Annemin ne ara mutfağa geldiğini anlayamadım. Ocağı kapatıp camları açtı.
"Kızım iyi misin ne oldu? Hemen banyoya gidelim dedi. Hatta hemen babanı arayayım yada ambulans ay kafam karıştı."
"Anne iyiyim ben. Elimi yüzümü yıkayıp balkona çıksam yeterli."dedim.
Annemi arkamda söylenirken bırakarak balkona çıktım. Soğuk Ankara havası az önce nefesimi kesen gaza inat iyi geldi. Biraz daha balkonda oturup içeriye geçtim. Fatma teyze ve annem annemin yaptığı kahveleri içiyorlardı. "İzin verirseniz ben odama gidebilir miyim?" Annem:
"Tabi git sen kızım solgun duruyorsun."
"Aysel kendine iyi bak kızım. Derslere bu kadar takma." Dedi. Fatma teyze.
Odama giderken annem sesini alçaltarak "Bu kızın da bir derdi var ama söylemiyor. Kapalı kutu. Dışarı çıkmaz, gezmez dolaşmaz. Bu devirde gezen kız da sıkıntı olur. Ama bizim ki evde hep. Buda sorun. Ne yapacağım bende bilmiyorum. Senin derdin bana benim derdim sana uymuyor kardeşim."
Fatma teyze:
"Haklısın. Canım kahve ve sohbetin için çok teşekkür ediyorum. Ben gideyim. Seninde işin vardır. Hem kızınla ilgilen. Sende gel olur mu artık evlerimizi biliyoruz."
Annem ve Fatma teyze kapıya doğru gittiler. Daha fazla burada durmak istemediğimden odama gittim.
İşte huzurum. Bağıra bağıra sustuğum gözyaşlarımın tek şahidi duvarlarım.
Zafer' in annesinin söyledikleri beynimde yankı bulurken pencereden şiddetli yağan yağmura baktım. Şimdi sokaklarda ıslanmak vardı. Bağıra bağıra ağlamak vardı.
O nasıl evlenir? Nasıl başkasının olur?
Ama bir cesaret kırıntısı yok ki bende. Bu kadar mı susar insan. Bu kadar mı aciz olur. Oluyor işte. Gidip söyleyemem. Beni istememesinden korkarak söyleyemem. Susarım. Ebediyyen susarım ben bu sevdaya. Uzaktan görmek bile yeter. Mutlu olacaksa sessiz kalmaya razıyım. Zaten kendi yangınımda kendim yanmadın mı bir yıl boyunca. Ağlamaktan başıma giren ağrılara dayanamayarak yatağıma yattım. Bana sessizlik lazım. Birde Zafer' in hayali.
ZAFER' İN AĞZINDAN...
Günün verdiği yorgunluğa biraz yürümenin iyi geleceğini biliyorum. Bazen iş yerine de arabasız giderek yürüdükçe kendime geldiğimi hissediyorum. Dün akşam annemlerin söylediği bu evlenme konusu canımı sıksa da onların da kendince haklı olduklarını biliyorum. Zerrin iyi kız. Güzel de. Ama evlenmek için bunlar yeterli mi? Artık hangi çağda yaşıyoruz desem de annem ve babamı bu kararlarından vazgeçmeleri zor gibi görünüyor. Aslında yeni evin ikinci katında oturan o kız Aysel olsaydı belki o zaman 'tamam' diyebilirdim. O kızın bakışlarında anlam veremediğim derin ifadeler var.
Düşüncelerimden sıyrılıp yağan yağmurla adımlarımı hızlandırdım. Evin önüne geldiğimde arabama şöyle bir bakıp apartman kapısından girdim. Zili uzun uzun çaldım.
Kapıyı annem açtı.
"Hoşgeldin oğlum babanda az önce geldi yemeğe oturduk. Hadi içeri geç."
"Hoş buldum anne."
İçeri geçtiğimizde babam yemek masasından ayağa kalktı. Her zaman olduğu gibi elini öpüp yerime oturdum. Annem çorba koyarken babam da yemeğini yemekle meşguldü. Sofrada sessizlik hakimdi. Yemek bitince anneme tabakları mutfağa taşımaya yardım ettim. Amacım hem anneme yardım etmek hemde babamla yeniden evlilik konusunu konuşmaktan kaçmaktı.
Sofra işi bitince annem demlemiş olduğu çaydan bardaklara koydu.
"Hadi oğlum salona bakalım." Dedi.
İşte şimdi yandım, dedim içimden.
Babam:
"Bak oğlum sen bizi yıllarca kırmadın. İstediğimizden daha iyi bir evlat oldun. Çok şükür. Gel bizi yine kırma. Bak bu kız iyi. Yaşın ilerliyor."
Annem söze atlayarak " Zerrin gibi bir gelin zor buluruz oğlum." Dedi.
"Anne sen mi bulmalısın ben mi bulmalıyım?" Diyerek gülümsedim.
"Hadi oradan, anneyle dalga geçme taş olursun." Dedi.
Birden heykel gibi durunca annem:
"Deli oğlan seni." Dedi.
Çayımı alıp balkona çıktım. Ankara' nın muhteşem ışıkları gözlerimi kamaştırıyor. Geceye inat heryer aydınlık. Annemin söylediklerini düşünüyordum. Bu yaşıma kadar onları hiç kırmadım. Geleceğimi onların ellerine bırakarak boşalan çay bardağını doldurmak için mutfağa gittim.
Çayımı alıp salonda oturan annem ve babamın karşısındaki ikili koltuğa oturdum. "Anne peki. Ama şartlarım var."Dedim.
Babam kumandaya dokunup televizyonu kapattı.
"Kız istemeye gelmem. Söz, nişan istemiyorum. Sade bir nikah olsun. Ve en önemlisi önümüzdeki hafta sonu olsun. Yoksa vazgeçerim. Birde mümkünse çok kimse olmasın."
Annemim ağzı açık kaldı. Sevin di mi üzüldü mü anlayamadım. Annem:
"Ama nasıl olur?"
"Anneciğim benim kararım bu. Şimdi size 1 saat düşünme vakti veriyorum. Karşı tarafla konuşup bana haber verirseniz sevinirim. Ben eve gidiyorum. Beni telefondan arayabilirsin. Bu arada olumsuz yanıt gelirse lütfen bir daha bu evlilik konusu açılmasın."
Montumu alıp evden çıktım. Hiç asi bir evlat olmadım. Ama bazı şeyler çok fazla geliyor. İnşallah kabul etmezler.
Yağmurla birlikte soğuğun içime kadar indiğini hissettim. Arabayı çalıştırarak evime doğru sürdüm.
Arabadan inince yine derin bir nefes aldım. Gecenin çokta geç olmadığı bu saatlerde sokaktan geçen insan olmamasını yağmura ve soğuğa bağlayarak boş sokağa baktım. Dönüp birde bizim binaya baktım. Üç katında ışığı yanıyordu. Gözlerim ikinci kata indiğinde yine o Aysel' i gördüm. Ve yine beni gördükten sonra geriye çekildi. İlk zamanlar çok dikkatimi çekmese de son zamanlarda eve her geldiğimde aynı durum oluyor. Ben bakıyorum ve beni görünce içeri geçiyor. Bu çok tuhaf. Yine söylene söylene merdivenlerden çıktım. 'Yani anne bu kız olsaydı ya of ki ne of.'
Onların kata gelince her akşam olduğu gibi dış kapıya kadar maç sesleri geliyor. Osman ağabey yine maç izliyor. Hafta içi bile izleyecek maç nasıl buluyor bilmiyorum. Sanırım maç tekrarları yada yabancı ülke maçlarını izliyordur. İçeri girdiğimde ışığı yakıp yüzüme vuran sıcaklıkla doğal gazın varlığı için bir kere daha şükrettim.
Üzerimi değiştirip kendime bir kahve aldım. Televizyonu açmak için kumandaya yönelmiştim ki telefonum çaldı. Annem bu kadar kısa zamanda halletmiş olamazdı. Telefonun açma tuşuna bastım.
"Efemdim anne."
"Zafer oğlum şükürler olsun. Kabul etmezler diye düşündüm ama inan Zerrin de senin gibi düşünüyormuş. Sade bir gelinlik ve sade bir nikah istiyormuş.
"İyi anne ne güzel. Gözün aydın olsun o zaman."
"Yarın izin al. Hemen hazırlıklara başlayalım. "
"Peki anne. İyi geceler diliyorum."
Haftaya evleniyorum. Ağlasam mı gülsem mi?
AYSEL' İN AĞZINDAN..
Her defasında bu adama pencere önünde yakalanmaktan utanıyorum. Arabasını park ettiği anda içimdeki ses 'içeri dön görmesin' diye bağırsa da ben göz göze gelmeyi alışkanlık haline getirdim. Hadi ders çalışmaya diye kendime bir uyarıda bulunarak bir elime kahve bir elime kitabımı alıyorum. Gece ve sessizlik üst katta Zafer...
Şimşek ve gök gürültüsüyle uyanmayı beklemiyordum. Gece kaçta yatarsam yatayım 8.20 de çalar saat gibi uyanmayı alışkanlık haline getirdim. Yüzümü yıkayıp pencere kenarına gittiğimde yeşil gözlümün siyah renkli montuyla arabaya bindiğini gördüm. Bir insana siyah Bu kadar mı yakışır. Bu defa o yukarı bakmamış beni görmemişti. Baksa da görmemesi için bende biraz arkada durmuştum. Yine aklıma evlenebileceği gelince kalbime bir bıçak saplandığını hissettim.
İçeriye geçtiğimde annemin mutfakta krep yaptığını gördüm.
"Benim sultanım neler döktürüyor yine bakalım."
"Günaydın canım. İkimiz için güzel bir kahvaltı hazırladım. Hadi sen çayları koy. Bende krepleri tabağa koyup geliyorum. Bu arada hemen televizyonu aç, benim programım başladı.
"Sakın kaçırma. Yoksa günün kötü geçer."
"Hadi oradan seni şımarık. Televizyonda mı kıskanılır."
"Ben sevdiklerimi herşeyden kıskanırım."
Annemle güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra keyif çayı içiyorduk. Annemin telefonu çaldı.
"Aysel telefonumu verir misin?"
Kimin aradığını bakmadan telefonu uzattım. Ben boş bardaklara çay doldurmak için mutfağa geçtim.
Annem içeriden 'Çok sevindim. Darısı benim başıma diyerek kahkalar atıyordu. Bir ihtiyacın olursa yanındayım. Allah kolaylık versin' diyerek kapattı.
Bardakları masaya bıraktım.
"Anne bu ne sevinç sabah sabah."
"Kızım mutlu bir haber aldım. Zafer ağabeyin bu önümüzdeki hafta sonu evleniyormuş. Fatma teyzen bizi davet etmek için aramış."
"Allah mesut etsin. Anne ben ders çalışayım."
"Kızım çayını içmedin."
Masadan kalktığımda başımın döndüğünü hissettim. Gözlerimde tonlarca ağırlık varmış gibi kapanıyordu ve her yer karanlıktı artık. Annemin çığlık sesi geliyordu çok uzaklardan. Gerisi sonsuz boşluk.