ZAFER'İN AĞZINDAN...
Anahtarımı cebimden çıkarıp kapıyı açmak için yöneldim. İçeriden gelen seslerle, kimlerin geldiğini az çok tahmin edebiliyordum. Kapının önünde daha fazla dikilmenin anlamı yoktu. İçeri girdiğimde ortamda sessizlik oluştu. Tüm gözler bana çevrilirken ben yavaş adımlarla salona ilerledim.
Anneme baktığımda onun öldürücü bakışlarını üzerimde hissettiğimden hemen babamın yanına gittim. Elini öptüm.
"Hoşgeldin babacığım."
"Hoş buldum oğlum. Senin Ankara'da olduğunu buraya gelince Zerrin'den öğrendik. Bize uğramadan döndün yani. İyi ki biz gelmişiz."
"Baba işlerim vardı. Vaktim olmadı."
Annemin önüne geldiğimde isteksizce elini uzattı.
"Hoş geldin anne."
"Pek hoş bulmadım ama neyse." Dedi.
Tekli koltuğa oturdum. Zerrin elinde tuttuğu çay bardağını önüme bırakıp:
"Hoş geldin." Dedi.
Kendiside karşımdaki tekli koltuğa oturdu.
Annem bana uzun uzun baktı.
"Neler oluyor Zafer! Torunumuzu özledik diye babanla gidip sürpriz yapalım dedik ama Zerrin'den duyduklarımla hâlâ şoktayım."
Zerrin'e tek kaşımı kaldırıp baktım. Daha biz konuşmadan annem ile babama nasıl anlatır?
Zerrin umursamaz tavrı ile bana baktı. Sonra anneme döndü.
"Aslında büyütülecek bir konu yok. Biz yetişkin insanlarız. Düşünüp karar verdik. Olmuyor. Yani biz Zafer ile yapamıyoruz. Bu nedenle boşanma davasını ben açtım. Ama ikimizin de kararı olduğu için bir hafta sonra duruşmamız olacak."
Annem:
"Tamam anladım, sizin kararınız peki ama bize ne zaman söylemeyi düşünüyordunuz? Herşeyden önemlisi Can ne olacak?"
"Can benimle ablamın yanına gelecek. Ablam yarın geliyor. Duruşma günü gelip tekrardan gideceğim. İzmit hem İstanbul'a hem de Ankara'ya yakın. Dilediğiniz zaman görürsünüz. Zafer Can'ı sizede getirir. Biz boşanıyoruz ama çocuğumuzdan boşanmıyoruz."
Zerrin'in anlattıklarını hayretler içerisinde dinledim. Kadın herşeyin planını yapmış. Bana sadece onaylamayı bırakmış.
Annem:
"Beni delirtme Zafer sende bir şey söylesene!" Diye bağırdı.
"Ben ne söyleyeyim anne, Zerrin her şeyi düşünmüş. Bana onaylamayı bırakmış."
Zerrin kalkıp mutfağa gitti.
Sessizliğini koruyan babama baktığımda, önündeki çay bardağına bakıyordu. Benden yana mıydı, değil miydi çözemedim. Aslında ben en çok onun tepkisini merak ediyorum.İKİ GÜN ÖNCE
AYSEL'İN BABASININ AĞZINDAN..
Odamda turlamaktan yoruldum. Masanın üzerinde duran telefonu alıp Selim'i aradım. Daha fazla duramazdım. Bu durumu Selim'inde bilmeye hakkı vardı. Aysel konuyu kapatmıştı. Ama ben kapatmayacaktım.
"Selim dostum nasılsın?"
"İyiyim Osman sağol. Sen nasılsın, sen beni arar mıydın?"
"Haklısın bu aralar işler yoğun. Bak ne diyeceğim, bu akşam işin yoksa kahve içelim mi?"
"Kahve bizi kesmez dostum. Biz en iyisi önce yemek yiyelim. Sonra karar veririz."
"Peki olur. Ben 17.00 de çıkıyorum. Gideceğimiz yerin adresini mesaj atarım."
"Görüşürüz dostum."
Telefon kapanınca koltuğa yaslandım. Bu işin yanlışı doğrusu yoktu. Tek bir isteğim vardı oda kızım üzülmemeliydi.Mekana girdiğimde Selim gelmişti.
Masaya ilerlerdim. Beni görünce ayağa kalktı. Kucaklaştıktan sonra:
"Dostum bu kadar çalışma. Damadını daha fazla zengin etmeye mi niyetlisin?"
Güldüm. Yerlerimize oturunca gelen garsona siparişlerimizi verdik.
Yüzüme dikkatle bakan Selim:
"Nasılsın Osman? Seni çok düşünceli gördüm. Bir sorun mu var?"
"Var gibi de işte ne bileyim seninle bu konuyu nasıl konuşurum onu da bilmiyorum."
"Dostum biz yıllardır tanışıyoruz. Bir derdin varda bana söylemiyorsan kızarım."
Yemekler geldiğinde ikimizde önümüze baktık. Yemeklerimiz bitene kadar ikimizde susmayı tercih ettik. Söze nasıl başlayacağımı zaten bilemiyordum.
"Bak Selim benim bu dünyada tek bir evladım var. Seninde tek oğlun. Böyle bir konuşmayı yapmak içinde geç kaldık belki ama yapacak bir şey yok. Nasıl desem ben uzun zamandır düşünüyordum ama konduramıyordum. Taki Aysel'in arkadaşının düğününe kadar. O gece anladım ki ben şüphelerimde haklıyım."
"Osman o gece ne oldu?"
"Senin oğlan benim kızı dansa kaldırdı. Senin gelin yoktu. Benim damat ise yurt dışına gitmişti. Buraya kadar bir sıkıntı yok. Ama dans boyunca birbirlerine bakıp konuştular. Birbirlerinin gözlerine öyle bir bakıyorlardı ki; sanki etraflarında onlardan başka kimse yokmuş gibiydiler. Müzik durunca senin oğlan birden düğünü terk etti. Gece boyunca da Aysel çok mutsuzdu. Hemde en sevdiği arkadaşının düğününde. Gece eve dönünce alıp karşıma konuştum. Meğer bunlar birbirlerine sevdalanmışlar. Hangi ara bu olmuş onu da bilmiyorum. Hadi diyelim böyle bir şey oldu neden söylemediler. Başkalarına "Evet" dediler."
Elleriyle yüzünü kapatan sonrada yüzünün rengi atan Selim:
"Osman sen neler diyorsun? Bu çocuklar neden böyle yaptılar. Baştan bilseydik izin verir miydik başkalarının aramıza girmesine. Şimdi ne yapacağız?"
"Bende bilmiyorum dostum. Aysel konuyu açmamak üzere kapattı. Ama ben kızımı tanıyorum. Sevgisini kalbine gömecek. Ve ben onun hayatı boyunca mutsuzluğunu izleyeceğim."
Selim elini alnına götürüp ovdu.
"Şimdi taşlar yerine oturdu. Zafer kalp krizini sizin düğün gecesi geçirdi. Sonra bir anda İstanbul'a gitmesi, demek bu yüzdenmiş. Peki şimdi ne yapacağız. Çocukta var. Biz nasıl bir işin içindeyiz dostum. Şimdi oturup çocuklarımızın mutluluk oyunları oynamalarını mı izleyeceğiz?"
"Bekleyeceğiz Selim, bekleyeceğiz. Bu konuda aramızda kalacak. Sakın eşine bile söyleme."
"Tamam Osman. Bekleyelim bakalım. Ama Zafer buna nasıl dayanır bilmiyorum. Arkadaşı bir kriz daha kaldıramaz, demişti."
Kahvelerimizi de içip kimseye belli etmemek adına tekrardan birbirimizi uyararak evlerimizin yolunu tuttuk.