İSLAM'A YAPILAN DARBE 28 ŞUBAT

255 61 16
                                    

Unutulur mu, nasıl unutulsun o günler? Öyle diyordu ya şair; "İnsanın sınamadığı acı hakkında konuşması ne kolay..." Yaşamadım ama belki o günleri her gelen 28 Şubat içimde kocaman bir yara oluşturdu. Yaşımı sorduklarında yirmi yaşındayım dediğim zaman, bana dönerek; "Daha da büyük gösteriyorsun" diyorlar. Nasıl büyük göstermeyeyim ki... Çocukluğumun en güzel yıllarını ümmete vurulan darbelerle geçirdim. Önce Türkiye'nin yakın tarihindeki darbeler daha sonra Afganistan, Suriye, Mısır, Cezayir, Bangladeş, Gazze, Filistin, Suriye, Irak, Pakistan, Tunus, Katar, Libya ... ve daha fazla İslam ülkelerine yapılan kanlı darbelere şahit oldum. Belki siz, ah edip vah edip geçiştirdiniz. Ama ben yüreğimde hissettim. Belki bundandır yaşımdan daha büyük göstermem her ne ise.

Kanıma dokunuyor bazı şeyler, hiç mi hiç yazmak istemiyorum. Öyle diyor ya ayeti celile de Allah; (c.c) "Sizin hayır diye bildiğin şeylerde şer, şer diye bildiğiniz şeylerde de hayır vardır. Siz bilmezsiniz de Allah bilir.1" Yoluma çıkan karanlıkların hepsinin ardındaki ışığı gösteren Rabbim sana Hamd olsun. 28 Şubat darbesinin hemen akabinde mart ayının ilk haftasının son günü dünyaya gelmişim. O gün doğanlar bugün benim gibi yirmi bir yaşındalar. Ama Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın da dediği gibi; "Birçokları bunun farkında değiller" şöyle bir baktığımız zaman bunu zahir bir şekilde mülahaza edebiliriz. Şöyle gençler arasında bir röportaj yapılıp 28 Şubat nedir diye sorulsa burada kat'iyetle söylüyorum ki, birçok gençler tek bir kelime bile edemezler. Çünkü, İslam gençlerin gündemi olmadıkça, İslam adına yapılan hiçbir şeyden haberdar olmayacaktır. Dedim ya, kanıma dokunuyor bazı şeyleri yazmak. Hele bunlar arasında İslam aleyhine yazacağım bir şeylerse. Ama elbet her gecenin hükümranlığını sonlandıran bir güneş doğacaktır. Kardeşlerim, güneş her geçen gün üzerimize hem doğuyor hem de günden güne daha fazla ısıtıyor. Evvela şunu belirtmek isterim ki, bu bölümde yazdıklarımın hiçbiri sakın ola ki siyasi bir söylem olarak algılanmaya.

17 Nisan 1993 Tarihinde hayata gözlerini yuman Merhum Turgut Özal'ın ardından zaten çalkantılı olan siyaset dünyası epeyce çalkantılı bir hal aldı. Yeni yeni hükümetler kuruluyor lakin bazı kartel medya organları, patronlar, paşalar para babalarının işlerine gelmediği için neredeyse iki üç ayda bir yeni bir hükümet kuruluyor. O kuruluyor ardından hemen bir darbe ile devriliyor daha sonra bir erken seçim ve yeni bir hükümet. Bu olaylar olurken hortumcular devletin kasasını boşaltıyor ve borçlu olan devleti daha da fazla borçlu hale getiriyorlardı. Bu durum dış ülkelerin hoşuna gidiyor bir zamanların dünyaya hükmeden Osmanlı Devleti'nin torunlarının içine düştüğü bu duruma gülüyor ve daha sonra da kendilerine bağımlı hale getiriyorlardı. Durum o kadar vahim bir hale gelmiş ki, artık devlet kendi memuruna, emeklisine, işçisine maaş ödeyemez bir duruma gelmişti. Bu durumu özetleyen bir söz olursa o da seçim öncesi para babalarına sorulan "Efendim. Sizce kim kazanır seçimi" sorunun cevabı olurdu. Sorunun cevabını söylediğim zaman bana hak veriyor olacaksınız. "Kim kazanırsa kazansın bana ne, kazanan yine ben olacağım..." Halk, artık bu siyasi kavgalardan, her gün kat kat gelen zamlardan, tabiri caizse eşek gibi çalışmalarına rağmen paranın para babalarının cebine girmesinden ve devamlı borçlu hale düşmekten aciz olmuşlardı. Artık farklı simalar görmek, farklı liderler görmek istiyorlardı. 1995 yılında yapılan seçimlere 1991 yılında meclise giren Refah Partisi de katılmış ve halkın desteğiyle 95 seçimlerinde birinci parti olmuştu. Almış olduğu %22 ye yakın bir oya rağmen anayasa maddeleri gereği tek başına iktidar olamayınca geri çekilmek zorunda kalmıştır. Meydan Tansu Çiller'in başında olduğu Doğru Yol Partisi ve Mesut Yılmaz'ın başında olduğu Anavatan Partisine kalmıştır. Ancak bu iki parti arasında anlaşmazlıklar yüzünden hükümet kuramayınca dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel Necmeddin Erbakan Hocaya DP ile hükümet kurma yetkisi vermiştir. Necmeddin Erbakan vaatlerini bir bir yerine getirirken bazıları yine bundan rahatsızlık duymaya başlamıştır. Nitekim İslam'a yakınlığı ile bilinen bir adam laik bir ülkenin başında olmamalı ve olamazdı da... Erbakan Hoca'nın yaptığı icraatler dediğim gibi birilerini rahatsız etmişti. Erbakan'ın kuyusu kazılmalıydı. Erbakan daha göreve gelmeden zaten kuyusu kazılmaya başlanmıştı bile. İslam'a yönelik yaptığı birkaç çalışma onu topun ağzına getirmişti. Sadece İslam'a yönelik imtiyazlarıyla değil. Memura vermiş olduğu %50 orandaki zam ve ay enflasyon oranına göre maaşlarının artmasını sağlayan bir sistem elbette ki işçiyi köle gibi çalıştıran patronların hoşuna gitmeyecekti. Gitmedi de. Erbakan'a da bir darbe gerekliydi ve hazırlıklar çoktan başlamıştı. RP'nin iktidara gelmesinden hemen sonra Ankara Koca Tepe Camiinde kalabalık bir grup toplanmış öğle namazından sonra zikir yapmaya başladılar. İyi de neydi şimdi bu? Artık Erbakan Hoca kıskaca alınmaya başlamıştı. Karanlık eller sahneye çıkarak; "İrticacı Erbakan, şeriatı getirecek" diye her gün aczmendileri haberin konusu yapıyordu. Malcolm X'in bu sözünü burada kullanmak sanırsam yerli yerinde olacaktır. "Eğer, dikkatli olmazsanız, gazeteler, mazlumlardan nefret etmenizi, zalimleri ise çok sevmenizi sağlar." Ne hakikatli bir söz öyle değil mi? Bugün de olduğu gibi yarında olacağı gibi dün de olduğu gibi medya İslam aleyhine devamlı karalamalar yapacak devamlı İslam'ı kötü gösterecek... Yüzünüzde meymenet, Allah'ın nuru adına bir gram bile nur olmayan sakalları kirli, kalpleri kirli ipleri karanlık kişilerin elinde olan kukla aczmendiler İslam'ın adını her geçen gün karalamaya devam ediyor medya da bunu körüklüyor zalimleri mazlum, mazlumları da zalim gösterme rolünü çok ama çok iyi oynuyordu. Bir anda medyanın başrol gündemin haber malzemesi olan aczmendilerin lideri Müslüm Gündüz Fadime Şahin ile yarı çıplak bir şekilde bir evde basıldı. Bu olaydan sonra kartel medyası yine ortaya çıkarak gazete manşetlerini İslam'ı karalamak adına kullandı. "Hoca Böyle Yapar Cemaat Ne Yapsın" gibi manşetler attılar. Öyle bir algı operasyonu hazırlanıyor, Erbakan Hoca için öyle bir çemberi daraltıyorlardı ki, boğulmamak elde değildi. Ama kaderin de üstünde bir kader vardı ve o kader eninde sonunda tecelli edecekti. Olaylar üst üste gelişiyor Necmeddin Erbakan bir çıkış kapısı arıyordu. Yine o yıllarda Türkiye'nin manevi kalkanları olan ehli sünnet hocaları toplayarak bir toplantı yaptırdı. Toplantıya askeriyeden de bazı kişileri çağırmıştı. Alkolsüz yapılan bir yemekti bu. O zamanın Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya bunu duyunca masaya rakı getirmelerini söyledi. Fakat bu talebi yerine gelmeyince sert bir dille dışarıdan rakı gelmesinin emretti ve rakı geldi. Rakısını da onca insanın içti. Zaten Müslüm Gündüz ve Fadime Şahin olayı iyice Erbakan Hocayı kıskaca almışken şimdi bir de hocaları toplayıp toplantı yapması topun ağzındaki Erbakan'ın fitilini ateşledi. 1997 yılının 28 Şubat günü Ankara'da tanklar dolaşmaya başladı. Bu bir darbenin habercisiydi. Erbakan Hoca da artık darbeye kurban gitmişti. Bu zamana kadar yapılan darbelerin en büyüğüne tabii olmuştu Necmeddin Erbakan Hoca. Darbe yapıldıktan yaklaşık altı ay sonra çok fazla dayanamadı ve görevinden istifa etti. Artık zulümler daha da şiddetli olacaktı. En büyük zulüm yine hiç şüphe yok ki, İslam'a ve İslam'ı bir kurtuluş olarak görenlere olacaktı.

Nuray Canan Bezirgan. Bu isim yabancı gelmeyecektir size. Bir final sınavı sırasında görevli biri sınıfa dönerek; "Başörtülerini çıkaranlara kağıtlarını vereceğim" sözünden sonra başörtüsünü çıkarmayan iki öğrenci için dışarıdaki polisleri çağıyor ve sınıfa 7 tane zırhlı polis girerek Canan Bezirgan ve arkadaşını göz altına almak isterken, Nuray camın açık olmasından istifade ederek cama konuşuyor ve; "Yetişin Müslümanlar. Allah Nur Suresinde kapanın diyor, bunlar ise açılın diyor. Bu bir zulümdür Görün. Hakimiyet Allah'ındır Allah'ın..." Nuray abla bu olaydan sonra arbede de gördüğü şiddet yüzünden ikiz bebeklerinden birini kaybetti. Yıllar sonra bu durumu Ülke TV'ye anlatırken göz yaşlarına boğuluyor. Eğer bir gün bu satırları okumak nasip olursa Nuray Abla sana, seninle tanışmak isterim.

Merve Kavakçı İslam. Fazilet Partisinin Başörtülü bir vekili. Bülent Ecevit izinsiz bir şekilde kürsiye gelerek; "Burası millete meydan okunacak yer değildir. Şu kadına haddini bildirin..." Açıklamasına maruz kalmış bir kadın, bir eş, bir evlat, bir anne... İslam düşmanları her defasında İslam'a zarar vermekten çekinmiyorlardı. Her halükarda dinsiz oldukları belli ediyorlardı. Ne hikmetse de cenazeleri hep camilerden kalkıyordu. Hadi gelin de Timurtaş Uçar Hoca'ya bu konu da "Kılmayın bu adamların namazlarını" diye yaptığı vaazlardan dolayı hak vermeyin.   

28 Şubat sadece bir partiye yapılan darbe değildi. 28 Şubat'ın aslında yaptığı darbe İslâm'a yapıldı. O gün bedel ödeyenler şimdi uğruna bedel ödedikleri tesettüre, namaza, imam hatip okullarına baktığı zaman; "Biz bunun için mi bedel ödedik?" Demekten kendini alamayıp kahroluyor. Tesettürün modacıların eline kaldığı şu zamanda gençler kat'iyen 28 Şubatı anlamayacaklar. Sadece onlar değil, tesettür kisvesi altında tüm kirli işlerini yaparak, tesettürü bir kalkan olarak görenler, caddeler de bir elinde sigara dap daracık elbiselerle vücudunda belli olmayan bir yeri kalmayan genç kızlar, nargile başında nargilenin dumanının ağzından çıkarıp fotoğraf çekerek onu sosyal medyada bir sürü namahrem kişiyle paylaşan genç kız ve daha niceleri anlamayacaklar 28 Şubatı.

Daha neler yazılmaz ki bu konuda. Ama şimdilik bu kadarla iktifa edelim. Çünkü verilen mücadele ve ödenen bedellerin karşılıklığının son derece çirkin olduğu görerek daha fazla yazmak benim canımı yakıyor ve yaramı deşmekten başka bir şey yapmıyor. Kardeşlerim, televizyon, telefon, internet... Evlerimizde bu üç nimeti kontrol altına almazsak bizlere daha nice yeni 28 Şubatlar yaşatacaktır. Rabbim bir daha bu ümmete her ne şekilde olursa olsun bir darbe daha yaşatmasın. Allâh'ım bu ümmete zarar vermeye kalkanların planları sen başlarına yık Ya Rabbi. Amin Velhamdülillahi Rabbil Alemin.
.
#MehmetCelik

Not; Şuraya ufak bir not bırakmak istiyorum. Kardeşlerim emek vererek, aratıyor ve bir şeyler yazma gayretinde bulunuyorum. Bir kişi de olsa yazarım okuması için. Ama tabi bu durum böyle gitmez. Sizlerden ricam okuyan herkes okuduktan sonra olabildiğince çok arkadaşını etiketlerse sayenizde bir kişiye daha ulaşarak hidayetine vesile olabiliriz. Ama bana sevap gelir mi veya az sevap gelir diye düşünmeyin. Zira hadiste buyuruyor Hz. Muhammed (sav) "Hayra sebep olan, hayrı yapan gibidir." Yani ben ne kadar sevap alıyorsam, sende o kadar alacaksın kardeşim. Unutma ki, bir kişiden koca bir aile olabiliriz. Selametle. 😊😊

DÜNYADAN GEÇEN YOLCU (TAMAMLANDI) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin