Uzunca bir süre mekanda göz gezdirdikten sonra, burada olmadığından emin oldum. İçimde anlam veremediğim duygular vardı, ancak pek takılmadım. Şarkılarımı söylemeye devam ettim sadece;
"What if I wanted to break,
Laugh it all off in your face,
What would you do?
What if I fell to the floor,
Couldn't take this anymore,
What would you do, do, do?"
Şarkılarımı söylerken gözlerimi açmaya bile ihtiyaç duymuyordum. Görmeye değer biri yoktu nasılsa. Zaten her zaman öyle olmuştu. Müziği dinlemeyip birbirlerini yiyen çiftler, arkadaşlarıyla eğlenmeye geldikleri için beni yok sayan kalabalık gruplar, ve daha nadir olmakla beraber sadece müzik dinleyip içki içmeye gelenler. Ancak hiçbiri mavi saçlı adam gibi hissettirmiyordu.
Sahnedeki sürem dolduğunda hemen inip bir koltuğa attım kendimi. Yanımdaki masada bir grup tanımadığım insan vardı. Çalışanlar bana içecek getirdikçe içiyor, zor sarhoş olan biri olmama rağmen git gide görüşüm bulanıklaşıyor ve düşüncelerim, toparlanması imkansız hale geliyordu. Bir süre sonra yan masadakilerin benim masama geldiğini farkettim. Karşı çıkmadım hiç. Komik olmayan bir şey söyleseler bile gülüyordum ki, az önce adının Tom olduğunu öğrendiğim adam kolumdan çekiştirmeye başladı; "Hadi bebeğim, ayıltırız biz seni.. sen merak etme. Bak hem burada kazandığının iki katını veririm". Kolumu kurtarmaya ve ayağa kalkmaya çalışırken, konuşmamı düzeltmeyi deneyerek "Ne oluyor ya..bırak..beni" dedim. Kollarımı kurtaramayacağımı anladığımda, adamın ellerini tırnaklamaya başladım. Çünkü bunun sonunda olacakları adım gibi biliyordum, ve tam hayatımı düzene sokmuşken her şeyi baştan yaşamaya hiç hazır değildim. "SENİ LANET OLASI SÜRTÜK" diye bir bağırtı duyduğumda eşyalarımı topladım ve koşarak oradan uzaklaştım. Çünkü oradaki kimsenin umurunda olduğumu sanmıyordum.
O kadar sarhoştum ki, düz yürüyemiyordum bile. Çarpık adımlarla yavaş yavaş yürüyerek, sonunda evime ulaştım. Banyo yapmaya bile halim yoktu. Yorganımı kaldırmadan, hatta çantamı bile omzumdan çıkarmadan yatağa attım kendimi. Ve baş ağrısını yok saymaya çalışarak derin bir uykuya daldım.
Ertesi gün uyandığımda saat 13.20'ydi. "Of..bıktım". Ellerimi saçlarıma daldırdım ve ağrısını geçirmek için başıma masaj yapmaya başladım. Lanet olası ağrı geçmek bilmiyordu sanki. Kendimi zorla yataktan kaldırarak üstümdekileri çıkardım ve hava ne kadar soğuk olursa olsun giymekten vazgeçemediğim şortumla tişörtümü geçirdim üstüme. Mutfağa gittiğimde telefonumdan rastgele bir müzik açtım ve bir bardak suyla birlikte ağrı kesici içtim. Buzdolabından gerekli malzemeleri çıkartıp kendime bir sandviç yapmaya başladım. Bu sırada telefonumda çalan şarkıya da eşlik ediyordum. Tezgaha yaslanarak sandviçimi yedikten sonra banyoya girmeye karar verdim. Banyoya gidip küveti doldurdum ve kendimi sıcacık suya bıraktım.
Banyoda kaldığım süre boyunca uzun uzun vücudumdaki dövmelere baktım, ve onları yaptırma sebeplerimi yeniden ve yeniden hatırladım. O kadar uzun zamandır içimde tutuyordum ki, onları gördüğüm an gözlerimin dolmasına engel olamıyordum. Bu sefer de olmadım. Karnımdaki ölü bebek dövmesinde gezdirdim parmaklarımı. Sonra kolumdaki dolunay dövmesinde ve en son da sırtımdan belime kadar uzanan Anka kuşu dövmesinde. Onlara dokundukça altındakileri hissedip daha da çok ağladım. O kadar olan şeyden sonra nasıl hayattaydım? Hiçbir fikrim yok.
Banyodan çıktığımda havluya sarılırken köprücük kemiğimdeki morluğa gözüm takıldı. O an orada olmasından çok rahatsız olmuştum. Banyo dolabından kalın bir iğne ve rastgele bir piercing aldım, elim ve vücudum bunu yapmaya alışkın olduğu için bir anda iğneyi morluğa batırdım ve küpeyi delikten geçirdim. Biraz kanamıştı ama 10 dakika içinde duracağını bliyordum. Bunu sayısız kere hem kendimde, hem başkaları üzerinde yapmıştım. El alışkanlığına dönüştü diyelim.
Piercingi taktıktan sonra odama geçtim giyinmek için. Siyah dar bir kot ve salaş bir tişört geçirdim üstüme. Islak saçlarımı tişörtün içinden çıkarıp çantamı omzuma aldığım gibi evden çıktım. Bir süre yürüdükten sonra bir sokak sanatçısına rastladığımda çok sevinmiştim çünkü buralarda pek sık görünmüyorlardı. Birkaç metre uzağında yere oturup, çantamdan defterimi çıkardım. Boş bir sayfa açıp kalemimi birkaç defa sayfaya vurduktan sonra, sanatçıyı çizmeye başladım. O kadar dikkatli çiziyordum ki, gören bir resimden çok fotoğraf sanabilirdi. Genç sanatçı kemanını çantasına koyup oradan uzaklaşana kadar resmimle ilgilendim. Bitirdiğimde ise kağıt parçasını, önünde oturduğum binanın kapısına sıkıştırdım ve bir şeyler içmek üzere, her zaman gittiğim cafenin yolunu tuttum.
İçeri girdiğimde yüzüme bir sıcaklık dalgası çarptı. Tanrım sıcaktan gerçekten nefret ediyorum. Bence genlerimi bu kadar belirgin gösterdiğim başka bir nokta daha yoktur. Cam kenarında bir masaya oturur oturmaz bana doğru gelen bir garson gördüm. "Ne alırdınız?" "Bir fincan yeşil çay, ve su alabilir miyim?" diyerek yeniden masamda yalnız kaldım. Çantamdan çıkardığım kitabımı masanın üzerine koydum ve siparişle gelene kadar okumaya başladım. Siparişlerim geldiğinde kitabımdan başımı kaldırdım ve çapraz masamda oturmuş, bana bakan mavi saçlı adamla göz göze geldim. Bir anda kelimeleri seçemedim "Hıhm, sağolun.."diyerek garsonu başımdan savdım ve sıcak bir gülümsemeyle mavi saçlı adama el salladım. Sanki onu görmemi istemiyormuş gibi eliyle yüzün gizlemeye çalıştı. Ancak bunu yaptığında dudaklarında minik bir gülümseme olduğunu da görebiliyordum.
Ben kitabımı okurken yan tarafımda bir hareketlenme farkettim. Mavi saçlı adam yanımdan geçip gitmişti. Camdan dışarı baktığımda, ben içeri girdikten yaklaşık 5 dakika sonra başlamış ve hala devam eden yağmurda ıslanarak yürüdüğünü gördüm. Nedensiz bir şekilde onu öyle görmek içimde tarif edemediğim duyguların hareketlenmesine sebep oldu. Onun için üzülmüştüm ve orada 1 dakika daha kalmak istemiyordum. Aceleyle hesabı isteyip kitabımı çantama attım ve parayı ödediğim gibi oradan çıktım.
Yağmurdan sırılsıklam olmak istiyordum, bu yüzden evime giderken yavaş yavaş yürüdüm. Eve girdiğimde, evim de dışarısı gibi soğuk olduğu için ıslak kıyafetlerle kalmak istemedim. Odama gidip üzerimdeki ıslak kıyafetlerden kurtuldum ve mavi bir kot pantolon giyip, üzerine de yine salaş bir tişört geçirdim. Aç değildim, bu yüzden dolaptan aldığım bir çikolata paketiyle birlikte televizyonun karşısına oturdum. Ekrana boş boş bakıp çikolatamı yerken, mavi saçlı adamı düşünüyordum. Utangaç olmak bir insana bu kadar yakışabilir miydi? Onu her gördüğümde içimdeki yalnızlık hissi yok oluyordu sanki.
Yazar notu: Bu bölümde bulunan piercing olayını evde denemeyin, gerçekten çok acılı olabilir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevilmeyen
RomantizmSadece iki insan, büyük bir tesadüf ve adı arkadaşlık konan bir ilişki. Belki biraz da dram. Yabancı diller içerir.