***
Tayfun Yasemin'in evinin önünde arabayı durdurup Ali'yi beklemeye başladı. Yasemin'in evde olmadığını biliyordu. Onu oyalaması için arkadaşı Ece'yi ayarlamışlardı. Tayfun'un onu tanıdığı kadarıyla Ece denen o geveze kız Yasemin'i akşama kadar oyalarken zorlanmayacak gibiydi. Tayfun ve Ali de bu sırada planlarını gerçekleştirebileceklerdi.
Ali her zamanki neşeli enerjisiyle arabaya bindi. Yüzünde yaramazlık yapacak olan çocuklarda bulunan munzur bir ifade vardı.
-Günaydın Tayfun abi.
-Günaydın, yorucu bir gün olacak, hazır mısın?
-Evet, nereden başlıyoruz?
***
Yasemin bir dakika içinde beşinci kez oflayınca Ece kendini tutamadı.
-Yasemin yeter artık ya. Çocuk gibi davranma.
-Ben çocuk gibi davranmıyorum.
-Evet ondan bu haldesin. Bir 'bana parti yapın' diye tepinmediğin kaldı.
-Ben parti falan diye tutturmuyorum. Kuru bir kutlama bile yeterdi. Ali bile eskiden, uykucunun teki olmasına rağmen doğum günlerimde erkenden kalkar, kahvaltı hazırlar,bana prenses gibi davranırdı. Tayfun desen dışarıdan bakınca romantik sanarsın ama telefonlarıma bile çıkmıyor. Öyle kutlama delisi falan değilim ama insan en azından yakınından biraz ilgi bekliyor.
-Eee, ben neyim burada? Beni yakının olarak görmüyor musun?
-Yapma Ece, biliyorsun ne demek istediğimi.
-Ben senin derdini de biliyorum sana neyin iyi geleceğini de. Şimdi sinemaya gidiyoruz. Harika bir film gelmiş. Deli gibi ağlayıp rahatlıyoruz.
-Yarın da zombi gibi uyanıyoruz.
-Çivi çiviyi söker derler. İyi gelecek bak görürsün.
-Sanmıyorum ama bakalım.
***
Ali ve Tayfun bagajı ve arka koltuğu doldurmuş bir halde eve dönüyorlardı. Tayfun'a kalsa büyük, güzel bir yer tutardı. Hatta Yasemin'le en güzel randevularını geçirdikleri o çay bahçesini bile kiralayabilirlerdi. Ama Ali ablasının bu masrafı öğrenince kendisini öldüreceğini söylediğinden bir şey yapamadı. Şimdi ikisi de çok heyecanlıydı. Ali keyifle ablası ile birlikte geçirdikleri doğum günlerini anlatıyordu. Aniden gözü dışarı takıldı.
-Tayfun Abi, bir dakika, durur musun lütfen?
Tayfun ne olduğunu anlamadı ama yine de arabayı durdurup Ali'nin baktığı yöne baktı. Ali teredütle orta yaşlı bir adamın yanına yaklaştı. Bir süre birbirlerine baktılar, sonra gülüşerek sarıldılar. Tayfun merakına yenik düşüp yanlarına gitti. Ali adamdan ayrılıp ona döndü.
-Bak baba, bu sana bahsettiğim Tayfun Abi. Tayfun Abi bu da babam Orhan.
Tayfun ilk etapta o kadar şaşırdı ki adamın kendisine uzattığı yaşlı elini sıkması için bir kaç uzun saniyenin geçmesi gerekti. Yasemin'in anne-babasını kaybettiğini sanıyordu ve Yasemin de aksini ona söylememişti. Aslında ona ailesiyle ilgili hiçbir şey söylememişti. Galiba bugün bir şeyler öğrenecekti.
-Memnun oldum, Tayfun. Ali bana seni anlattı ama Yasemin sana benden söz etmemiştir herhalde.
-Ben de memnun oldum. Açıkçası evet, sizin hakkınızda pek konuşmadık.
-Tahmin ederim. Aramız çok iyi değildir. Neyse şimdi siz meşgulsünüz sanırım. Doğum günü telaşı falan. Ben de eve geliyordum Ali, ablanın çıktığını gördüm, sana hediyesini verecektim.
Ali buruk bir ifadeyle onu dinliyordu.
-Baba kendin gelip versen. Hem bu vesileyle barışabilirsiniz. Ablam eskisi kadar dramatik değil. Öyle değil mi Tayfun abi?
-Oğlum ablanın doğum gününü mahvetmek istemem.
-Belki baştan kızabilir ama sonra düzelir. Tayfun abi ve ben yanınızda olacağız. Eğer barışırsanız da geçirdiği en güzel doğum günü olacak. Lütfen.
İkisi de umutla Tayfun'a baktı. Sanki o her şeyi düzeltebilirmiş gibi. Açıkçası Tayfun Yasemin ile babasının arasına girmek istemiyordu. Bu konunun Yasemin için ne kadar hassas olduğunu farketmişti ve onu tam yeni kazanmışken bunu mahvetmek hiç istemiyordu. Ama Ali'nin umut dolu çocuk gözleri ve adamın çaresiz bakışı içine işlemişti. Bu işin sonunda Yasemin gerçekten mutlu da olabilirdi.
-Konuyu bilmiyorum ama elimden geleni yaparım. Yasemin'in mutluluğu için değer ve sanırım hepimizin istediği de bu.
Ali bir zafer işareti yaptı ve hep birlikte arabaya bindiler. Hepsi biraz endişeliydiler ama içlerinde insan için olmasa olmaz umut da vardı.
***
Alev pahalı spor arabaya binip kapısını sertçe kapattı. Mine'nin sakin bakışlarını görünce daha da sinirlendi.
-Evet Mine Hanım bu seferki berbat planınız nedir?
-İnan bana seninkinden daha berbat bir durumdayım ama senin aksine hala sakin ve sabırlıyım.
-Seninle tanıştığımızda gerçekten akıllı olduğunu düşünmüştüm ama sen tam bir aptalmışsın. Göremiyorsan ben sana söyleyeyim
Sabredecek bir şey yok. Kaybettik. Selim şimdi Yasemin'e daha takıntılı bir hale geldi ve senin Tayfun'un o kızla birlikte. Ama dur bakalım. Sahiden senin durumun daha acıklı. Yine de bunu hakediyorsun değil mi?
Mine yola çıktıkları hızı Alev'in her sözünde artırıyordu. O her konuştuğunda kendini daha berbat hissediyordu. Tayfun'u kaybetmişti. Birden yaşamak istemediğine karar verdi. Ve yanındaki aptalın da yaşamasını istemiyordu. Ölürse daha fazla kimsenin kafasını şişiremezdi.
Mine kendini üzen her şeyi düşünerek cesaretini toplayıp son sürat ilerlemeye devam etti. Ne yanındaki Alev'in çaresiz yakarışlarını duydu, ne de sebep olduğu kazanın acısını hissetti.
***
Yasemin ve Ece gözlerini kurulamaya çalışarak sinemadan çıktılar. Film gerçekten hüzünlüydü ama aslen Yasemin kendi kendine ağlamıştı ve Ece'nin dediği gibi daha iyi hissediyordu. Biraz da abarttığını düşündü. Sonuçta çocuk değildi. Ece doğal olarak film hakkında konuşurken Yasemin'in telefonu çaldı. Tayfun arıyordu. Heyecanla telefonu açtı. Belki de sürpriz yapmak istemişlerdi.
-Tayfun,
- Yasemin, çok üzgünüm.
-Ne için üzgünsün, ne oldu?
-Bir. .kaza oldu ve... Ali yaralandı...