Eve geldiğimizde soğuktan morarmış olan ellerimi nefesimle ısıtmaya çalıştım. Annem ellerindeki poşetlerle odasına giderken:
"Aysel çay suyu koyar mısın?" Dedi.
Mutfağa doğru ilerlerken Zafer' e bakmadığım için kendimi tebrik ettim.2 AY SONRA
Yeşillenen doğayla birlikte baharın içime ferahlık verdiği bir gün daha başladı.
İşe başladığım günden bu yana Zafer ile karşılaşmalarımız azalmıştı. Kendime işe vererek kalbimdeki sevdayı yok saymaya çalışıyorum.
İş yerinin kapısından içeri girdiğimde her zaman olduğu girişte bulunan sekreterimize "Günaydın" diyerek odama doğru ilerledim.
Benim odam ikinci katta koridorun sonundaki sağdan ikinci kapı. Burayı kendi zevkime göre düzenleme yapmıştım.
Yine yoğun bir gün başladı. Bunu masamın üzerine bırakılan dosyalardan anladım. Ceketimi çıkarıp sandalyeme oturdum.
İşten çıkınca bugün aldığım maaşımla pastaneden büyük pasta aldım. Evin yolunu tuttuğumda baharın ılık rüzgarı yüzüme dokunuşlarını yapıyordu. Merdivenlerden çıkarken arkamdan gelen öksürme sesiyle başımı o yöne çevirdim. Ben kaderimden kaçtıkça o yakama hatta yeniden kalbime yapışıyordu.
" Merhaba Aysel. İşin hayırlı olsun. Artık görüşemiyoruz."
" Evet. Yoğun bir iş. Siz nasılsınız ? Sizin işler nasıl?"
"Aynı işte inşaatlara gidip duruyoruz."
"Anladım. Size iyi akşamlar. Zerrin ablaya selamlar."
Anahtarla kapıyı açıp içeri girdim. Kapıya sırtımı yaslayıp derin bir nefes aldım. Dinlediğim tüm şarkılarda, okuduğum tüm kitaplarda bu adamı arıyordum. Ondan uzaklaşmak için girdiğim iş bile buna engel olmuyordu. Başka bir çare bulmalıydım. Buradan taşınsak mı? Annem asla gitmezdi.
Annem:
"Hoşgeldin kızım."
"Hoş buldum annem."
Akşam yemeğini sessizce yerken annem birden aklına gelmiş bir şeyle kıkırdadı.
"Size söylemeyi unuttum. Bugün Zerrin iş dönüşü uğradı. Çok mutluydu. 3 haftalık hamileymiş."
Donup kalmak bence kesinlikle şuan benim yaptığımdı. Tüm sesler durmuş, sadece kalbimin atışlarını duyabiliyordum. Babamın sesi tiz olarak kulaklarıma doluyordu.
"Allah tamamına erdirsin." Diyordu.
Annem:
"Darısı bizim kızımızın başına inşallah." Dedi.
Evlendim de bir çocuk eksik kalmıştı. Ne demiştim mücadele edecektim. Sofradan kalkmadım. Kaşığı ağzıma götürürken şuan ne yediğimi bile unuttum. Kendimi toplayınca:
"Allah tamamına erdirsin." Diyebildim.
"Aysel aslında bizim seninle konuşmak isteğimiz bir konu var. Hazır böyle güzel şeylerden konuşuyoruz. Yan binada oturan Leyla Hanımın oğlu Ahmet var. Üniversitede öğretim üyesi. Annesi ikinizi çok yakıştırıyormuş. Bugün bize kahve içmeye geldi. Biraz bu konudan bahsetti. Ahmet' in de seni beğendiğini söyledi. Sana söylememi istedi. Ne dersin kızım?"
Artık daha fazla dayanacağımı sanmıyorum. Elimdeki kaşığı sertçe tabağa bırakıp:
" Ben evlenmek istemiyorum. Ben asla evlenmeyeceğim. "
Annem ve babamı şaşkın bakışlarla arkamda bırakarak odama geçtim.
Asi bir kız olmadım. Ne dediler ise hepsini yaptım. Ama bu çok fazla artık. Önce hamilelik haberi, sonra evlilik bu kadarı da fazla. Elime telefonu alıp Mustafa CECELİ şarkısını açtım. Son ses dinliyordum. "Islak İmza." Yukarıdan mı duyulur. Aşağıdan mı duyulur. Annemler mi rahatsız olur. Bu defa kendimi dinleyecektim.Sabah uyandığımda kahvaltı etmeden evden çıktım. Annemi bu konuda ikna etmek zor oldu. Patronumuz Ali Bey kısa boylu, hafif kilolu bıyıklı bir adamdı. Bütün çalışanlarını sever onların haklarını fazlasıyla verirdi. Bugün iyi değildim. İzin almalıydım. Çeşitli düşüncelerle kapısını çaldım.
"Efendim bu gün öğleden sonra için izin isteyecektim. Kendimi iyi hissetmiyorum."
"İçeri girebilirsin Aysel, öyle kapıdan izin istemek olmaz." Dedi gülümseyerek.
İçeri girip göstermiş olduğu koltuğa oturdum.
"İşe başlayalı iki ay oldu. Çalışma disiplininden çok memnunum. Ama sende bir durgunluk var. Anlatmak ister misin kızım? Biz burada bir aileyiz.
" Çok teşekkür ediyorum efendim. Bir sorunum yok. Bugün dinlensem bana iyi gelecek."
"Peki o zaman. Masana iki evrak gönderdim. Biri ingilizce. Onlara baktıktan sonra öğleni beklemene gerek yok. Çıkabilirsin."
"Teşekkür ediyorum. Kolay gelsin."
Odama geldiğimde masamdaki dosyaları inceledim. İşim bitince kendimi dışarı attım.
Liseye giderken arkadaşlarımla gittiğimiz çok sevdiğim kafeye doğru adımlarımı hızlandırdım. Bugün çok tenhaydı. Bizim zamanımızda her yerde öğrenci olurdu. Şimdi ise olgun kişilerin geldiğini masalarda oturanlardan anlıyordum. Her zaman oturduğum masaya oturup sütlü şekersiz kahvemi söyledim. Kahvemi yudumlarken camdan bahar yağmurunu izliyordum. Kafama düşünceler hücuma başlamıştı bile. Hayatımın dönüm noktasındaydım. Ya durup onların evli mutlu çocuklu hayatlarını izleyecektim. Yada hiç sevmediğim bir adamla bu evden gidecektim. Hangisine gücüm yetiyordu. Hangisinde başarılı olurdum. Düşüncelerimle savaşırken ismimi tanıdık bir sesten duymayı beklemiyordum.
"Aysel nasılsın? Buraya sen de mi geliyorsun?"
Bu adam o vazgeçemediğim yeşillerini her defasında gözlerime dikmek zorundamıydı. Ben ona cevap vermeyince tekrar sordu:
"Aysel iyi misin?"
" Çok iyiyim."
"Oturabilir miyim?"
"Buyrun."
Onu görünce dilim uyuşuyordu. Verdiğim kısa cevaplara bile şaşıyordum.
Garsonu çağırıp iki sütlü kahve dedi. Benim sütlü kahveyi sevdiğimi nereden biliyor ki?
"Bizde arkadaşlarla öğle yemeğinden sonra buraya geliriz. Buranın kahvesini çok seviyorum. Bugün hepsinin başka yerlerde işi çıktı. Ben tek geldim. İyi ki gelmişim. Seni gördüm. Sohbet ederiz."
'Evet ya' dedim içimden ne güzel sohbet ederiz şimdi seninle.
"Bende kendimi iyi hissetmedim. İzin aldım. Az sonra eve gideceğim."
"Bende buradan eve gideceğim. Zerrin bebek için alışverişe çıkacakmış. Ben erken dedim ama o çok heyecanlı."
Neden Zafer neden yapıyorsun bunu. Yaralarıma tuz basıyorsun. Kalbimde ki hançeri daha dibe batırıyorsun. Nasıl acı çektiğimi hiç mi görmedin? Ben nefes almaya çalıştıkça sen nefesimi kesiyorsun. Ben senin haberin olmadan bir aşkın temelini attım içimde. Kaçak bir bina gibi. Şimdi o bina yerle bir oldu. Kaçak hayatımın enkazı oldun. O enkazdan bile kurtulmama izin vermiyorsun. Git karınla, çocuğunla mutlu ol. Birde gelip benimle sevinçlerini paylaşma. Bu kadarı benim yüreğime ağır gelir.
"Aysel sen iyi değilsin. Hadi seni evine bırakayım."
"Ben kendim giderim. Benim kimseye ihtiyacım yok."
Ne diyeceğini beklemeden kahvelerin parasını kasaya bırakıp dışarıya çıktım. Çıkmadım aslında kaçtım. Ondan kaçtım. Kendimden kaçtım.
Yağan yağmurla birlikte gözyaşlarım süzülüyordu. Neyse ki gözyaşlarımı saklıyordu. Eve geldiğimde çok ıslanmıştım. Kapıyı açacak gücüm yoktu. Bu nedenle zili çaldım.
Annem kapıyı açtığı gibi bir feryad kopardı.
" Kızım sana ne oldu? Neden bu kadar ıslandın?"
"Biraz yürüdüm. İyiyim merak etme."
"Küçükken de ıslanınca hemen ateşin çıkardı. Hadi sen üstünü değiştir. Ben sana sıcak çorba getireyim.
Annem mutfağa giderken ben odama gittim. Üstümü değiştirip yatağıma yattım. Şimdi yanmıştım. Artık annem beni iyi etmek için mutfakta ne var ne yok odama getirirdi. İyi olduğumu hissettirmeliyim.
Annem elinde çorba ile geldi.
"Aç kızım ağzını."
"Anne ben içebilirim."
"Hayır. Ben içireceğim. Söyle bakalım neden bu kadar dağıldın?"
"Anneciğim yürümek istedim. Yağmur yağınca da ıslandım"
Allahım sen beni söylediğim yalanlardan affet. Anneme anlatamam.
Kapının zili çaldı. Annem boş çorba tabağıyla odamdan çıktı. Kapıdan gelen sesleri çok az duyabiliyordum.
Bu Zafer' in sesiydi.
"Neriman teyze, Aysel geldi mi? Ona kafede rastladım. Kötü görünüyordu."
"Geldi. Sorma oğlum çok ıslanmış. Şimdi yatıyor."
"Ben evdeyim. Zerrin ile alışverişten geldik. Bir ihtiyacınız olursa arayın."
"Sağol oğlum."
Annem kapıyı kapatınca içimde mühtiş bir rahatlama oluştu. İçeri gelecek sandım.
Akşam yemekte annem babama işaretle bir şey anlatıyordu.
Babam dayanamayarak:
"Kızım ne oldu sana? İş yerinde problem varsa çıkabilirsin. Sen bizim gözbebeğimizsin. Sen çalışmasanda benim sana bıraktığım miras sana bir ömür yeter."
"Baba iş yerinde bir sıkıntı yok. Aslında sıkıntı yok. Biraz yürüdüm. Yağmurda ıslandım. Annem abarttı o kadar yani.
"Eğer evlilik meselesine sıkıldıysan, biz senin istemediğin hiç bir şey yapmayız. Bunu unutma."
"Teşekkürler babacığım. Müsadenizle ben odama geçip dinleneceğim."
"Tamam kızım. Allah rahatlık versin."
İkisinide öperek odama gittim.
Yatağıma yattığımda annemle babamın benim için düşüncelerine ağladım. Onlarda haklıydılar. Beni bu evden mutlu bir gelin olarak göndermek istiyorlardı. Ben Zafer' i uzaktan severek nereye kadar gidebilirim. O evlenmiş, evliliğini çocukla taçlandırmıştı. Yani yolunu çizmişti. Artık benim de yolumu çizme vakti gelmişti. Başkada çarem yoktu.Sabah işe kararlı bir şekilde gittim. Yoğun bir işin ardından kararımı ailemle paylaşacağım için mutluydum. Kendimi bu kadar üzmeye hakkım yoktu. Bir de bana bu kadar emek vermiş ailemi de.
Kapıdan girdiğimde annem masaya tabakları taşıyordu.
"Kızım hoşgeldin. Maşallah çok neşelisin. Kaynağı ne sorabilir miyim?"
"Sürpriz. Akşam babamla birlikte öğrenirsin."
Annem:
"Hadi bakalım hayırlısı." Diyerek mutfağa gitti.
Yemekte biraz çekinerek konuşmaya başladım.
" Canlarım ben bir karar verdim. Ahmet ile görüşmeyi kabul ediyorum. Anne numaramı kendisine verebilirsin. Eğer anlaşabilirsek evlenirim."
İkisi de şaşkın bir şekilde baktılar.
"Böyle bakmaya devam ederseniz, vazgeçerim." Diyerek bir kahkaha attım.
Babam:
"Hadi hayırlısı bakalım." Dedi.
En çok mutlu olan annem gülümsemekle yetindi.Sabah işe mutlu gittim. İçimde anlam veremediğim bir rahatlama vardı.
Masamdaki dosyaları incelerken kapı çaldı.
Günnur büyük bir telaşla:
"Aysel hanım, Ali Bey çok sinirli. Geçen ay İzmir' e gönderdiğimiz malların karşılığı olan çekler ödenmemiş. Siz de biliyorsunuz, o şirket bizi ayakta tutan en önemli alımları yapıyordu. Ali Bey acil toplantı istedi."
Günnur bütün bölümlerin genel sekreteri. Her bölümdeki olayları incelerdi. Bazen odama gelip diğer bölümde olanları anlatırdı. İyi bir kadındı. Yaşlarımız neredeyse aynıydı.
" Gidelim o zaman."
Ali Bey'in odasına girdiğimizde tüm bölüm müdürleri buradaydı. O sevecen adam gitmiş, yerine sinirli bir adam gelmişti.
"Aysel olanları duydun mu? Bu çekler ödenmezse önümüzdeki günlerde sıkıntıya düşeceğimiz çok açık. Ekonominin durumu ortada. Bizde şirketi büyütmek için bankalardan kredi aldık. Onları ödeyemezsek küçülmeye gitmek zorundayız. Buda bir çok işçinin issiz kalması demektir."
Bu adam ne iyi bir adamdı. Şirketini değil çıkarılacak işçileri düşünüyordu.
" Ali Bey izin verirseniz, muhasebe müdürüyle dosyalara bakalım. Karşı şirketle görüşmeye geçelim. Size en kısa zamanda bir rapor sunarız."
"Tamam kızım. Sana sınırsız yetki. Bu işi hallet."
"Teşekkür ediyorum efendim."
Diyerek muhasebe müdürü Aslan Bey ile odadan ayrıldık. Aslan Bey dosyaları almak üzere kendi bölümüne gitti. Bende odama geçerek yapabileceklerimizin listesini çıkardım.
Yaptığımız görüşmelerden karşı şirketin tüm mal varlığına haciz konduğunu ve şirketin iflasını bildirdiğini öğrendim. Mallarımızın çoğunu bu şirkete veriyorduk. Fabrikadaki üretimden çıkan son malları da maliyet fiyatına başka firmalara pazarlamak üzere hepsine mail attım. Onları elden çıkarıp nakit oluşturmak gerekiyordu.
Yoğun günün ardından odamda kahvemi içerken, kapıyı tıklayarak Ali Bey'in gelmesini beklemiyordum. Ben ayağa kalkmaya çalıştığımda eliyle oturmamı işaret etti. Kendisi de masamın karşısındaki koltuğa oturdu.
"Bir çok telefon görüşmesi yaptığını ve olumlu sonuçlar aldığını Günnur' dan duydum. Bu konuda sana teşekkür etmek istedim."
"Ne demek efendim. Hem siz hep demiyor muydunuz biz bir aileyiz. Burası benim de ekmek kazandığım yer. Elimden ne geliyorsa yapmaya hazırım."
Ali Bey biraz mutlu, biraz düşünceli odamdan çıktı. Bende çantamı alıp şirketten çıktım.Hava o kadar güzeldi ki. Eve gittiğimde yemek yemeden odama gidip uyudum.
Sabah aynı yoğunlukla işe başladım. Malların çoğunu elimizden çıkarıp nakit elde etmiştik. Ama daha çok nakite ihtiyacımız vardı. Dosyalara bakarken telefonum çaldı. Tanımadığım bir numaraydı. Açma tuşuna basıp:
" Efendim." Dedim.
Karşıdaki ses:
"Aysel Hanım ben Ahmet. Annenizden telefon numaranızı aldım. Nasılsınız?"
"Memnun oldum. İyiyim siz nasılsınız?"
"Ben de iyiyim. Müsaitseniz iş çıkışı kahve içebilir miyiz? Hem tanışmış oluruz."
"Olur. Ben size az sonra her zaman gittiğim kafenin adresini mesaj atarım. Görüşmek üzere."
Karşıdan ses gelmeyince kapatma tuşuna bastım. Adresi mesajla gönderdim. Hiç tanımadığım bir adamla oturup konuşacaktım. O beni görmüş, ben görmemiştim. İçimde biraz heyecan, biraz korku vardı. Yani karmakarışıktım.BÖLÜM BİTTİ.SEVGİLER..