***
Yasemin aptal bir gülümsemeyle odasından çıkınca Ali ona gözlerini devirdi. İçinden 'aptal aşık' diye söyleniyordu ama ona bir şey demedi.
-Günaydın yakışıklı.
-Günaydın güzellik. Ne bu neşe?
-Sonra anlatırım, şimdi çıkmam lazım. Kahvaltın mutfakta.
-Bugün pazar değil mi, ne işin var?
-Sonra dedim ya Ali. Hadi görüşürüz.
Ali, onun mutluluğunu bozmamak için uzatmadı. Ablası yanağına bir öpücük kondurup aceleyle çıkınca yıllardır kendisi için çırpınan ablasını sonunda gerçekten mutlu gördüğü için huzurla iç çekti. Tayfun'a bunun için minnettardı.
***
Tayfun arabanın dikiz aynasından tekrar nasıl göründüğünü kontrol etti. Sonra böyle şeyleri eskiden nasıl aptalca bulduğunu hatırlayınca kendi kendine güldü. Şimdi aşk insana neler yaptırıyor, ne sözler bozduruyordu böyle. O aşkın insana yaptırdıklarını düşünürken Yasemin arabaya binince 'tam üstüne' diye düşündü. Ona kısa bir öpücük verdikten sonra bir süre genç kızın güzelliğini seyretti. Yasemin de biraz ona baktı ama adamın bakışlarının derinliğine dayanamayarak gözlerini kaçırdı. Yasemin hala böyle şeylere karşı utangaçtı ve bu hali Tayfun'un hoşuna gidiyordu. Daha doğrusu Yasemin'e ait her şeye bayılıyordu.
-Ee, bal gözlü, bugün nereye gitmek istersin?
-Bal gözlü me? Nereden çıktı bu?
-Bir yerde okudum, hemen aklıma senin gözlerin geldi. Ondan özendim, bir sakıncası var mı?
-Hayır, söyleyebilirsin.
-Güzel, nereye gidiyoruz?
-Aslında çocukken gittiğimiz bir yer var. Biraz uzak ama harika bir yerdir. Annem öldüğünden beri gitmiyordum.
-Kemerini bağla o zaman bal gözlü, anılarını tazelemeye ve yeni anılar edinmeye gidiyoruz.
Yasemin anılarını tazelemek konusunda kararsızdı ama o da Tayfun'la bir şeylerini paylaşmak istiyordu. Genç adam da bu fikre bayılmış gibiydi. Yasemin'in anlayamadığı bir merakla kendisini merak ediyordu. Yine de önceki deneyimlerini göz önünde bulundurarak kıza bu konuda baskı yapmıyordu.
Yasemin merak edilecek bir yanının olduğunu düşünmüyordu. Buna rağmen Tayfun'un bakışlarına deli oluyordu. Kendi bakışlarının adamda bıraktığı etkiden haberi bile yoktu.
***
40 dakikalık bir yolculuktan sonra ulaştıkları yeri gören Tayfun buna değdiğini düşündü. Şehrin biraz dışında her renk ve kokuda çiçeği barındıran kocaman bir bahçenin tam ortasındaki şirin çay bahçesi mükemmeldi. Dışarıda limonata içmeyi tercih eden ikili dev bir çam ağacının altındaki ahşap masaya oturdular. Yasemin yol boyunca burada annesiyle geçen günleri çok ayrıntı vermeden anlatmıştı. Anlattıkları genelde eğlenceli şeylerdi ama Yasemin ' in gözleri buğulanmıştı.
Tayfun onun annesine ne kadar değer verdiğini görebiliyordu ama ailesiyle ilgili daha fazla şey olduğundan emindi. Babasından hiç söz etmiyordu. Onu merak etse de sıkıştırmayacaktı.k Kendisi hazır olunca konuşur diye umuyordu. Bunun yerine kendisi anlatmaya karar vermişti. Yasemin'in sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı.
-Burası biraz değişmiş ama havası hatırladığım kadar güzel.
-Dünyada değişmeyen bir şey yok ki. Ama gerçekten çok güzelmiş.
-Tayfun, bundan sonra ne olacak?
-Ne gibi?
-Hayatımızda değişen bir şeyler olacak mı?
-Olmasını ister miydin?
-Bilmiyorum, olması gerekir diye düşünmüştüm.
Tayfun anlayışla gülümseyip onun elini tuttu.
-Yasemin, burada 'gerekli' diye bir şey yok. Bu aşk, hissedersin ve yaşarsın.
-Ne demek istediğini anladım. Sadece alışkın değilim, ilk kez. .
-Biliyorum ve bir şekilde kendimi şanslı hissediyorum. İlişkimiz olmasa da bir kadının peşinden koşmak benim için de ilkti.
-Niyetim,seni zorlamak değildi.
-Anlıyorum, sadece sebeplerini bilmiyorum ama acele etmeyeceğimi söyledim.
-Anlayışın için sağol. Peki, benimle tanışmadan önce farklı olduğunu söylemiştin. Benim seni öğrenmemde bir sakınca var mı?
Tayfun bunu bekliyordu ve nedense hatırlamak bile istemediği şeyleri ona anlatmakta bir sakınca görmüyordu. Konuşmak için mekanın arka bahçesindeki yaşlı ağaçların altında dolaşmaya başladılar. Tayfun yine Yasemin'i izlemeye başladı. Bunu alışkanlık haline getirdiğinin farkındaydı ama kızın büyüsüne kapılmaktan kendini alamıyordu.
-Buraya çok yakışıyorsun. Aslında bulunduğun her yere yakışıyorsun ama burada bir başkasın.
Yasemin kızardı ve konuyu değiştirmeye çalıştı.
-Senden bahsedeceğimizi sanıyordum.
-Doğru ben.. Senin kadar ilginç değilim ama gel bakalım, benden bahsedelim.
Tayfun onun elini nazikçe tuttu ve ilerdeki ağacın altına, çimlere oturdular. Tayfun ağaca, Yasemin de Tayfun'un göğsüne yaslandı ve bir süre öyle sarmaş dolaş oturdular. Tayfun hüzünlü bir iç çekişle anlatmaya başladı.
-Gerçek annemi hiç tanımadım. Beni doğurduktan kısa süre sonra çekip gitmiş. Nedense onu hiç suçlayamadım; babam zor bir adamdı. Ve ben dünyanın en huysuz çocuğuydum. Melek annem gelene kadar herkese kan kusturuyordum. O gelince her şey değişti. İki sene sonra kardeşim doğdu. Sana ondan bahsetmememin sebebi var. O, Okan, babamın karanlık geçmişinin kurbanı oldu.
Babam, buna dayanamadı. Annem kadar bile güçlü duramadı. Onun ölümü ve sanırım bizim ona karşı tavrımızı bahane eden aptal bir mektup bırakıp intihar etti
Kısacası bizi terketti. Biz de annemle birbirimize yardım ederek çıktık o zor zamanlardan. Babam bize sadece bir servet değil, birbirimizi de bırakmıştı. Ona sadece annem için arada dua ederim. Hepsi bu.
Yasemin, Tayfun'un neredeyse küçümseyerek anlattıklarından hüzünlendi ama kelimelerle arası iyi olmadığından sadece ona sıkıca sarılıp, dudaklarına şefkatli bir öpücük kondurdu. Sanki tüm acısını alabilirmiş gibi.
***
Böyleydi işte. Zamanın geçmesi ya da birilerinin ölmesi yaşananları silmiyordu. Anılar insanlarda kalıyordu. Ve insanlar da anılarda...