"FOTOĞRAF"

3K 172 41
                                    

İLK BÖLÜMDEN 164. SIRA... VE ASLINDA GİRİŞ BİLE DEĞİL BİR NEVİ ÖZEL BÖLÜM GİBİYDİ.. EFSANESİNİZ

SİZLERDEN ÖZEL BİR RİCAM VAR; O DA OY :) LÜTFEN OKUDUĞUNUZDA OYLARSANIZ BENİ ÇOK MUTLU EDER, HİKAYEYİ DE DAHA İYİ YERLERE TAŞIMAMA YARDIMCI OLURSUNUZ :) NOT: OYLAMAYI İNTERNETİNİZ AÇIKKEN YAPARSANIZ YOKSA OLMUYOR :)))))))))))))

OYLAMAYI/ YORUMLAMAYI/ BENİ WATTPAD'DE TAKİP ETMEYİ/ HİKAYEYİ ÖNERMEYİ UNUTMAYINIZ. 

ÖPÜLDÜNÜZ ♥

Halk arasında zil sesi, öğrenciler arasında özgürlüğün ayak sesleri olarak bilinen o biricik, güzel ses duyulduğunda Elif hoca elindeki tahta kalemini sakince indirdi.

"Evet, bugünlük bu kadar yeterli. Bugün yılın ilk dersi diye çok zorlamadım sizi ama önümüzdeki ilk derste tempoyu yakalayacağımızı hatta iki katı bir tempoyla devam edebileceğimizi söyleyebilirim."

Arman ile yan yana oturan Can defterinin sayfalarını geriye doğru karıştırarak "Hocam tamı tamına beş sayfa yazdık ama yine de siz bilirsiniz."

Sınıftaki herkes Can'ın sözlerine gülerken ben de kendimi tutamayıp güldüm. Can, bu civarların kötü çocuğu, playboy'u, Arman'ın en yakın arkadaşı, beni sinir etmek için doğan insan evladıydı. Ama tabii ki bunların hiçbiri yaptığım espirisine gülmeme engel değildi. Komikti. Can, onca gülen insanın arasından bana odaklanıp sırıttı. Sınıfta öğretmen var demeyip ona dil çıkardım ve şimdi Can daha da sırıtıyordu. Lanet olsundu.

Elif Hoca güçlü curcunayı, cılız alkışıyla durdurmaya çalıştı.

"Gülün eğlenin tabii ki de çocuklar ama unutmayın ki üniversite sınavı da zamanı gelince size güler."

Gülücükler birer homurdanmaya dönüştü. Elif Hoca homurdanmaların arasında yüzündeki zafer ifadesiyle kitaplarını kucaklayıp sınıftan ayrıldı. Şimdi öğretmenler odası nasıl kaynardı ama!

"Yürüyün dışarı çıkalım" dedi Gaye kolumu dürterek. Ayaklanıp beni kolumdan çekti. "Basıyor beni burası." Ön sıramızda oturan Yağız'ı da boştaki eliyle çekiştirip kaldırdı. Ayrılmaz üçlü, yine yan yana sınıftan ayrıldık. Keşke dönmemek üzere olsaydı ama maalesef bu önümüzdeki altı ay için pek mümkün gözükmüyordu.

Hava buz gibiydi. Buna rağmen neredeyse okul nüfusunu oluşturan herkesin çoğu şu an bahçede, farklı aktivitelerle uğraşıyordu. Okulun nabzını tutan, çakma sarışın liderliğinde "bilgi alışverişi" vizonuyla yürütülen takım çalışması, ilk günden gözlem yapmaya başlamıştı. Hiçbirine bir lafım yoktu. Hatta büyük, yıkılmaz bir saygım vardı. Bilimsel bir iş yapıyorlardı sonuçta. Nasıl bir şey diyebilirdim ki!

"Allah'ım çilekli link!" Gaye içeceğinin şişesini göğsüne bastırıp minik bir kız misali iki yana sallanırken Yağız ile onun bu haline açık ve seçik bir şekilde gülüyorduk. Arkadaşlığın en büyük vazifelerinden biri de arkadaşının salaklıklarına gülmek değil miydi zaten?

"Gülmeyin" dedi Gaye. "Yıllar önce Banu Berberoğlu çilekli linki tekrar gündeme taşımadan önce bizim aile kahvaltısını bile çilekli link ile yapıyordu."

"Öyledir" dedi Yağız. Yarım ağız konuştu. "Ben şimdiye dek Kemal Amca'nın çay içmeden durduğu bir dakikaya bile rastlamadım ama tabii yine sen bilirsin." Gaye çemkirmeye hazırlanıyordu. Onu öyle iyi tanıyordum ki nefes alış tarzından dahi ne yapmak üzere olduğunu kestirebiliyordum. Anaokulunda başlayan, ayrı dönemeçlerden geçmiş fakat yolları hep aynı yere kesişen bir yoldu bizimkisi. Üstün kestirebilme becerileri de aynı yolda uzunca süre beraber seyahat etmenin getirilerinden biriydi.

#DURUMKAR?Ş?K! -ASKIDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin