Eighteenth

2.2K 193 49
                                    

Babasının korumaları yanında durdu ve kollarını tuttular. 

"Bunun anlamı ne, baba ?" Taehyung korkuyla sordu. 

"Sikeyim ! Bırakın beni !" Onu serbest bırakmaları için vücudunu sallıyordu. "Yemin ederim eğer şimdi beni bırakmazsanız, sizi döveceğim !" Onu tutan adamlara bağırdı ama onlar, yerlerinden kıpırdamamışlardı bile. 

"Bunu bana sormalısın, çünkü bu kararı ben verdim." Büyükbabası söyledikten sonra, başını iki yana sallamıştı. "Çok ileri gittin, genç adam. Daha önce, her ne istiyorsan onu yapmana izin verirdim ve istediklerini sana verirdim, ama şimdi çok fazla şeye sebep oldun. Ve tüm bunlar tiksindirici ve nefretlik." 

"N-Ne ?" Duyduklarına inanamıyordu. Karışan duyguları yüzünden kalbi çok hızlı atıyordu. Kafa karışıklığı mı ? Bilinmeyen bir nedenden kaynaklanan acı, öfke ve umutsuzluk mu ? Bilmiyordu. 

"Beni doğru duydun." Yaşlı adam cevapladığında, bu omurgasından aşağıya doğru bir titreme göndermesine neden olmuştu. 

"Hayır. Bunu bana yapamazsın, baba. Yaşlı adam---"

"Gördün mü, hala bana saygı duymuyorsun. Bana büyükbaba bile demiyorsun." 

Taehyung, şimdi ne yapacağını bilmiyordu. Jungkook'u bulması gerekiyordu. Onu bulmak istiyordu. Onu bulması gerekiyordu çünkü, ona yapmaması gereken korkunç şeyler yapmıştı. 

"Seni fazla şımartmamalıydım. Şimdiye kadar hiç, böyle bir hayal kırıklığına uğramamıştım. Senin, 79 yıllık hayatımın en büyük hayal kırıklığı olabileceğini bilmiyordum." Büyükbabası yaşlanmış gözleriyle söyledi. 

İncinmişti, tamam mı. Büyükannesini ve büyükbabasını, ailesinden daha çok severdi. Sadece, ona olan sevgisini nasıl ifade edeceğini bilmiyordu. 

Yüzü yumuşamıştı. Kendini suçlu hissediyordu. "L-Lütfen benim i-için g-gözyaşı dökmeyin. Ö-Özür dilerim b-büyükbaba..." Diye fısıldadıktan sonra, alt dudağını ısırdı. 

Biliyordu ki, babasının ve büyük babasının kalp ritmi bozulmuştu çünkü onlar için, onun üzgün olduğunu ve özür dilediğini duymak nadir olan bir şeydi. Ayrıca, neden bunu sık sık söylemeliydi ki ? Yoongi hyungun da her zaman söylediği gibi, o şımarık bir pislikti.

"Üzgünüm, Taehyung. Ben hala, bu ailenin başıyım. Ve bunu, geçmişte yaptığın korkunç şeyler için yapmalıyım. Bunu uzun zaman önce yapmalıydım--" Onu cümlesinin yarısında kesmişti. 

"Eğer bir kapı kırıcı olmaktan, babamın arabalarını dağıtmaktan ve bir sürü yaşa dışı şey yapmamdan bahsediyorsan... Lütfen, büyükbaba... Bir daha yapmayacağım." Gözünden bir gözyaşı kaçtı. 

Sonra ne olacağını biliyordu ve suçluluk duygusu içine doğru ilerliyordu. Bu yüzden özür dilemişti. Ve Jungkook'un nerede olduğunu bulmak istiyordu, büyükbabası onu cezalandırırsa bunu yapamazdı. 

Babasının korumalarının kolunu tutuşunu gevşetebilmek için vücudu kıvranıyordu. Ne kadar denerse denesin, serbest bırakmaları için onları korkutmak kolay değildi. 

"Jungkook seni dava etmediği için şanslısın. Ama ne olursa olsun, hala parmaklıkların arkasında olacaksın. Bu tür işlere müsamaha göstermeyeceğim, Taehyung. Büyükannen tüm kalbiyle benden nefret edecek olsa bile, bunu yine de yapacağım." Büyükbabası soğuk bir şekilde ona bakarken, söyledi. 

Büyükbabasının bastonu tutuşunu nasıl sıkılaştırdığını görmüştü. Bu manzaradan, fazlasıyla kızgın olduğunu çoktan biliyordu. 

"Bu arada, annen tüm kredi kartlarının kapatılmasını ve banka hesaplarının dondurulmasını söyledi. Bizim mülklerimize ve arabalara adım atmaya bile iznin yok. Onlar, artık senin değil. O arabaları almak için kullandığın para, zaten bizden gelmişti. Ve artık güven fonlarına erişemeyeceksin." Büyükbabası devam etti. Gözleri artık, umutsuzlukla doluydu. 

Bu olamaz, diye düşündü. 

"Baba..." Babasının yardımını istemek için mırıldanmış, ama o ise sadece başını iki yana sallamıştı. 

"Bunu sen istedin, Taehyung. Bunu kendine, sen yaptın. Sonuçları bunlar. Bununla yüzleş ve onunla yaşa." Babası ona sırtlarını dönmeden önce söyledi ve uzaklaşıp, onu 6 korumayla bıraktı. Lobinin önünde park edilmiş olan 2 siyah arabadan birine eşlik etmelerine izin verdi. 

Geçmişte ve şimdiye kadar yapmış olduğu tüm yasa dışı şeyler için, sonunda birkaç dakika içinde hapse girecekti. İlk defa. 

Zamanını Jungkook'u aramak ve onu affetmesi için her şeyi yapıp, telafi etmek yerine... O paslı parmaklarının arkasında geçirecekti. Ama orada ne kadar kalacağını Tanrı bilirdi. 

Evet, Mina ve isimsiz adamdan Jungkook'a yaptıklarının intikamını almıştı ama kendisinin, diğerine yaptığı şeyi fark ettiğinde çok geçti. 

O siktiğimin bir kurbanıydı. O piç kurusu tarafından taciz edilmişti. Travma geçirmiş olmalıydı, ama ben onda daha fazla travma yaratmıştım. Diye düşündükten sonra, acı bir şekilde güldü. Etrafındaki korumalar ona bakıyorlardı çünkü aynı zamanda gözleri yaşarmıştı. Ama artık umrunda değildi. 

Ben daha kötüyüm. Ben deliyim. 

Kalbi ve beyni, Jungkook ve ailesinin düşünceleriyle dolmuştu. 

Karakola vardıklarında bile, bütün zihni onların düşünceleriyle meşguldü. Özellikle büyükbabasının ona hayal kırıklığıyla dolu bakması, kalbini ağrıtmıştı. Ve şu anda Jungkook'un muhtemelen yapmış olduğu ağlayan yüzünün düşüncesi, ona en dayanılmaz derecede acı veriyordu. 

İki koruma, polis karakoluna girerlerken iki kolunu da tutmuşlardı. Diğer dördü ise, siyah beyaz kıyafetler giyen insanların bulunduğu hücreye kadar onları takip etmişlerdi. Kelepçeli değildi ama zorluk çıkarmıyordu çünkü babasının ona söylediklerini düşünüyordu. Bu da, sonuçlardan biriydi. Yüzleşmeli ve bununla yaşamaya devam etmeliydi. 

Delinquent | TaeKook [Çeviri]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin