***
Tayfun ameliyathanenin karşısındaki banka oturup başını ellerinin arasına aldı. Karşısında ayakta durmuş endişeli görünen adama bakmak istemiyordu. Ali'yi dinleyip ona evet dediği için kendisinden nefret ediyordu. Yasemin'in de nefret edeceğinden emindi. Ali'ye bir şey olursa kendini asla affetmeyecekti.
Orhan'ın da durumu ondan farklı değildi. Tamamen kendi suçu olmasa da oğlunun canının şu an tehlikede olmasında payı vardı ve kızı.. Yasemin kendisinden daha ne kadar nefret edebilirdi acaba. Bir yanı ona daha fazla acı vermemek için gitmek istese de, oğlunu bırakamıyordu.
İkisi de birbirleriyle konuşmadan içlerindeki korku ve suçlulukla savaşırken Yasemin acı ve endişe dolu sesiyle bağırarak geldi.
-Ali nerede? Tayfun, kardeşim nerede?
Tayfun onu sakinleştirmeye çalışarak, ameliyatta olduğunu ve beklemeleri gerektiğini söyledi. Yasemin için sakin kalmak o an imkansızdı. Olduğu yerde dönüp durarak kaza ile ilgili ardarda sorular soruyordu.
Onu o sırada gördü. Ameliyathanenin önünde duruş gergin ve perişan bir halde Yasemin ' in tepkisini bekliyordu. Yasemin doğal olarak uzunca bir süre söyleyecek bir şey bulamadı. Kendine gelince hışımla adamın üzerine yürüdü.
-Senin ne işin var burada?
Tayfun o an tanıdığı o kırılgan, sakin kızdan farklı birini gördü. Yaralı ve öfkeli bir kadın gördü ve ondan, onu bu hale getiren yaşadıklarından korktu. Ama şimdi sakin kalıp onu yatıştırması gerektiğini biliyordu. Yasemin'in önüne geçip omuzlarından tutarak kendisine bakmasını sağladı. Bal rengi gözleri alev almıştı.
-Sakin ol. Anlatacağım her şeyi. Ama önce buradan uzaklaşalım.
-Uzaklaşmak istemiyorum. Ben Ali'yi istiyorum, kardeşimin iyi olmasını. Onun da bizi rahat bırakmasını.
-Tamam, Ali iyi olacak, her şey düzelecek. Söz veriyorum.
-Nasıl söz verebiliyorsun ki? Ya düzelmezse. Ya onu kaybedersem.
-Umut Yasemin. Sadece umudunu kaybetme.
Yasemin sonunda gözyaşlarını tutamadı.
-O gitsin buradan. Ona bakmaya dayanamıyorum.
Tayfun, Orhan'a uyaran bir bakış attı. Adam zaten muhtemelen kızının söylediklerini duymuştu. Yürüyen bir ölü gibi ayaklarını sürüyerek uzaklaştı yanlarından.
***
Yasemin sakinleşemiyordu. Acı ve öfkeden oluşmuş bir çembere hapsolmuştu.
-Tayfun nasıl oldu bunlar?
Tayfun bunu konuşmaktan çok korkuyordu ama sevdiği kadına özellikle böyle bir durumda yalan söyleyemezdi. O adamı gerçekten arabaya almamalıydı.
-Sana sürpriz doğum günü partisi yapacaktık. Bu şekilde sonuçlandığı için çok üzgünüm. Alışverişten dönerken babanı gördük. Yasemin çok özür dilerim, kabul etmemeliydim ama Ali sizi barıştırmak için o kadar hevesliydi ki. Belki doğum gününde sorunlarınız çözülür sandım.
Tabii onu suçlayamam. Kazada karşı taraf suçluydu. Sarhoşluktan mıdır bilmem, arabayı bildiğin üstümüze sürdü. Ama hata bende. Babana ve senin ne yapacağına o kadar kafayı takmıştım ki dikkatsiz davrandım. Sadece üzgünüm..
Yasemin ağlamayı kesmişti. Tayfun babasına gösterdiği öfkeyi kendisine göstermesini bekledi ama Yasemin sadece derin bir iç çekişle öne eğilip başını ellerinin arasına aldı. Tayfun bilmiyordu ki onun öfkesi saman alevi gibiydi ve bittiğinde sadece sessizce acı çekiyordu. Bu sefer yalnız değildi. Yanında onu seven bir adam ve aşağıda pişman bir baba vardı.
***
Doktor ameliyathaneden çıkınca Yasemin'in endişeli sorularıyla bir an için affallasa da kendisini topladı. Ne de olsa acılı aileler de işinin bir parçasıydı.
-Merak etmeyin. Ameliyat iyi geçti. Çok dirençli bir çocuk. Bu gece yoğun bakımda tutulacak. Yarın durumuna göre normal odaya alırız. -Çok teşekkür ederim doktor bey.
-Ne demek, görevimiz. Geçmiş olsun.
-Sağolun.
Yasemin elini kalbine koyup tuttuğu nefesini geri bıraktı. Kardeşi iyi olacaktı. Tayfun'la sevinçle sarıldılar. Hala bir şeyleri düzeltebilirlerdi.
***
Tayfun başını omzuna koyan Yasemin'in kulağına her şeyin düzeleceğine ve birlikte bir aile gibi geçirecekleri güzel günlere dair hayallerini fısıldıyordu. Yasemin onun kadar umutlu değildi ama onun umudunu seviyordu. Şu an ayakta kalmasını sağlayan tek şey Tayfun'un ikisine de yeten umuduydu. Ve umut dolu hayalleri bir masal dinlemiş gibi uykuya dalmasını sağlamıştı.
Tayfun onun uyuduğunu farkedince fazla sarsmamaya çalışarak kucağına aldı. Oradan geçen bir hemşireye oda bulmasını rica etti ve sonra bebekler gibi masumca uyuyan kızı yavaşça oraya taşıdı.
Başucuna oturduğu kızın güzelliğini seyrederken çektiği acıları düşündü. Ne yaşadığını bilmiyordu. Sadece yaşadıklarının onu nasıl etkilediğini görüyordu. Ve bugün onun doğum günüydü. Böyle olmaması gerekiyordu. Tayfun kendi kendine Ali uyandığında bu aileyi mutlu edeceğine dair söz verdi. Onlar artık kendi ailesiydi. Babasına benzemeyecekti. O ailesini mutlu edecekti.
Bu düşüncelerle o da uykuya dalmak üzereyken telefonu çaldı. Mine arıyordu. Tayfun'un en son konuşmak istediği kişi. Ama o kadar ısrarla arıyordu ki başından atmak için açmaya karar verdi.
-Ne var Mine?
-Beyefendi, Mine Hanım bir kaza geçirdi. Ailesine ulaşamadık. En son aradığı numara sizinkiydi. Gelebilirseniz iyi olur. Durumu ağır.
Tayfun Yasemin'i rahatsız etmemeye çalışarak yataktan kalktı. Arayanın söylediği hastahane aynıydı. Buna tesadüf demek aptallık olurdu. Yasemin'i bırakmak istemiyordu ama ne olduğunu da öğrenmeliydi. Melek gibi uyuyan kızın anlına küçük bir öpücük kondurup sessizce odadan çıktı...