Jaebum sabahtan beri küçük olanı bulmaya çalışıyor, küçük olan ise onu nerde görse kaçıyordu. Bu sabah onunla çarpıştıklarında olayı açıklamak için bir fırsat elde ettiğini düşünmüştü ama küçük olan o anda yüzüne bile bakmamış ve bir an önce eşyalarını toplayıp adeta kaçmıştı. Bu iyice sinirini bozmaya başlamıştı. Sadece olayı açıklamak istiyordu. Ne diye kaçıyordu ki? Jaebum daha fazla düşünmemeye karar verdi. Çünkü düşünürse çıldıracak gibi oluyordu.
Şimdi ise yemekhanedeydiler ve Jaebum önündeki tabağını eşeleyerek karşısında kendine gülen arkadaşlarını görmezden gelmeye çalışıyordu. Tamam, profilini gizlemeyi unutmuş olabilirdi ama bunda bu kadar gülünecek ne vardı tanrı aşkına? Sinirle elindeki çatalı masaya attığında çıkan yüksek sesle herkesin başı onların olduğu tarafa dönmüştü.
"Önünüze dönün!" Jaebum sinirle bağırdığında herkes bakışlarını çekip önüne dönmüştü.
Jaebum sinirle ellerini saçlarına atıp çekiştirdi. Pekala,ortada bu kadar sinirlenecek bir durum yoktu ama sinirlenmişti işte. Kendine hakim olamıyordu. Zaten bu halini gören Markjin ikilisi de susmayı tercih etmiş ancak Mark kendini tutamayıp göz devirmişti."Hey! Sakin ol koca oğlan." Mark alayla söylediğinde Jaebum göz devirmesine engel olamadı. Ağız tadıyla da sinirlendirmiyordu ki adamı. Oflayarak masadan kalktığında arkasına dönüp çıkışa ilerleyecekti ki bakışlarının Youngjae ile buluşmasıyla olduğu yerde kalakaldı. Küçük olan ona hafifçe gülümsediğinde Jaebum ölmek istedi. Üzerindeki etkisi böyleydi işte. Küçük olanın yaptığı her şeyde kalbinin hızlanmasına engel olamıyordu.
Sonunda bakışlarını çeken taraf kendisi olmuştu çünkü önünde elindeki notla bekleyen bir oğlan duruyordu. Utandığını belli eden kırmızı yanakları ve ikide bir kendisine bakıp kaçırdığı gözleri Jaebum için hiçbir anlam ifade etmiyordu. İnsanları umursamıyordu. Ona gelen tonlarca çıkma teklifi,dolabına bırakılan aşk mektupları ve masasından eksik olmayan güllerin onun için bir anlamı yoktu. Biliyordu ki hiçbiri gerçek değildi. Sahte insanlardan yorulmuştu ve onların hiçbiriyle de ilgilenmiyordu.
Soğuk bakışlarını önündeki çocuğa gönderdiğinde çocuk zar zor konuşabilmişti.
"B-bu senin için lütfen kabul et." Elindeki notu ona uzattığında Jaebum hiç düşünmeden o notu yırtıp attığında çocuğun yüzüne bile bakmadan yanından geçip gitmişti. Tanrım,bir de kekelemeleri yok muydu? Fazlasıyla yapmacıktı Jaebum için. Böyle şeylere tahammül edemezdi.
Sonunda yemekhaneden çıktığında arkasından hayal kırıklığı ile bakan bir Youngjae bıraktığından habersizdi.
---------------------------------------
Youngjae sabahtan beri büyük olandan kaçıyordu ve açıkçası bu yorucu bir hal almaya başlamıştı. Bambam ve Yugyeom ise onun bu hallerine gülerek pek de yardımcı olmuyordu.
"Gülmeyin lan." Youngjae arkasında oturan iki arkadaşına da öldürücü bakış attıktan sonra önüne dönüp en az beş kere kontrol ettiği ödevini tekrar kontrol etmeye başladı.
"Oğlum sana mesafeli davran dedik de çocuğu gördüğün her yerde kaç demedik. Çocuk prensesini arayan Mario gibi dolaşıyor peşinde"
Bambam söylediğinde Youngjae iç çekerek önündekilere bakmaya devam etti. Yugyeom onun durumunu anlıyordu. Jaebum kesinlikle güvenilmezdi. Tek bir mesajla onun sevdiğine inanamazlardı ki. Youngjae'nin ondan kaçması da bundandı. Kalbinin kırılmasından korkuyordu. Korkmakta haklıydı da. Yugyeom derin bir iç çekti ve eğilip Bambam'in kulağına fısıldadı.