Heyy :) Hala burada mısınız? Kpss okul, staj hepsi bir araya gelmiş beni bitirmiş durumda :( Hiç vaktim yok ama erkenden final de yapmak istemiyorum :( Anlayışınız benim için çok büyük şans. Çok teşekkürler bir kez daha.
Yorumlamayı/ oylamayı/hikayeyi önermeyi/beni Wattpad'de takip etmeyi unutmayınız ♥
Ö-pül-dü-nüz♥
"Yağız yok mu?"
Çantam kısa bir süre sonra benim için bir tek vasfı bir ani olacak olan sıraya kondu. Gaye olumsuz bir ifadeyle benim yanıt bulma ihtiyacımı giderdi.
Ardından normal bir şekilde "Şimdi duyacaklarına hazır ol" dedi. Bu kızlar kırmızı alarm durumuydu. Abartılı hareketlerden, telaştan uzak durularak adeta afet anında işleme koyulacak bir planı ustaca uygulamak gibiydi. İçinizde yanan bir volkanın dışınızdaki sessizlik ile çatışmasıydı. Bunu hemcinsinizden başkası anlaması imkansızdı.
"Dinliyorum."
"Kavga ettiler. Bayağı sağlam."
"Kim?"
Gaye usulca ön sırayı, Arman'ın oturduğu yeri işaret etti.
Üçüncü kişilerin dikkatini çekmemek için dışımdaki sessizliği durdurmak yerine içimdeki volkanı ateşledim. Aslında düşününce içimdeki volkan bile o denli harlanmadı. Yaptıkları hiç bir şey beni ilgilendirmiyordu çünkü. Bu bir gerçeği gizleme bahanesi değil hakikatti ama yine de öğrensem fena olmazdı. Sonuçta Gaye bu kadar hevesliyken hevesini kursağında bırakmak hoş olmazdı. Not: Kendimi kandırıyordum.
"Ne için?"
"Senin için. Veya senin yüzünden. Nasıl yorumlarsan."
"Detay." Ayağımı gergin bir şekilde yere vurmaya başladım.
"Çok yok. Ben de bir kaç kişi gibi okul dışında Arman'ın kardeşim hakkında böyle konuşma diye ortalığı inletişine denk geldim o kadar. Tek bildiğim bu ama ufak bir bilgi olduğunu zannetmiyorum."
Değildi. Değildi tabii. Hatta benim için o kadar büyüktü ki içimden bir ses git hemen konuş onunla diyordu. Ama durum bir şekilde daha fenaya giderse diye beynimi meşgul eden, beni bir çok şeyi yapmaktan alı koyan parazit yine baş gösteriyordu.
Karar vermek için kendimi zorlamama gerek kalmamıştı çünkü seçimim o yönde dahi olsa ben onu bulamadan Arman beni bulmuş yanımda bitmişti.
Gaye'ye "Yağız yok sanırım. Yoksa oturabilir miyim?" derken sesi sert, öfkeliydi. Gaye bir bana bir ona, en çokta bana baktıktan sonra başını salladı. Arman yanımdan geçerek sıraya oturdu. Rüzgarı neredeyse saçımı savuracaktı.
Eylül burada değil onu sinirlendirmek için dibime, bizim yanımıza oturmak zorunda değilsin. Kelimeler dilimin ucuna kadar geldi ama dillendirmedim. Sessizce geçip Can ile ikimizin paylaştığı sıraya oturdum. Ders başlamak üzereydi ve hala yoktu. Eğer bu saate kadar gelmediyse, bu Can'ın bugün okul çıkışına kadar etraflarında gözükmeyeceğine delaletti. Çıkışa kadar diyordum çünkü okula gelmese bile görüşebilmek için illa çıkışa gelirdi. Gülümsedim. Ne diyeceğini bilsem de yine de elim telefonun tuşlarına gitti. Bir saniye sonra sesini duymak için bekliyordum.
"Hı." Uyuyordu. Gözlerimi devirdim.
"Sana da hı o zaman." Dedim.
"Ya uyuyorum trip atma." Dedi. Hala uyandığını söyleyemeyecektim.
"Atarım çünkü ben uyuyamıyorum."
"Çok geç öğretmenimiz göründü." Konuşmamı hızlandırdım. "Çıkışa geleceksin değil mi?"
"15.10'da kapıdayım."
15.15 de çıkıyorduk. Ögretmenimizin sınıf kapısını kapamasıyla sönen bir gülücükle telefonu kapattım.
Can söylediği saatte arabasıyla okul kapısındaydı biliyordum çünkü bir ona aşırı güveniyordum, iki oturduğum sıra pencere kenarındaydı ve pencere tam okul kapısına bakıyordu. Onun arabayla yaklaştığını görür görmez dersin devam edişine aldırmayıp toplanmaya başladım. Zil çalınca ailesine koşacak İlkokul çocuğu misali saniyeleri saydım. Can'ın yanına varmam zilin çalmayı durdurması ile bire birdi adeta. Gaye'nin onu beklemediğim için arkamdan dediği tahmini sözleri kulağımda yankılanıyordu.
Arabaya biner binmez Can'ın koluna bir şaplak indirdim.
"Ya bu dengesizliktir! Ah!" Kolunu tutarak yüzünü acıyla buruşturdu. "Hem koşarak yanıma geliyorsun hem de ilk dakikadan koluma vuruyorsun. Bu nedir kızım ya?"
"Ne diye gelmeyip beni yalnız bırakıyorsun? Zaten okul işkence bir de seni özlemek zorunda mıyım ben?"
"Bir daha söyle."
"Of duydun işte neden tekrarlatıyorsun?"
"Siz kızlar bir daha söyle, söyle derken iyi ama. Ne var belki ben de duymak istiyorum."
"O bizim cinsimize özel bir naz şekli bebeğim sizde işlemez. Üzerinize yakışmaz bir kere."
Can olanca gücüyle karşı ateş açmaya hazırlanıyordu ki telefonu çaldı. Can'ın telefonu sık sık çalardı. Önceki 'ününden' kalma epeyce büyük bir hayran kitlesi vardı ondan vazgeçmeye niyetleri yoktu. Bu benim için bir sorun teşkil ediyor muydu? Haliyle. Ama çok da onu dittiğim söylenemezdi. Onu seviyordum, güveniyordum. En azından bizim için kendisinin bile kabullendiği sıfatları geride bırakmak için çok çabaladığını biliyordum. Ama aklımın bir köşesindeydi, içimi kemirip duruyordu. En çok da Can'ın aklı çelinir diye değil de bu akıllılar filmlere özenip saçma sapan girişimlerde bulunursalar diye korkuyordum. Can abisinin yanından ayrılmıyordu, abisi de bar işletiyordu. Yani bu seçenek hep vardı. Bazen Can'a oraya gitmesini istemediğimi söylemek istiyordum ama o bunaltan sıkıcı kız arkadaş olmaktan ölesiye korkuyordum. Kısacası ne yapacağımı ben de biliyordum.
Can'ın telefonu hızlıca benden uzaklaştırıp hafifçe gizleyene dek bir iki saniyem vardı. Akıllıca kullandım ve hızlıca ismi okudum. Sonra herhangi bir tepki veya konuşmaya vaktim yoktu çünkü Can telefonu açmıştı
"Sonra konuşalım. "
İki kelimeden ibaretti. Ama beni alevlendirmeye yetmişti. Mantıklı davranmam lazımdı çünkü içimdeki kadın tüm içinde biriktirdiklerini bir çırpıda püskürtmeye hazırdı.
"Ne olduğunu anlatmayacaksın sanırım."
Can parmaklarını direksiyonda oynattı. Gergindi. Olmalıydı da.
"Sorun yok." Dedim soğuk bir sesle. " Ben de sana bugün Arman ile olanları anlatmam. Ödeşiriz. Gerçi sen her türlü öğrenirsin ama."
"Ece lütfen. Söyleyebilsem söylerim."
"Çok gizlemeye uğraşsan telefonu da açmazdın."
"Açtım çünkü aklına kötü bir şey gelsin istemiyorum."
"Şimdi de iyi şeyler düşünmüyorum." Can iç çekti. "Neyse tartışmak istemiyorum." Kapının koluna uzanmamla onun koluma uzanması eş zamanlıydı. "Kendim gideceğim eve" dedim. "Sözünü tutup geldiğin için teşekkürler." Bacağımı araladığım kapıdan uzattım. Arabadan inmeden önce içimden gelen bir istekle Can'ın yanağına küçücük bir öpücük kondurdum. Evet, arabadan küs ayrılıyordum ama yine de içimde kalsın istememiştim. Kalbim kırık insem de bu arabadan yine de yapmak istemiştim.
Hava soğuktu ve bu Can'la aramızda olanlara gönderme yapmak için oluşturulmuş bir metafor değildi. Hava bildiğin sopsoğuktu. Ben deyim yerindeyse donuyordum. Ellerim ısınmak için montumun cebine saklandı. Kalbim, soğuktu barınacak bir yer arayan kedi ve köpekleri görünce sızladı. Bir an kendi kendime seninki de dert sanki bile dedim. Bir süre yolculuğum böyle duygu karmaşası içerisinde devam etti. Ağaçlara baktım, kuşları izledim, gördüğüm kedi ve köpekleri yanıma çağırıp cebimde okuldan kalma yiyeceği bölüştürüp verdim. Garip bir şekilde mutluydum yani.
Ama her hikâye aynı değil miydi?
En mutlu anın en savunmasız anın olurdu.
Evet baylar bayanlar yorumları alalım ♥
Diğer bölümde görüşmek üzere esen kalın efenim ♥