TPL / Bölüm 1: "Talihsiz Tanışma"

3.8K 54 6
                                    

ALICE SCARLET'IN AĞZINDAN;

Göz kapaklarımı kaldırmamla beraber beyaz tavanla karşılaşmam bir oldu. Koluma bağlı serumu görmemle bedenimi bir endişe duygusu sardı. Bana ne olmuştu? Olanları hatırlamaya çalışırken beyaz önlüklü bir adam düşüncelerimi bölerek konuşmaya başladı.

"Alice Scarlet?" Bana soran gözlerle bakıyordu.

Sorusuna hemen karşılık verdim. Neler olduğunu çabucak öğrenmek çabasındaydım. "Evet benim?"

Doktor konuşmaya devam etti. "Siz yolda yürürken yanlışlıkla bu beyfendi arabasıyla size çarptı. Fakat önemli birşeyiniz yok. Sadece bayıldınız. Ve kafanızı betona çarptınız. 5 dikiş atıldı. Önemli bir şeyiniz yok. Çarpma şiddeti de Tanrıya şükür fazla değilmiş zaten."

Doktorun işaret ettiği yöne baktığımda bana çarpan kişiyi de görmüş oldum. Sarı saçları, ela gözleri, kalp şeklinde dudakları, harika bir burnu, ve tişörtünden bile belli olan kasları vardı. Açıkçası.. Çekiciydi. İçi pişmanlık duygusuyla dolan açık kahverengi gözleriyle bana özür dilermiş gibi bakıyordu. Üzgün olduğu her yerden belli oluyordu. Bunları düşünürken doktor yine sözümü kesti;

"Tekrardan geçmiş olsun. Gün içinde sizi taburcu edeceğiz." dedi ve odadan çıkıp bizi yalnız bıraktı.

Henüz adını bilmediğim çocuk konuşmaya başladı. "Ben.." dedi fakat devam etmesine izin vermedim. "Ah, sorun değil. Merak etme, iyiyim." Dediklerime rağmen beni duymamış gibi cümlesini tekrardan kurmaya başladı. "Ben, özür dilerim. Sinirliydim, bir anlık dalgınlığıma geldi ve seni göremedim. Çok üzgünüm." Üzgün olmasını istemiyordum açıkçası. Hemen teselli etmeye çalıştım. "Hey, senin hatan değil. O anı her ne kadar tam olarak hatırlayamasam da eminim benim de suçum vardır, biraz sakarımdır da." dedim ve güven verici bir şekilde gülümsedim. Sanırım biraz içi rahatlamıştı. O da gülümsedi.

Fakat kafamda hala bir soru işareti vardı. Adı neydi?

Yerimde biraz doğruldum, dudaklarımı yalayıp saçımın birkaç telini kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra konuşmaya başladım. "Şey.. Adın neydi?" Soran gözlerle bakmaya başladım. "Justin.. Justin Bieber." dedi. Justin.. Güzel isim. "Bende Alice, Alice Scarlet. Tanıştığımıza memnun oldum, her ne kadar tanışma şeklimiz pek iyi olmasa da." Gülümsedim ve elimi sıkması için uzattım. "Bende tanıştığıma memnun oldum" diyerek elimi sıktı.

Adını öğrendikten sonra bir tutam rahatladım. Gerçekten merak ediyordum.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

JUSTIN'IN AĞZINDAN;

Açıkça söylemeliyim ki, çok güzel kızdı. Çekiciydi. Tanışma şeklimiz her ne kadar iyi olmasa da, tanıştığımıza gerçekten memnun olmuştum. Ona bakmaya başladım, gerçekten güzeldi.

Telefonumun çalmasıyla düşüncelerim bölündü. Telefonumun ekranına baktığımda "Jack" yazısını gördüm. Ah, hadi ama şimdi olmaz Jack. Açmak istemememe rağmen telefonun kilidini parmağımla açtıktan sonra kulağıma götürdüm. "Ne istiyorsun Jack?" dedim ve boşta kalan diğer elimi cebime sokarak onu dinlemeye başladım.

"Adamım, hemen buraya gelmen gerek." sesindeki endişe fark edilebilirdi. Tam ne olduğunu soracakken hala hasta odasında olduğumu, ve Alice'in bana soran gözlerle baktığını fark etmemle beraber Alice'e "1 dakika" işareti yapıp odadan çıktım.

"Noldu?" diye sordum merakla. "John vuruldu!" dediği an tüylerim ürperdi. Sinir katsayılarımın arttığını, kaslarımın gerildiğini hissedebiliyordum. "N-nasıl?" diye sordum sesimin titremesine engel olamayarak. Tabi bu ses titremesi şuan acayip öfkeli olmamdan kaynaklanıyordu.

Jack açıklamaya başladı. "Dediğin gibi Brian'ın deposunu patlatmak için gitmiştik fakat tuzağa düştük. Ava giderken avlandık yani. Şuan John'un durumu ağır. Hastaneye de götüremiyoruz, polislere hesap verecek halde değiliz. O yüzden senin şu doktoru hemen buraya yolla!" diye aceleyle konuştu.

"Tamam hemen yolluyorum." Rehberden Doktor Michael'ı aramaya başladım. Bulduğumda hemen ara butonuna tıkladım. Karşı taraf telefonu açınca alo demesine fırsat vermeden konuyu özetledim.

Michael bu tür durumlar için bize yardım eden doktordu. İşin içine polisleri karıştırmamak için hastaneye gitmiyorduk bu tür olaylarda. Ha bu arada söylemeyi unuttum; biz bir çeteyiz. Uyuşturucu falan değil, yanlış anlaşılmasın. Düşmanlarımız var ve onları alt ediyoruz sadece. Gayet de başarılıyız. Bugüne kadar sadece 1-2 kere polise yakalandığımızı ve ondan da kolayca sıyrıldığımızı hatırlıyorum. Herneyse.

"Fakat Bay Bieber, şuan uygun değili--" sözünü kestim. "Eğer boynunla vücudunun ayrı yerlerde olmasını istemiyorsan çabuk bizim mekana gel!" dişlerimin arasından tısladım.

"T-tamam sakin olun hemen g-geliyorum." titrek sesiyle konuştu. Benden korkuyordu. Aslında birçok kişi benden korkuyordu. Ve.. Bu gerçekten hoşuma gidiyordu.

İstediğimi elde etmenin verdiği rahatlıkla sırıttım. "Aferin." dedikten sonra telefonu kapattım. Ve tekrar odaya girdim.

Alice yattığı yataktan kalkmaya çalışıyordu. Hemen engel olmaya çalışarak "Hey, napıyorsun?" diye sordum. Yanına gittim ve kalkmasını önledim. Fakat beni itti. Bu beni sinirlendirmişti, kimse beni itemezdi, ters davranamazdı, davrananlara da ne yapacağımı iyi biliyordum. Fakat sinirimi görmezden gelmeye çalışarak tekrar engel olmaya çalıştım. Çok inatçıydı, hala ayağa kalkmaya çalışıyordu. Ben hala engel olmaya çalışırken "Yeter, bırak beni! Çıkmak istiyorum artık burdan, sıkıldım, bir şeyim yok ayrıca, bırak." diyerek bağırdı.

Sinirlerim iyice gerilmeye başladığında "Bana bak seni küçük sürtük, bir hata yaptım ve telafi etmeye çalışıyorum. Şimdi o kıçını yatağa iyice yay ve dinlenmene bak, yoksa fena olacak." diyerek sert bir tepki gösterdim.

Bana şaşkın gözlerle baktı. Bu yönümü bilmiyordu. Hatta hiçbir yönümü bilmiyordu.

Ne yapacağını şaşırdı ve en sonunda yatağa geri yatmaya karar verdi. Gözlerinin dolduğunu fark ettiğimde kendime lanet ettim. "Kıza zaten zarar verdin, şuan onun bu halde olmasının sebebi sensin ve şu yaptığına bak. Göt beyinli." iç sesim bana bu şekilde söverken gerçek hayata dönüp Alice'e yaklaştım. Yanına oturdum. Kafasını benim olmadığım yere çevirdi. Çenesinden tutup yüzünü bana doğru döndürdüm. Gözleri gerçekten çok güzeldi. Saçları dalgalı, hoştu. Dudakları çekiciyd-- HEY NE OLUYOR BANA? Aşık olmam mümkün değil. Ashley'den sonra kimseye aşık olacağıma inanmamıştım. Ayrıca bu sürtük her ne kadar güzel olsa da inatçı ve sinir bozucuydu.

Gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladım. "Seni üzmek istememiştim. Sadece.. Bir hata yaptım ve telafi etmeye çalışıyorum. Buna izin ver, olur mu?" Üzgün bir bakış attım. Başını aşağı yukarı salladı ve "Anladım" diye mırıldandı. Sesi titremişti.

Birden aklıma John ve gitmem gerektiği geldi. Onu yalnız bırakmak istemiyordum fakat zorundaydım.

"Benim gitmem gerek. Yarın tekrar gelirim." dedim ve ayağa kalktım. "Gelmesen de olur." demesiyle yine sinirlenmeye başladım. Bu oro*pu fazla olmaya başlamıştı. Suratına iyice yaklaştım ve "Eğer bir kere daha beni terslemeye kalkarsan, seni öldürmekten kesinlikle çekinmem bebeğim" diyerek korkmasını sağladım.

Korktuğu gözlerinden açıkça anlaşılıyordu. Tekrardan istediğimi almanın verdiği huzurla sırıttım. Sesini çıkartmadı ve "Güle güle" demekle yetindi.

Odadan çıkıp hastane işlemlerini hallettim. Siyah Lamborghinime bindikten sonra evin yolunu tuttum.

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

İLK BÖLÜM BUYDU. BAYA UĞRAŞTIM YAZMAK İÇİN. DESTEKLERİNİZİ BEKLİYORUM. UMARIM BEĞENİRSİNİZ :) (TANITIM MULTIMEDIA'DA, İZLERSENİZ SEVİRİM) <3

The Passionate LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin