İşlerimi bitirip iş yerimden çıktım. Kafeye doğru ilerlerken kalbim değişik melodileri çalıyordu. Yüreğimdeki sevdadan kurtulmak için seçtiğim bu yol doğru mu? Bilmiyorum.
Kafeye girdiğimde en son masada cam kenarında takım elbiseli bir adam oturuyordu. Bu oydu. Derin bir nefes alıp masaya doğru ilerledim. Beni görünce ayağa kalktı.
"Merhaba hoşgeldiniz. Ben Ahmet." Dedi elini uzatarak.
Bende elimi uzatmış kısa bir temastan sonra elimi çekip sandalyeye oturdum.
"Merhaba ben de Aysel."
Konuşması, hareketleri, giyimi kibardı. Benden sonra oturması ayrı bir incelikti.
"Konuşmaya başlamadan önce kahvelerimizi söylesek nasıl olur?"
"Bence sıkıntı yok. Ben sütlü bir kahve alayım."
"Bende sütlü içerim ne güzel bir tesadüf. Şimdiden ortak bir yanımız oldu."
Gülümseyerek garsona siparişleri verdi. İkimizde sessizdik. Kahveler gelince bir yudum alıp konuşmaya başladı.
"Ben özel bir üniversitede öğretim görevlisiyim. Hiç evlenmedim. Okulu bitirip iş hayatına girinceye kadar gönül işlerine zaman ayıramadım. Şu anda oturduğum bir evim ve bir arabam var. Aldığım maaşla geçimimi sürdürmekteyim."
Heyecanlı olduğu her halinden belli oluyordu. Kahvesinden bir yudum alıp devam etti.
"Sizi uzaktan gördüm. İki veya üç defa. Annem evlenme konusunda ısrar edince o zaman beğendiğim o kız olsun. Dedim. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Birbirimize zamanla alışabilir miyiz?"
"Beni daha önce gördüğünüze göre hakkımda bilgi edinmişsinizdir. Ne diyelim hayırlısı olsun."
Kahveler bitince tekrar buluşmak için konuşup kafeden çıktık.Eve geldiğimde annem odada dolanıp duruyordu.
" Kızım nasıl geçti?"
" Hoş buldum anne sen nasılsın? Dedim. Tavır alarak.
Annem:
" Kızım merak ettim işte ne yapayım. Hadi söyle."
"Konuştuk işte. Yine buluşacağız. Olursa olur. Olmazsa olmaz. Kısmet yani."
"Sen beğendin mi onu söyle."
"Bayıldım. Rüyalarımın prensi." Gözlerimi kapatarak konuştum.
"Dalga geçme anneyle."
"Tamam tamam. İyi, hoş adam bakalım." Dedim.
Annem gülerek mutfağa gitti. Üstümü değiştirmek için odama gittiğimde kendimi yatağa bıraktım. Çok yorgunum çok.Yemekte annem ve babam gün içinde yaptıklarından bahsediyorlardı. Ben yemeğimi yerken onları dinledim. Bu akşam konuşmak içimden gelmiyordu.
Onlara 'İyi akşamlar' diyerek odama geçtim. Ne gündü. Aklıma Ahmet geldi. Ela gözlü kumral yakışıklıydı. Konuşmaları güven veriyordu. Birbirimizi zamanla daha yakından tanıyacaktık. Ya Zafer. Offff. Onu hemen geldiği gibi kovmalıyım kafamdan.
İş yerindeki yoğun çalışmaların ardından her akşam eve dönmeden Ahmet ile kahve içip sohbet ediyoruz. Gün içinde bana mesajlar atarak varlığını bana kabullendirme çabasında olduğunu görüyorum. Zafer ' e olan özlemim içimde çığ gibi büyürken kendimi Ahmet' in güvenli sözlerine bırakıyorum. Ona karşı hissettiklerim arkadaşlık, dostluktan ibaretti. Kendisi bunu bilmesede. Kalbimi ona veremezdim. O zaten doluydu. Sahibi bilmese bile.Son buluştuğumuzda nişanlanma kararı aldık. Böyle adı konmamış buluşmalar ona göre kesinlikle tersti.
Anneme söylediğimde çok sevinmişti.
Bu akşam Ahmet' in ailesi beni istemeye geliyordu. Evde büyük bir telaş vardı. Yakın akrabalar evimize gelmiş, yemekler yapılmıştı. Hava kararınca beklenen misafirler geldi.
Ahmet elindeki büyük çiçeği bana uzatırken gözlerinin içi gülüyordu. Çiçeği alıp bende ona gülümsedim. Annesi çikolatayı anneme uzatırken babalarımız çoktan içeriye geçmişlerdi.
Ahmet siyah takım beyaz gömlek gri metalik kravatıyla iyi görünüyordu. Aynı şıklık anne ve babasında da vardı. Bizimkilerde öyleydi. Ben de abartısız yaptığım makyaj, dizlerime kadar olan siyah elbisemle iyi görünüyordum. Saçlarımı dağınık bırakmıştım.
İsteme faslı bittikten sonra yemeklerimizi yedik. Nişanın onbeş gün sonra olmasına karar verildi.
"Biz Ahmet' le aile içinde olmasını istiyoruz. Çok kalabalığa gerek yok." Dedim.
İkimizinde annesi aynı anda "Olmaz" Dediler. İki ailenin de tek çocukları olduğumuz için nişan lüks bir düğün salonunda yapılmalıymış.
Ben ve Ahmet onları kırmamak adına "Peki." Dedik.
Nişan hazırlıkları başlamış, biz yapılanları akşam iş çıkışında öğreniyorduk. Ahmet ile düşüncelerimiz aynı olduğundan bizlere ne denilirse itiraz etmeden yapıyorduk.
Bu akşam iş çıkışı havanın güzelliğinden yararlanıp yürümek istedim. Sıcak bir günün ardından hafiften esen rüzgar ruhumu okşuyordu. Kendimi bir evcilik oyununda gibi hissediyordum. Roller biçilmiş, herkes rolünü hakkıyla oynuyordu. Düşüncelerimden sıyrılıp apartman kapısını anahtarımla açtım. İçeri girdiğimde; arkamdan gelmiş ve adımı seslenen Zafer' e dönmek zorunda kaldım.
"Aysel nasılsın? Uzun zamandır görüşemiyoruz. İş kadını olunca göremez olduk, evlenince temelli kaybolursun." Gülümseyerek konuştu.
Bu defa kafamı kaldırıp gözlerine baktım. En derinlerine. Sevdamdan utanmıyorum artık. Nişanlı olacak olmamda umrumda değildi. Ben istememiştim ki bu sevdayı. Yaradan koydu kalbime. O sevdirdi bu adamı. Belki kaçıyordum, arkama bile bakmadan ama seviyordum işte. Ölene dek sevecektim ben bu yeşil gözlü adamı.
"Bir yere kaybolduğum yok. Ben hep buradaydım. Burada da olmaya devam ediyorum. Peki siz nasılsınız?"
Aniden sorduğum bu soruyla Zafer'in gülüşü dudaklarında soldu.
"Şey ben. Şaka yapmak istemiştim. Neyse görüşürüz."
Kaçar gibi gitti yanımdan. Şimdi ben ne dedim ki? Sadece siz nasılsınız dedim. Daha öncede sorduğum çok basit bir soruydu sadece. Neyse ben önüme bakayım.
Kapıyı açtığımda anneme seslendim. Annem:
" Kızım yüzünün rengi atmış. Ne oldu?"
"Bir şeyim yok anne. Merdivenleri hızlı çıktım."