♪ time and fallen leaves ♪

2.6K 287 69
                                        

Yoongi deniyordu. Vazgeçmeyi, yoluna devam etmeyi.

Ama çok zordu. Jimin bu kadar güzelken, bu kadar güzel gülüyorken çok zordu.

Jimin'in engelini kaldırmıştı. Zaten böyle olacağını biliyordu. Sadece onunla daha fazla konuşmak istememişti o an. Ve birden engellemişti. Eninde sonunda kaldıracağını biliyordu.

Şirketinin resmi sayfasında büyük başlıklarla yazan yazıyı bir kere daha okudu. Evet, geri dönüyordu. Suga, isim değiştirmişti ama geri dönüyordu. Agust D olarak.

Eski Min Yoongi yoktu çünkü. Acılarla dolup taşan yalnız bir ruh vardı sadece. Bu durumdayken Suga falan olamazdı.

İflas merdivenlerini tırmanan şirkete geri dönmesi, şirket için altından bir şanstı. Ama Yoongi'nin yapacaklarından habersiz geri dönüşü için çok sevinmiş ve hemen herkese duyurmuşlardı.

İlk başta vazgeçmeye çalıştığını gösterecekti Jimin'e. Daha sonra ise şirket için küçük bir sürprizi vardı. Sadece şu an bu ikisine odaklanmak istiyordu.

Laptopu yere bırakıp yattığı yatakta biraz daha küçüldü ve yorganına iyice sarıldı. Aklında eski anıları vardı.

Yatağına zıplayarak onu uyandıran ve bazen kedi gibi yanına sokulan Jimin gözünün önünden gitmiyordu. Anılar işi çok zorlaştırıyordu.

Jimin çok güzel gülüyordu. Anılarında bile. Bu yüzden yapamıyordu Yoongi. Vazgeçmek hiç bu kadar zor gelmemişti.

Ona ne tutunuyor ne de bırakıyordu. Bilinmezlik arasında sıkıştırıp bırakıyordu Yoongi'yi. Ne git diyordu ne de kal. Mesaj atmayacağını söylemişti ama atıyordu. Uzaktan izlesin ama karışmasın istiyordu. Yoongi onları mutlu gördükçe içinden kopan parçaları saymamıştı. Ama Jimin hala arkadaş gibi takılıyordu.

Halının üstünde duran telefondan bir müzik yükselince Yoongi alarm kurduğu hatırladı ama ne için kurduğunu unutacak kadar doluydu kafası.

"Anıların içinde yalın ayak geziyorum.
Dökülen yapraklarla, salıyorum unutmayı başaramadığım insanları.
Anıların içinde yürüyorum yalın ayak.
Kırmızı lekeli gökyüzüne gönderiyorum birlikte olamadığım insanları."

Yoongi karanlık gökyüzüne bakarken ne kadar aptal olduğunu düşünüyordu. Onu basamak olarak kullanan bir çocuğun kuklası olmuştu. Ama yapacağı hiçbir şey yoktu. Aşk lanetti.

"Zaman su gibi akıp geçiyor.
Anılar denen bir set inşa ettim.
Tutamadığım anılar var.
Bugün ufkun ötesine yeniden bakmamın nedeni bu."

Ufuk onun için Jimin'di. Ufkun ötesi ise ona beslediği duygulardı. İkisine de bakması için anılar destek oluyordu ona.

"Anıların içinde yalın ayak yürüyorum.
Sonbahar yaprakları beni kucaklıyor.
Bırakıyorum her şeyimi, hafifçe onlara yaslanırken."

Sadece içindeki duygular ona fazla geliyordu ve karşılıksız olması onu daha da yoruyordu. Sanki tartıya çıktığında gittikçe düşen kilosuna içindeki fazlalığı ve omzundaki yükleri eklesen tartı bozulur, tonları bulur gibi hissediyordu.

Bu kadar dolu ve ağır olmasının yanında bu kadar boş hissetmesi haksızlıktı.

"Anıların içinde yalın ayak yürüyorum.
Açlık çekmiş kalbimi tutmaya çalışıyorum ve çabukça uykuya dalıyorum.
Kalbimin çiçekleri ve ağaçları soluyor.
Anılar çok derine gömülüyor, onları dışarıya çıkaramam.
O yerde uyumaları güzel, oldukları gibi."

Anıları yok etmeye çalıştıkça gün yüzüne çıkıyordu bir sürü şey. Hatırlıyordu hepsini dün gibi Yoongi. Unutamamak da bir lanetti ve en az aşk kadar acı veriyordu.

Hatırlamak gibi bir şey yoktu anıları arasında Yoongi'nin. Çünkü zaten unutmamıştı. Yarınlar nasıl dün olmaya mahkumsa Yoongi de unutamayarak acı çekmeye mahkumdu.

"Üzücü.
Anıların arasında yalın ayak yürüyorum.
Sarı mabet ağacında,
sesleniyorum saklanan eski anılarıma.
Anıların arasında yalın ayak yürüyorum.
Esen rüzgar ile birlikte.
Kalbimde kapanan gözleri sıkıca tutuyorum..."

Şarkının son notaları çalarken alarmın başa saracağını bildiğinden öylece bekledi Yoongi. Telefonuna uzanmak istemiyordu.

Temizlikçi Noona içeriden gittiğine dair seslendi ve kapının çarpma sesini duydu. Buna alıştığı için takmadı.

Gözü yerdeki telefona takıldı.Gelen bilirim sesiyle bu mesajın Jimin'den olduğunu biliyordu. Arada kalmıştı. Baksa mıydı, bakmasa mıydı?

Uzanarak telefonu alıp panelden mesajı okudu. Ne bakmış ne de bakmamış sayılırdı.

chimhasjam:
tanrım
geri dönüyorsun
biraz önce okudum

Evet, dönüyordu ama şarkı yazmayacaktı bir süre. Çünkü biliyordu, ne kadar başka şeyler de düşünse Jimin için yazacaktı. Bundan kaçamazdı. O yüzden sadece düzenlemeler, beat zırvalıkları ve cover gibi şeylerle uğraşacaktı. Umuyordu ki bir gün Jimin'siz en azından bir paragraf çıkarırdı.

Yoongi bu mesaja cevap vermeyecekti. Sonuçta bir yerden başlamalıydı. Parmakları klavyede dolaşmak için can atarken kendini durdurmaya çalıştı.

Hızla yataktan fırlayıp aklını dağıtmak için banyoya girdi. Islak saçlarını kurulamaya üşenip salona geçecekken çalan kapının zili ona yabancıydı.

Çok uzun süre olmuştu bu garip sesi duymayalı. Evine temizlikçiden başka biri girmeyeli uzun zaman olmuştu -Hasta olduğu zaman Jimin girmişti ama orası ayrıydı- Temizlikçi noona bile anahtara sahipti o yüzden bu ses tüylerini diken diken etti.

Kapıya ilerlerken delikten baktı. Ama bakmasıyla içindeki korku büyüdü. Kapıyı alacaklı gibi çalan ve art arda zile basan Minki çıldırmış gibiydi. Kapıyı açmalı mıydı?

Ah, neden sadece rahat bırakmıyordu onu? Vazgeçmeye de çalışacaktı işte.

Elini kapı kulbuna atarken içinden fazla dayak yememeyi diledi. Yakında çıkış yapacaktı çünkü. Yüzü umrunda da değildi aslında. Sadece daha fazla kalbini yaralasınlar istemiyordu.

xxx

songs that i want you to hear | yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin