"Siktiğimin, beni görmezden mi geliyorsun ?" Taehyung, Jungkook'a sordu.
Diğeri hyunglarla takılmayı bırakalı bir hafta oluyordu, çünkü Taehyung hep onlarla birlikteydi.
Taehyung onu sınıflarının dışında bekliyordu, böylece tüm hafta yaptığı gibi saklanamamış ya da kaçamamıştı.
Jungkook yutkunduktan sonra, başka tarafa baktı. Yaptıklarından dolayı utanıyordu ve büyük olanla yüzleşecek cesareti yoktu.
"Öğle yemeği aran, değil mi ?" diye sordu Taehyung, ama cevap vermemişti. Çantasının sapını sıkıca tutuyordu.
Taehyung ona kızgın bakışlarıyla baktı. "Gidelim, seni bekliyorlar."
"Yapamam, h-hyung." Jungkook söylediğinde, bu büyük olanın durmasına ve yüzünü tekrar ona doğru çevirmesine neden olmuştu. Gerçekten gidemezdi çünkü sınıf başkanları ona, fakülteden Genel Matematik notlarını almasını söylemişti.
"Ne dedin ?" Taehyung sorduktan sonra, aklına gelen şeyle sırıttı. "Şimdi benden kaçtığın, daha açık." Acı bir şekilde gülmüştü. Jungkook alt dudağını ısırdıktan sonra, aşağıya baktı. "Söylediğim şey yüzünden incindiğini biliyorum. Ben senin erkek arkadaşın değilim, biz çıkmıyoruz. Sen sadece bir yalan yarattın, gerçek bu, değil mi ? Benden kaçman sorun değil ama hyunglar ? Sence de aşırı tepki vermiyor musun ?"
Jungkook'un gözleri genişledi. "Kaçmıyorum ! Son günlerde gerçekten meşgulüm, bu yüzden artık onlarla takılamıyorum." diye açıkladı. Son cümlesi, ağzından bir fısıltı gibi çıkmıştı.
"Bahaneler. Tch." Taehyung gözlerini devirmişti. "İyi. Eğer bir şey yapacaksan, yap. Sadece hızlıca yap ve sonra da Jin hyung'un odasına gel. Seni orada bekleyeceğiz." Deyip ayrıldıktan sonra, arkasında somurtan bir Jungkook bırakmıştı.
Doğrudan fakülte odasına gitti ve öğretmenlerden müsaade istedi. Not defterlerini topladıktan sonra, onları kendi sınıflarına getirdi. Ama sınıftan çıkmak üzereyken, orada olanın sadece kendisi olmadığını fark etmişti. Song Mina kapıyı kapattı. Arkasında durmuş ve kollarını göğsünde birleştirmişti. Bir oğlanla birlikteydi, Jungkook'a kötülük dolu gözlerle bakıyordu.
"Ne harika bir yalancı." Mina'nın sesi odayı doldurduğunda, bu Jungkook'un omurgasından aşağıya bir titreme göndermişti. "Herkesi kandırdın, huh ? Nasıldı ?" Alay ederek güldü.
"N-Neden bahsettiğini bilmiyorum." Jungkook masum davranmaya çalışmıştı.
Mina'nın gözleri fazlasıyla iğrentiyle dolu bakarken, ona doğru yürüdü. "Gerçekten mi, huh ? Hadi ama, Jeon Jungkook. Taehyung'un gitmeden önce söylediklerini duydum. Daha ne kadar zavallı olabilirsin ?" Tekrar alay ederek güldükten sonra, kapalı kapının yakınındaki oğlana baktı.
Oğlan ayağa kalktı ve Mina'nın yanına doğru ilerledi. Jungkook yutkundu, ama sonra telefonu çaldığında neredeyse olduğu yerde zıplayacaktı.
Aramaya cevap vermek üzereydi ama telefonunu cebinden çıkarmadan önce, Mina'yla birlikte olan oğlan elini yakalamış ve tüm vücudunu yakınlarındaki duvara çarpmıştı. Jungkook acıyla sızlandı.
"Taehyung'un annesi, senin yüzünden bana tokat attı. Seni altın avcısı--"
"Bu benim hatam değil !" diye protesto etti Jungkook. Ama onu tutan adam, konuşmasını engellemek için çenesini sıkıca tutmuştu. "Ugh ! Bırak beni !" Başını ve vücudunu hareket ettirerek, oğlanın tutuşunu gevşetmeyi denemişti. "Ugh !" Oğlanın tutuşu daha da sıkılaştırdığında, inledi.
