chimhasjam:
hey
(09.21)
yoongi, dün hiç çevrimiçi olmadın
bugün de mi yoksun
(09.54)
neredesin?
(10.02)
tanrım, telefonlarımı bile açmıyorsun
(10.23)
suga, en son hastaydın
iyi misin?
(10.44)
lanet olası çocuk baksana ya şu telefona!
(11.01)
minki şu an işte, evine geliyorum
(11.27)
Yoongi, pek fazla bir şey hatırlamıyordu. Sadece banyoya ateşini düşürmek amacıyla yatağından kalkmıştı ve sonrası yoktu. Sanki biri hayat filmini alıp ucunu makasla kırpmış gibiydi.
Başının ağrısı ve boğazındaki kuruluk ile hastane yatağında uyanalı iki saat kadar oluyordu. Yanındaki hemşire çağırmak için olan butonu bilerek kullanmıyordu ve elini uzatsa alacağı mesafede olan su şişesine bakmakla yetiniyordu.
Ne uzanıp onu alacak gücü ne de aptal su şişesini ona uzatacak birinin olmamasını düşünemiyordu şu an. Aklı tamamen buraya nasıl geldiği konusunda çarklarını çalıştırıyordu. Azıcık da olsa mutluydu. Çünkü buraya gelmiş olmasaydı havale geçirip orada öylece, yalnız başına ölecekti.
İçini çekti ve bitmiş olan seruma ve sonrasında elinde olan iğnesine baktı. Hep bunu çekip atanlara özenmişti. Yoongi yapamazdı ki. Canı yanar diye korkardı çünkü onun canı tatlıydı.
Yoongi, ölmeyi isteyecek kadar çaresiz ama ölemeyecek kadar korkaktı. Cesaret dahi edemezdi, ölmeye. Onu bekleyen ve onun için endişelenen biri olmamasına rağmen bunu yapamazdı. Eğer onu seven biri olsaydı o da her mutlu birey gibi yaşamayı sevebilirdi ve bahse girerdi ki yaşam dolu bir insan olurdu.
Canı tatlı olmasına rağmen Jimin için salak saçma düşüşleri veya abisinden dayak yiyişleri aklına gelince genişçe tebessüm etti.
Eh, Jimin varsa işin sonunda canını falan önemsemiyordu. Canı zaten Jimin'di. Onun canı yanmadığı sürece sorun yoktu.
Buradan bir an önce kurtulmak için çağrı butonuna bastı ve deli gibi bildiği soruyu hemşireye sormaya karar verdi. Biliyordu, Jimin getirmişti onu buraya. Çünkü sadece onunla konuşuyordu ve hasta olduğunu bir o biliyordu. Ama şu an yanında yoktu. Suratını göremeyecekti yani.
İç çekti ve hemşireyle ufak bir konuşmanın ardından üstünü zorlanarak değiştirdi ve cüzdanıyla telefonunun Jimin tarafından bırakıldığı danışmadan alıp çıkış işlemlerimi halletti.
Bu kadar şeyin bile onu yorduğunu evine yaklaşan taksinin içindeyken düşünüyordu. Aşırı halsiz hissediyordu ama yine de uymak yerine eve girdiği gibi yatağına atlayıp kapalı telefonu açtı. Gelen mesajlar onu gülümsemişti çünkü merak edilmek müthiş bir duyguydu.
minniegi:
Teşekkürler.
Şey, hastane için.
Yani beni götürdüğün için.
chimhasjam:
sorun değil
şimdi nasılsın
minniegi:
Çok daha iyiyim.
Sadece biraz halsizim.
chimhasjam:
kendine iyi bak
bir daha da o saatte o soğukta dışarı falan çıkma
minniegi:
Pekala, öyle yapacağım.
Şey, neden ben uyandığımda yoktun?
chimhasjam:
ah, minki dışarıya yani daha çok senin yanına gelmek için evden çıktığımı öğrenmesin diye
o gelmeden eve döndüm
sorun yaratsın istemiyorum
minniegi:
Anladım.
Benim dinlenmem lazım görüşürüz.
chimhasjam:
görüşürüz
minniegi:
:)
chimhasjam:
(Görüldü)
Yoongi zaten böyle bir şeyler diyeceğini bekliyordu ama o odada tek uyandığındaki hayal kırıklığının üstüne bu cevabının da etkisi olmuştu.
Kafasını dağıtması gerekiyordu ve bunun için telefonunu yeniden eline alıp bir iki şişe bira, bir şişe de kırmızı şarap sipariş etmişti.
Onları beklerken yine eli müzik listeside gitti ve seçtiği şarkının azizliğine uğradı.
Hayal dünyası kalbini sıkıştırıyordu. Nefesi daralırken derin nefesler almaya çalıştı ama sonra durup düşündü. Ne kadar derin nefes alırsa alsın ona yetmeyecekti çünkü Jimin kokmuyordu hiçbir yer. Ama arada sanki burnuna doluyor gibi oluyordu.
Şarkı usulca çalmaya devam ederken aklına gelen şeyle yatakta doğrulup üstündeki ince hırkayı omzundan sıyırıp burnuna götürdü.
Jimin onu kucaklayarak evden çıkardığı için ona sarılmış sayılırdı ve az da olsa kokusu sinmişti. Yoongi keyifle gülümserken şarkıyı dinledikçe gülümsemesi soldu. Sonra gerçekler onun ensesinde keskin keskin solurken o hırkaya canı pahasına sıkıca sarılıp yatakta cenin pozisyonunda kalakaldı.
Gündüz belli bir yerden kalbimi pembe bir ışıkla doldurarak doğuyor.
Fakat bulutlar geldiğinde ve rüzgar esip dağıttığında,
buna bir an daha dayanabileceğimi düşünmüyorum.
Yüzün ve kalbin...
Onlara yeniden baktım, başdöndürücüler.
Sonda, tereddüt edeceğim ve ellerini tutmayacağım.
Çünkü ben en büyük aptalım.
Aynı yatakta uyduğumuz battaniyenin altında beni uyandırdığın zamanlardaki gülümsemen...
Masada karşılıklı oturmamız, bu müthiş olurdu.
Fakat perdeler çekildiği ve gün ışıdığı zaman,
Benim nasıl bir hiç olduğumu göreceksin.
Yağmurlu bir günde, işten eve dönerken,
seni şemsiyenin altında tutacaktım.
Akşam yemeği için market alışveriş yapacaktık,
bu müthiş olurdu.
Fakat sis dağılıp gün ışıdığında,
Benim nasıl bir hiç olduğumu göreceksin.
Eski bir pencere eşiğine oturup güneşin batışını izlerken,
benim yüzümün aksine seninki huzurlu olacak.
Biz asla beraber olamayacağız.
Biz asla mutlu olamayacağız.
xxx
ŞİMDİ OKUDUĞUN
songs that i want you to hear | yoonmin
Fanfiction[semi-texting] Yoongi, ne zaman dinlediği şarkı ona Jimin'i hatırlatsa içinde büyüyen şeyi üstünde kocaman 'Jimin'e hissettiğim ama onun bana hissetmedikleri' kavanozuna tıkardı. Bir gün sabah kalktığında bu kavanozun kapağını aralık bıraktı ve sade...
