ALICE'İN AĞZINDAN:
Bir dakika, telefondaki adam az önce bana Leonard Drake olduğunu mu söyledi?
Dediklerini yapıp yerimden kalktım. Justin bir şey anlamasın diye ona arayanın Katie olduğunu söyledim.
Mutfağa geçtim. "Çok zamanım yok, ne istiyorsunuz?"
"Justin'i seviyorsun, öyle değil mi?"
"Bu sizi ilgilendirecek bir konu değil, dediğim gibi zamanım yok. Çabuk ne söyleyecekseniz söyleyin."
"Justin en çok ne yapsam acı çeker sence?"
Kaşlarımı çattım. Bu adam ciddi miydi?
"Justin çekebileceği tüm acıları çoktan çekti zaten, o yüzden şuan Justin'e yapabileceğin hiçbir şey yok."
"Ah, öyle mi dersin?"
Bir şey söylememe izin vermeden devam etti. "O zaman izle de gör güzelim, izle de gör."
Dişlerimi sıktım. "Göreceğiz," dedim ve telefonu kapattım.
Bu konuşmayı Justin'e anlatmalı mıydım? Anlatırsam delirirdi, o yüzden en iyisi anlatmamak.
Bir dakika iyice nefes alıp verdim ve surat ifademi normal tutmaya çalıştım, tabi mümkün olabildiği kadar.
Telefonu cebime koydum ve içeri geçtim.
Justin beni gördüğünde "Bir sorun yok, değil mi?" diye sordu.
"Hayır, yok." Gülümsemeye çalıştım, umarım işe yaramıştır.
Justin kaşlarını çattı. Demek ki işe yaramadı. "Emin misin?"
"Ah, evet. Sadece kavgamız hakkında özür dilemek istemiş, başka bir şey yok." Büyük bir çaba sarf edip güzel bir gülümsemeyi gözler önüne sermeyi başarabildim. Yani sanırım.
"Peki," dedi ve gülümseyip beni kendine çekti. Saçlarıma dudaklarını bastırdı.
Ama ben hala gergindim. O adam Justin'den ne istiyordu? O adam kimdi? Açıkçası kim olduğunu ve Justin'le aralarında nasıl bir bağlantı olduğunu merak ediyordum. Ama sormaya da korkuyordum. Belki de seni ilgilendirmez deyip kestirip atardı. Şaşırmazdım.
Ya da.. Anlatır mıydı? Ah, bundan emin olamam. O yüzden en iyisi susmak ve o adamın bir daha beni rahatsız etmemesini dilemek.
Akşam olmuştu ve sanırım artık eve gitmem gerekiyordu. Çocuklarla iyi vakit geçirmiştim.
Ayağa kalktım. "Ben artık kalkayım." Tam çantamı alacaktım ki Edward çantamı kaptı ve arkasına sakladı.
"Hayır, olmaz. Akşam yemeği yiyeceğiz."
"Ama--"
"Aması yok Alice. Yemek yiyelim, sonra gidersin."
"Ah, peki. Katie'ye haber vereyim o zaman." Cebime sıkıştırdığım telefonu aldım ve Katie'ye akşam yemeğe kalacağımı söyledim.
Cevap vermedi. Omuz silktim ve telefonumu geri cebime koydum.
Ellerimi belime koydum. "Pekala, ne yiyeceğiz?"
Jack ayağa kalktı ve sanki dünyanın en güzel şeyini görmüş gibi gözlerini açabildiği kadar açtı. "Pizza söyleyelim mi?"
Bu haline hepimiz güldük. Ben de ayağa kalktım ve olduğum yerde hafifçe zıplayıp ellerimi çırptım. "Bana uyar."
Justin bana bakıp gülümsedi. O an kalbimde bir kıpırdanma gerçekleşti, hissettim. Bu gülümseme bir çok şeyi anlatmıştı bana az önce. İçimin ısındığını ve birden bütün bedenimin mutluluk tarafından kaplandığını hissettim. Gülümsemesini seviyorum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Passionate Love
RomanceBirbirinden çok farklı iki genç birbirine aşık mı olacak? İmkansız Aşk yoktur. Yeter ki aşkınızın gücüne inanın. Onların aşkı aradaki tüm engelleri kaldıracak kadar güçlü.. TANITIM: https://www.youtube.com/watch?v=eckw3AsruCE