Günnur ile düğün alışverişine başladık. Giydiği hiç bir gelinliği beğenmeyen benim çok bilmiş arkadaşım, nihayet özel tasarım olan incili bir gelinlik beğendi. Ayakkabılarını da alınca her şey tamamdı. Kınayı kendi aramızda birkaç arkadaşla onların evinde yapacaktık. Bu nedenle kına gecesi sade bir elbise giyecekmiş.
Yoğun ve yorgun geçen günün ardından kendimi eve zor attım. Yemekler hazır olduğu için Ahmet gelene kadar biraz uyusam iyi olurdu.Ahmet geldiğinde birlikte yemeğimizi yedik. Kahvelerimizi alıp tv önüne geçtik. Ahmet düşünceliydi. Bir sıkıntısı vardı ama ne? Bu duruma daha fazla dayanamazdım.
"Ahmet iyi misin?"
"Aslında değilim. Okulda yine bazı sıkıntılar var. Benim yurt dışına gitmem için, baskı yapıyorlar. Bu hafta sonu gideceğim. Ona göre son kararımı vereceğim. Günnur'un düğünün de olmayabilirim. Aşkım bunun için senden özür diliyorum."
"Özür dilemene gerek yok. Ama olumlu dönersen oraya mı gideceğiz?"
"Son kararımı dönünce vereceğim. Tabi ki senin fikrin de çok önemli."
"O zaman git bak bakalım, duruma göre karar veririz. Kendini bu kadar üzme."
"Anlayışlı karım benim." Diyerek beni kendine çekti. Başımın üzerine öpücükler bıraktı.KINA GECESİ...
Günnur, giydiği sade elbiseyle bile harika görünüyordu. Canım arkadaşım çok heyecanlıydı. Babası hala tam iyileşmemiş olsa da bu düğünün hemen yapılmasını o istemişti.
Kızlar toplandıktan sonra kına tepsisini mutfaktan salona getirdim. Odanın ortasında bulunan sandalyeye Günnur'u oturttuk. Başına örttüğümüz kırmızı örtüyle etrafında dönmeye başladık. Söylediğimiz şarkılarla hem ağladık. Hem de güldük. Elimdeki kına tepsisini yere bırakıp sağ avucunun içine kınayı sürdüm. Günnur böyle istemişti. Elini bağladıktan sonra başındaki örtüyü çıkardık. Hareketli çalan şarkılarla oynamaya başladık. Birden müziği kapatan Günnur:
"Of, bu kadar ritüel yeter. Elimi yıkayayım. Hadi birlikte Kızılay'a gidelim."
Bankadan arkadaşımız olan Derin:
"Kızım saat 23.00 oldu. Ne zaman gidip geleceğiz. 24.00 te eşlerimiz gelecek."
Günnur:
"Ay sizde çok korkaksınız. Ne olmuş yani iki dolanır geliriz. Hem ben gelinim. Benim dediğim olur."
Günnur bana baktığında gerçekten ciddi olduğunu anladım. Ahmet bir sorun çıkarmazdı ama gece gece sokaklarda ne işimiz vardı?
Günnur gitme komutu verince çaresiz ona uyduk.
Hep birlikte taksiye atlayıp Kızılay'a gittik. Bu saat olmasına rağmen cadde insanlarla doluydu. Üzerimizdeki elbiseler ile dolaşmakta zorlanıyorduk. Biz Günnur'un böyle bir çılgınlık yapacağını nereden bilebilirdik?
"Hadi kızlar şimdi işkembe çorbası içmeye gidiyoruz."
"Bu saatte ne çorbası? Bir de işkembe!" Diyen Günnur'un çocukluk arkadaşı Ayşe, Günnur'dan dirsek yiyerek nasibini aldı. Gelin olduğu için her dediğini yaptırıyordu.
Girdiğimiz çorbacı da hiç bayan yoktu. Bir masaya oturup garsonu bekledik. Garson gelince 6 adet çorba söyledik. Garson hepimizi süzüp geri gitti.
"Günnur senin yüzünden ne hallere düştük. Gece yarısı işkembe de nereden çıktı?" Dedim.
"Ben gelinim ne yapalım, beni dinlemelisiniz."
Çorbalar gelince birbirimize bakıp isteksizce içtik. İçimizden en istekli tabi ki de Günnur'du.
Çorbalar bitince hesapları ödedik. Tekrardan caddeye dönüp birkaç tur daha attık.
Saat 01.40 olmuştu. Artık sokaklar tenha olmaya başladı. Günnur'u zorla ikna edip tekrar taksiye bindik. Eve geldiğimizde Ahmet'in arabasını kapı önünde görmemle biraz çekindim. Ahmet arabada değildi. Demek ki eve girmişti. Şimdi ne diyecektik? Bizim taksiden indiğimizi gören adamlar biraz tuhaflaştılar. Arkadaşlarımızın eşleri eve girmemişler. Onlar arabada beklemeyi tercih etmişler. Eşlerini alan gitti. Herkesi gönderdikten sonra Günnur ve ben birbirimize bakıp kapıya doğru ilerledik.
Kapıyı açan Günnur ile içeri girdik. Ahmet ile Günnur'un babası salonda oturmuş sohbet ediyorlardı. Bizi görünce sustular. Ahmet ayağa kalktı.
"Bize müsade iyi geceler."
Bende Günnur'a döndüm.
"İyi geceler. Cumartesi erkenden gelirim. Biliyorsun ben yarın izinli değilim."
"Tamam. Herşey için teşekkürler." Birbirimize sarıldıktan sonra Ahmet'in peşinden gittim.