ASHLEY'NİN AĞZINDAN:
"Aradığım kişi derken?" Sorarcasına karşı tarafa kelimelerimi yönlendirdim.
"Ben Leonard Drake. Belki adımı duymuşsunuzdur." Söyledikleri karşısında şaşkınlık dalgası beynimi ezip geçti. Doğru mu duymuştum? Konuştuğum kişi Leonard Drake miydi?
"Sen.." diye fısıldadım anlamsızca.
"Herneyse konuya direkt giriş yapalım, birilerinden yardım alacağım ve--" sözünü kestim. "Bu ben olmayacağım."
Şuan Justin'in evinin alevler almasına sebep olan adamla konuşuyordum ve benden yardım istiyordu, ne cüretle? Kelimelerin beynimden dudaklarıma hücum etmesine izin verdim. "Sana yardım edeceğimi mi sandın cidden?" Alayla güldüm. "Üzgünüm yanlış kişi."
Tam telefonu kapatacaktım ki "Dur," dedi. "Ne var?" dedim ve beni görmemesine rağmen gözlerimi devirdim.
"Bu işten ikimiz de kârlı çıkacağız desem?" Muzip ses tonu sanki ben her zaman istediğimi alırım ifadesini anlatır gibiydi.
Ama yine de dikkatimi çekebilmişti. "Nasıl bir kârmış bu?"
"Bunları yüz yüze konuşmamız lazım. Ne dersin?"
"Pekala," dedikten sonra bulunduğum alışveriş merkezinin en alt katındaki kafenin adını ona verdim ve telefonu kapattım. Aklımdan ne gibi bir kâr olabileceği geçiyordu.
Bu adam Justin'in evini yakan ve ailesini öldürüp Justin'i mutsuzluğa hapseden adamdı. Eğer şuan kafasında benimle gerçekleştirmeyi düşündüğü planlar Justin'i üzmeye yönelikse onu kesinlikle onaylamayacaktım. O zaten belli etmese de mutsuz bir insandı. Yangın gününü hala saniyesi saniyesine hatırladığına adım gibi emindim. Ve büyük ihtimal o evden bir can kurtarmadan çıktığı için kendini suçluluk duygusuna hapsetmişti.
O yangından sonra en büyük destekçisi ben olmuştum. Ona her zaman destek olmuştum ve teselli etmiştim. Kendine gelmesini az da olsa sağlamıştım. O yerdeyken ellerimi uzatıp onu güç de olsa kaldırmıştım. Ama dizlerinin üstüne her an tekrar düşebilecek kadar etkisindeydi olayın. Justin darmadağındı. Üzüntü zamanla nefrete, öfkeye büründü. Bu onu korkunç biri haline getirse de alışmaya çalışıp onu sevmeye devam etmiştim. Evet biz o yangından sadece birkaç hafta önce sevgili olmuştuk.
Yangın sonrası ben de şok olmuştum ve Justin kadar olmasa da ben de acayip üzülmüştüm. Onun ailesiyle tanışmıştım ve aralarından en çok kız kardeşi Amy'i sevmiştim. Gerçi hepsi çok sıcakkanlıydı ama Amy'le bazen oturup konuştuğum bile oluyordu henüz 7 yaşında olmasına rağmen. Erkek kardeşi Max dünya tatlısı bir çocuktu. Sarı saçları ve yeşil gözleriyle Justin'in can yakan simasını andırıyordu. Justin'in küçüklüğünü görüyordum onda. Ve Max henüz 4 yaşındaydı. Daha önünde bir sürü yaşayacağı dolu dolu senesi varken bu dünyadan habersizce bir veda bile edemeden gitmişti.
Justin annesinin adı Karen'dı. Onu çok severdim. O da beni severdi. 43 yaşındaydı.
Babasının ismi ise Henry'di. Genelde beni akşam yemeklerine çağırır ve hep güler yüzle karşılardı. O ise 44 yaşındaydı.
Justin sadece ucu küçük bir alev almış kibrit uğruna ailesini kaybetmişti. Yalnızlık onu içine çekmişti. Ama ben daima yanında oldum. Fakat yolunda gitmeyen şeyler olmuştu. Ben başka biriyle tanışmıştım ve salak gibi ondan azıcık da olsa hoşlandığımı düşünmüştüm.
Aklımca Justin'i kandırıyordum ama meğersem kandırdığım tek kişi kendimmişim. Justin beni onunla basmıştı. O surat ifadesini hiç unutmam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Passionate Love
RomanceBirbirinden çok farklı iki genç birbirine aşık mı olacak? İmkansız Aşk yoktur. Yeter ki aşkınızın gücüne inanın. Onların aşkı aradaki tüm engelleri kaldıracak kadar güçlü.. TANITIM: https://www.youtube.com/watch?v=eckw3AsruCE