Sünnet olmadan, İslam'ın hiçbir manası yoktur.

1K 110 135
                                    

Kardeşlerim, gelin sizinle biraz tarihte yolculuk yapalım. Yıl Miladi altıncı asır ve mekan Medine. Allah Rasûlü (sav) çölün ortasında dünyanın en zalim en barbar krallarına, tiranlarına, hükümdarlarına başkaldırdı. Siz küfürde devam ettikçe, Allâh'ın yanında zerre miskal değeriniz yoktur. Eğer böyle devam ederse de sonunuz elbet gelecektir. Kimileri güldü kimileri alaya aldı, kimileri delilikle itham etti kimileri sihirbaz dedi, aklını oynatmış bu adam (sav) dediler. Uzun bir müddet devam etti böyle. Bozulan dinler insanları da bozduğu gibi toplumları da bozmuş toplum arasında bir eşitsizlik ortaya çıkmasına sebep olmuştu. Hristiyan ve Yahudi din adamları toplumları öyle bir hâle getirmişti ki artık insanlar illallah ediyordu. Aslında Mekke'nin cahiliye dönemi hakkında sözlenecek birçok söz var ama konumuz cahiliye dönemi olmadığı şimdilik oraya bir virgül koyarak asıl konumuza gelelim. Şimdi konumuz bu değilse neden yazdın o halde diyen kardeşlerim de olacaktır elbette. Onlara derim ki; "Toplumu belirli bir seviyeye getirmeden anlatmak istediğiniz şeyleri anlatmayın. Öyle her konuyu da herkese anlatmayın, yoksa fitnenin fitilini ateşlersiniz..." Böyle bir dönemde Allâh Rasûlü meydan okuyarak meydana çıktı. " ikrâhe fî-ddîn(i)1" Yani, "Hayır, öyle yapmayın dinde aşırıya gitmeyin, dinde olmayan şeyleri dine sokmayın. İslam dinini zor bir din göstermeyin, İslam zorluk dini değildir, kolaylık dinidir diye her yere ilânatını gönderdi. Kabul eden kurtuldu, reddeden kaybetti. Bizim şimdilik reddedenlerle değil de kabul edenler ile işimiz var. Kabul eden insanlardan bir tanesi Muaz İbni Cebel'dir. Muaz (ra) hakkında bize bir olay anlatılır. Şöyle ki;

"Hz. Peygamber (S.A.V,), yatsı namazında uzun okumayı yasakladı. Nitekim Muaz b. Cebel kendi arkadaşlarına yatsı namazını kıldırmış ve kıraati uzatmıştı. Ensar'dan bir zat, namazdan ayrılarak tek başına namazını kaldı. Muaz, bu durumdan haberdâr olunca o kimse için "münafıktır" dedi. Bu söz adama ulaşınca, Hz. Peygamber'in huzuruna gelerek Muaz'ın kendisi için sarfettiği sözü ona haber verdi. Hz, Peygamber Muaz'a şöyle buyurdu: "Sen fitneci mi olmak istiyorsun Muaz! Cemaata imamlık yapmak istediğin zaman, (eş-Şems,91/15), (el-A'lâ,77/19), (ikra',96/29), (el-Leyl,92/21) sûrelerinden birini oku. Çünkü senin arkanda yaşlı,zayıf ve ihtiyaç sahibi kimseler de namaz kılmaktadır." 2

Hadis gayet açıktır ki, İslam'ın getirmiş olduğu esasların kolaylığıdan bahsetmiştir. Bu sadece Hz. Peygamber'in (sav) hayatından bir örnektir. Şöyle siyerin sayfalarını karıştırdığımız zaman bunun gibi binlerce olayla karşı karşıya kalacağımızı göreceğiz. Birçok kardeşimizle inanın ki bu konu hakkında çok zıt düşmekteyiz. Mesela Kur'ân ve Sünnet ışığında anlattığımız bir olay karşısında bazı kardeşler, "Ama abi bazıları şöyle diyor, bazı insanlar da böyle diyerek, senin tam zıddın olan şeyleri söylemektedirler. Nedir bu olayların aslı bize anlatır mısın?" Biz, o gençlere kızarak; "Yoksa anlattığımızdan şüphen mi var? Sen Allah ve Rasûlü'nden daha mı iyi bileceksin ki" diye kızmak yerine olayı sağlam kaynaklarından delillendirerek anlattığımız zaman gençlerin kafasında soru işareti kalmamış bir şekilde yanımızdan ayrılmaktadırlar. İslâm'ın bayraktarlığını yapan milletler çöküşe geçtiği zamanlarda İslâm'a birçok zarar gelmiştir. Nitekim bu zararlara baktığımız zaman en büyük zararı hariciler, haşhaşiler, sünnet düşmanları, (buna son zamanlarda meydana çıkan, aklımıza yatan hadisleri kabul ederiz diyenleri de ekleyebiliriz) ve buna benzer yapılar vermiştir. Doğrudan Kur'an'a saldırmak yerine Sünnete saldırmaya başlamışlar. Çünkü onlarda farkında ki, "Sünnet olmadan Kur'an çok ama çok eksik kalır." Bu görüşüme aykırı bir laf söyleyen adamın kesinlikle itikadı bozuktur. Allâh Rasûlü'nün (sav) bize bırakmış olduğu emaneti doğru yerden alsaydık, hiç şüphesiz ki belki bugün bu konuları konuşmak yerine daha başka konuları konuşuyor olacaktık. Her neyse. Kardeşlerim anlayın doluyum, o kadar doluyum ki aklımda bin bir tilki dolaşıyor ve onları nasıl zapt edeceğimi bilmiyorum. Bugün bir çok insana tebliğ yaptığımızı zannediyoruz. Ama yaptığımızın tebliğ olmadığının farkında değiliz. Yaptığımız tebliğ şuna benziyor; "Yeni doğan bir bebeğe bizim yediğimiz yemeklerden vermek istiyor, doğar doğmaz koşmasını, konuşmasını istiyoruz?" Peki bu mümkün mü? Elbette değildir. Bebeklerin belirli safhalardan geçerek anca belirli bir yaş ve olgunluğa geldiği zaman, bu söylediklerimiz mümkün olacaktır. Bizler tebliğ yaparken istiyoruz ki; "Hemen namaz kılmaya başlasın, hemen ferace giyip tesettüre girsin, işlemiş olduğu bütün münkeratı terk etsin, vakit namazlarının hepsini camii de kılsın, müzik dinlemeyi bıraksın, artık hiç küfür söylemesin, çarşıda bayırda başı devamlı yerde olsun, hemen Kur'an okumayı öğrensin, Riyazüssalihinden günlük hadis okusun, Risale-i Nuru da düzenli okusun sun da sun..." Yahu Allâh aşkına sen, kalbi daha yeni yeni İslam'a ısınan birine erkek olsun kadın olsun bunların tümünü birden yapmasını istersen, elbette ve elbette bu genç kardeşim İslâm'dan soğuyacaktır. Ve artık İslâm'a dair bir harf bile duysa yerinde köpürecektir. Bilmem tebliğ yaparken insanları nasıl bir çıkmaza ittiğimizin farkında mıyız? Allah Rasûlü Hz. Muhammed (sav) hep kolaylığı sağlarken, ne hikmettir hâlâ anlayabilmiş değilim, din adamları devamlı insanları devamlı zor olana ibadet ediyorlar. Bir gün evimin karşısındaki bakkalda gençlerle beraber oturuyorduk. Bir müddet sonra ekmekçi geldi. Biz gençlerle sohbet ederken konu, namaza kadar gelmişti. Ben namazın hikmeti anlattıktan sonra kılmayanların durumu hakkında izahat yaparken ekmekçi orada sözüme müdahale ederek; "Hayır, yanlış biliyorsun namaz kılmayan kafir olur. Hatta ayeti bile var." Ben de merak ederek; "Bu sözüne delil hangi ayettir?" diye sorunca bana Beyyine suresinin beşinci ayetini delil gösterdi.

DÜNYADAN GEÇEN YOLCU (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin