"Akşam gölgelenirken ve yıldızlar belirirken,
ve orada gözyaşlarını kurutacak kimse yokken,
ben sana sarılabilirim bir milyon yıl için,
sana aşkımı hissettirmek için."Yoongi ilk cesaretini topladığı zaman her şeyin farkında olmasına rağmen yazmıştı Jimin'e. Belki de öylece kendi halinde kalmalıydı ama kalbindeki kavanoz aşkıyla dolalı çok olmuştu. Boşaltamamak ona çok ağır geliyordu.
"Biz bir gümüş kilit gibi beraber hareket ederdik.
Fakat şu an senin kilidin değişti.
Biliyorum, artık o şekilde uyamayacağım."Yoongi, Jimin'e izin vermişti, kendisini basamak gibi kullanıp abisinin kollarına girmesine. Ama Yoongi bilmiyordu, Jimin'in onu beklediğini ve umutsuzluğa kapılıp anlık bir vazgeçme sonucu Minki ile ilişkiye başladığını. Jimin ise hayatı boyunca duyacağı pişmanlığın temellerini attığını bilmiyordu.
"Sanırım zamanı söylemek için saate ihtiyacım var.
Sanırım parıldamam için güneşe ihtiyacım var.
Ve hayatımda gerçekten sana ihtiyacım var."Min Yoongi vazgeçmiyordu. Vazgeçmek için bir şeye sahip olmalıydı zaten. Sahip olamadığı kalbin üzüntüsünü yaşıyordu.
"Çocuklar ağlar, güler ve oynar,
Yavaş yavaş saçlar griye dönecek,
Her gün sona kadar gülümseyeceğiz,
Bizim yürümeyeceğimiz yerlerde."
Ona bu soruyu yönelttiği zaman mutlu olduğunu elbet biliyordu. Sadece mutlu olduğunu ondan duymak ve mutlu olduğu için kendini avutup mutlu olamaya ihtiyacı vardı.
"Sen yürüyüp geçtin ve sanki hiç bedenlerimiz dokunmamış gibi.
Aşk yok, beni yakın tuttun, ama ben pek hissetmiyorum.
Ağlıyorum, belki de zaman yanımızda değildir.
Bir şeye sahiptik ama kaybettik."Kaybettikleri bir şey değil, onlarca şey vardı. Her gün canından can kaybeden Yoongi, gülümseyen Jimin'in gülümseme sebebi olamadığı için öylece acısıyla bekliyordu daha iyi günleri.
"Bir şeyler anlayan ya da yalan söyleyen biri ben olmayacağım.
Eğer dinlemeyeceksen, hayır...
Ben canavar değilim, hayır."Canavar olan gerçekten Yoongi değildi. Yalanlar söyleyen de. Ama anlamak istemeyen kesinlikle Jimin'di. Sahte mutluluğunun farkında olsa da korkusundan sesini çıkaramıyordu. Yoongi ve ailesi için susmaya devam ediyordu ama azıcık cesaret parıltısı gösterse Yoongi onu alevlere çevirecekti. Asıl anlamadığı şey buydu.
"Kafamın içi çok gürültülü,
söylemem gereken kelimelerle.
Ve pişmanlıklarım boğulurken
asla söyleyemediğim sözcükleri geri alamam.
Asla söyleyemediklerimi, asla söyleyemediğim sözcükleri geri alamam..."Yoongi de korkuyordu. Mesela onun için Jimin'i kaybetmek tek ve en büyük korkusuydu. Bu haldeyken nasıl ondan vazgeçsindi?
"Keşke bir şeyim olsaydı.
Ve keşke birine sahip olsaydım.
Sadece bana tutunacak birine tutunmak istedim.
Ve hikayelerdeki insanlar beni nasıl iyi hissettiriyor?
Yine de dışarı çıkmak beni hayatımdan nefret mi ediyor?"Yoongi daha keskin hissediyordu her şeyi. Her şey daha can yakıcı olmaya başlamıştı. Önemsenmeme, yalnız olma, sevilmeme, anlanmama... Hepsi ona fazla gelmeye başlamıştı.
"Sessiz kaldıkça, izin verdim herkesin gitmesine.
Sirenler çalıyor kafamın içinde.
Bunların kesinlikle gerçek olduğunu sanmıyorum.
Artık bir şeyler yapmam lazım."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
songs that i want you to hear | yoonmin
Fanfiction[semi-texting] Yoongi, ne zaman dinlediği şarkı ona Jimin'i hatırlatsa içinde büyüyen şeyi üstünde kocaman 'Jimin'e hissettiğim ama onun bana hissetmedikleri' kavanozuna tıkardı. Bir gün sabah kalktığında bu kavanozun kapağını aralık bıraktı ve sade...