yıl on sekiz yaşına gireceksin. Benim de yaşım tutuyor. Ayrıca ben yirmi dört kasımda yirmi yaşıma girdim tatlım."
"Benim bundan neden haberim yok?"
"Çünkü kutlamak istemedim."
"Ama bilmeye hakkım vardı Steve."
"Haklısın özür dilerim minik burunlum."
"Minik burunlum mu?"
"Evet bebeğim. "
"Ben sana koca kafalı diyor muyum?"
"Koca kafalı mıyım? "
"Evet bence kafan büyük Steve."
"Bence kafam gayet küçük. Çok kırıldım."
"Gerçekten kırıldın mı Steve?"
"Evet."

Steve gerçektende dediği gibi kırılmıştı. Yüzü, bir bebeğin elinden şekerini aldığında verdiği tepki gibiydi. Yavaşça yaklaşıp yanağından öptüm.

"Ne diyorsun evlensek mi?"
"Steve!!"
"Tamam Tamam kızma vazgeçtim."
"Steve."
"Efendim sevgilim. "
"Bugün Destiny ile konuştuk. "
"Ne konuştunuz tatlım?"
"Sadece bizden uzak durmasını söyledim."
"Eleanor Sofia, ona neden böyle davranıyorsun?"
"Çünkü ona güvenmiyorum. "
"Ama daha onu tanımıyorsun. Onun bizim huzurumuzu bozacağını düşünme lütfen. Emin ol böyle bir şeye kalkışmaktan oldukça çekiniyordur ."
"Öyle mi düşünüyorsun?"
"Evet sevgilim. Lütfen o tatlı kafanı böyle şeylere yorma."
"Peki. Gideceğimiz yer uzak mı? "
"Hayır tatlım, şu büyük caddeyi dönersek hemen sağ tarafta."
"Steve sanırım acıktım. "
"Arabayı aldıktan sonra yemek yeriz tatlım."
"Peki."

Sadece yüzüme bakıp tüm dişlerini göstererek sırıttı. Onu bu halde görünce tüm ciddiyetim kaybolmuştu. Araba da deli gibi kahkaha atmaya başladık. O kadar çok kendimi kaybetmiştim ki arabayı park ettiğini bile görmemiştim.

"Tatlım! "
Steve'in sesiyle gülmemi kestim.

"Geldik tatlım. Hadi eşyalarımızı alıp inelim."

Steve çantamı kucağımdan alıp indi. Peşi sıra arabadan indim. Etrafıma göz atarken bulunduğumuz koca binanın Gerçekten de görkemli olduğunu farkedebiliyordum. Otopark kocamandı. Neredeyse tamamıyla araba kaplıydı burası. Her biri birbirinden pahalıydı arabaların. Steve'in elimi tutmasıyla nihayet kafamı toplayabildim. Steve çantamı omzuna takmıştı. Sol eline baktığımda yine ortancaların olduğu buket vardı.

"Tatlım, çiçekler sana ama şimdilik ben de kalabilirler. "
"Çok teşekkürler Steve. Çok naziksin."
"Asıl hediyem abimin odasında hazır bekliyor. Ondan rica ettim senin için aldı."
"Çok merak ediyorum. Ve böyle şeylere Gerek yoktu biliyorsun değil mi?"
"Olsun. İçimden geldi."
"Tekrar teşekkür ederim."

Beraber elele şirkete girdik. Bu kadar gösterişli bir yer olacağını düşünmemiştim doğrusu. İçeriye girdiğimizde kapıda görevli olanlar Steve'e ;

"Hoş geldiniz efendim. Abiniz sizi lobi de bekliyor." Dedi.

Steve'e baktığım da ise sadece sıcacık gülümsemeyle yetindi. Ne kadarda mütevazıydı böyle. Eminim ki ben Steve'den daha havalı olur, her şeyin elime gelmesini isterdim. Ve yine Tanrı beni bildiği için bu lüksü bana bahşetmemişti.

Asansöre kadar yürümeye devam ettik elele. Steve tek kelime etmiyordu. Onu her gören başıyla selamlamaya devam etti. Etrafı  incelerken ağzımın suyu akacak gibiydi. Asansör şansımıza zemin kattaydı. İçeriye geçtik. Adım  adım Steve'i takip ediyordum. On sekizinci kata bastı. Elimi hiç bırakmıyordu. Kata ulaştığımızda, lobiye doğru yürüdük. Pencere kenarında oturan bir adam vardı sadece.

DEHŞETİN İZLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin