JUSTIN'İN AĞZINDAN:
"Çünkü, seni seviyorum.."
O an, kalbimdeki tüm buzların eridiğini, beynimde "Seni Seviyorum" kelimelerinin yankılandığını, beni sevdiğini bilmenin verdiği rahatlığı, mutluluğu hissettim.
Beni sevdiğini söylemesinin beni bu kadar heyecanlandırmasının ve mutlu etmesinin tek bir açıklaması vardı, ben de ona aşıktım.
Bu gerçek mi yoksa rüya mı diye öğrenmek için kolumu çimdikledim. Ve evet, gerçekmiş.
"Justin napıyors--" Sözünü bitirmesine izin vermedim, dudaklarına yapıştım.
Deli gibi öptüm, sömürdüm diyebilirim.
Dilimi ağzının içine sokmak için izin aldığımda memnuniyetle dudaklarını araladı. İnlemeye ve saç diplerimi çekiştirmeye başladı.
Şuan onu resmen yatağımda istiyordum. Onu kucağıma aldım ve yatağıma götürdüm. Hala öpüşüyorduk.
Yatağa yatırdım. İki tarafına ellerimi koydum ve üstüne fazla yüklenmeden öpmeye devam ettim.
Dudaklarından boynuna indim.
İnlemesi bana daha da zevk veriyordu.
Tişörtünü çıkarmak için harekete geçmiştim ki beni durdurdu.
"Justin." Bana baktı.
Ona baktım.
"Şey.. Ben.. Bakireyim de." Kızardığını görebiliyordum. Gözlerini kaçırdı.
"Hey, bu harika bir şey bebeğim. Düşün, ilk benim olacaksın. Ve sonsuza kadar." Hafif güldüm.
"Ama bunun için fazla yeni değil miyiz?" Parmaklarıyla oynamaya başladı.
"Ah, tamam, tabi, anladım. Sorun değil. Daha çok vaktimiz var nasıl olsa, değil mi?" Seksi göz kırpmamı yolladım.
"Sanırım öyle." Şirin bir şekilde kıkırdadı.
Bu halini çok seviyordum. Dudaklarına küçük bir öpücük kondurduktan sonra yanına uzandım.
Bana doğru döndü. Ben de ona doğru döndüm. Kafamı kaldırdım ve elimin üzerine yasladım.
Onu izlemeye başladım. O ise tişörtümün üzerine kavrayamadığım şekiller çiziyordu.
Ona dikkatle baktım. Suratında hala birkaç yara olmasına rağmen güzelliğini koruyabilmiş olması sanırım Miranda Kerr'e bile verilmemiş bir yetenekti.
Harika bir kızdı. Güzeldi, tatlıydı, sexydi, düşünceli ve sıcakkanlıydı. Ayrıca çok ateşli öpüşüyordu.
Ah, tamam tamam, sustum.
Bana bakmadan, tişörtüme şekiller çizmeye devam ederken sordu. "Justin?"
"Mhm?"
"Peki sen.."
"Ben?"
"Sen yani, beni seviyor musun?" Bana baktı, dudaklarını ısırdı.
Düşünmüş gibi yaptım. Sonra kafamı 'hayır' anlamında salladım.
Yüzü asıldı ve gözleri dolmaya başladı. Kendime küfür ettim.
"Hey, hey, sadece şaka yapıyordum." Çenesinden tutup bana bakmasını sağladım.
"Gerçekten beni seviyor musun yani?" Gözlerindeki o masum ışığı görebiliyordum.
"Tabii ki seviyorum bebeğim." Dudağına küçük bir öpücük kondurduktan sonra ona daha da yaklaşıp elimi beline koydum.
O da bana daha da yaklaştı ve başını göğsüme gömdü. "Şuan çok huzurluyum biliyor musun Justin?"
"Ben de bebeği--" O sırada kapı birden açıldı. John'du.
Bizi görünce şaşırdı. Sonra kendine gelip bize bakmamaya çalışarak konuşmaya başladı. "Justin, ziyaretçin var, aşağıda kapıda bekliyor. İçeri almadık." Suratı donmuş gibiydi. Bir şey olmuştu.
Ayağa kalktım. Ardından Alice de kalktı. Elini tuttum. Utangaç bir şekilde ellerimize baktıktan sonra yürümeye başladı.
John'a sorar gözlerle baktım. Gözlerini benden kaçırdı. İlerlemeye başladım.
Aşağıya indiğimizde kapıda bir kız vardı. Mini bir elbise ve altına siyah topuklu ayakkabı giymişti. Yüzü boya kutusundan farksızdı. Gözlük takmıştı.
Kıza doğru yaklaştım. Ah, hadi ama, gerçekten kimdi bu?
"Beni tanıdın mı Bieber?" Gözlüklerini indirdi.
Siktir.
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
14. BÖLÜÜÜÜM SİZİNLEEE. KISA OLDU ÖZÜR DİLERİM. SİZİ SEVİYORUM. İYİ OKUMALAR! :) (Bu bölümü 'IlaydaDoan8' adlı okuyucuma armağan ediyorum)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Passionate Love
RomantizmBirbirinden çok farklı iki genç birbirine aşık mı olacak? İmkansız Aşk yoktur. Yeter ki aşkınızın gücüne inanın. Onların aşkı aradaki tüm engelleri kaldıracak kadar güçlü.. TANITIM: https://www.youtube.com/watch?v=eckw3AsruCE