"Öldü."
Ölüm. Düşüncelerinin çok uzağında ama her daim bir adım ötende. Feleğin sana verdiği en mutlak gerçek. Eninde sonunda herkesi bulabilecek güç. Leylin parlak ışığını söndüren, şemsin güzel yüzünü karartan. Usul usul yanına sokulan, hiç beklemediğin bir anda karşına çıkan ölümde ne hissedersin? Hissetmezsin. Bir şeyler hissetsen delirirsin acıdan. İnanmazsın, ölmedi dersin. İçinden terennümler yükselir sürekli. Sayıklarsın 'Hayır, ölmedi. Gittiğimde hala orada olacak.' Ama değildir. Ölümün sıcaklığıyla dolan bir yere gittiğinde hiçbir şey aynı değildir. Ağaçlar yapraklarını dökmüştür, kuşlar yuvalarını bozmuştur. Ölümün düştüğü evin ortasında yanan alev, kerpiçleri kül etmiş o evi ve içindekileri yakmıştır. Ölüm dolu sokakta yürüdüğün kaldırımların arasından çimenler fırlamayı bırakmış, köşede ki bakkal 'Cenaze dolayısıyla kapalıyız.' Deyip acısına gömülmüştür. Ölümün varlığı her şeyi yok etmiş, geriye depremden arta kalan bir enkaz bırakmıştır.
"Lara?" titreyen bedenimi irken bir ses. Şu anda ne haldeydim?
"Lara titriyorsun." Titriyor muydum? Oysa ki ben öylece kitlendiğimi sanıyordum. İçimde biriken acı feveran ettiğinde hala öylece duruyordum.
"Lara kendine gel!" sağ yanağımda patlayan acı bir tokat yüzümün sol tarafıma çevrilip saçlarımın etrafıma hızla savurdu. Yüzümü bile buruşturmadan tepki verdiğim bu acı tokada karşı gözlerimi diktiğim yerden sonunda ayırabildim. Kafamı kaldırıp bakışlarımı bana tokat atan Sare'ye çevirdiğimde gözlerinin korku ve endişeyle beni süzdüğünü hissettim. Sare neler olduğunu anlamamış bir şekilde bana bakarken arkasında bekleyen arkadaşlarıma çevirdim gözlerimi. Asaf endişeyle bana bakıyordu ve diğerleri henüz yeni uyanmış olan Arsu'yla ilgileniyordu.
"Ne oldu?" diye sordu Asaf endişeli bakışlarının aksine sakin çıkan sesiyle. Gözlerimi ondan ayırmadığımda girdiğim şoktan sonunda çıkabildiğimi hissettim. Yanmaya başlayan yanağım kendini belli ettiğinde Sare'nin bana sert bir şekilde vurduğunu o an idrak edebilmiştim. Gözlerim terk edilen bir evin içi kadar boş baktığında konuşmaya çalıştım.
"Arsu..." dedim sessiz ve çatlayan sesimle. Herkesin dikkati bana yoğunlaştığında yerde sırt üstü uzanan Arsu'nun gökyüzüne diktiği bakışları gözlerime takıldı.
"Arsu nefes alamıyordu. Ona ilk yardım yaptım ve nefes almasını sağladım. Nefes almaya başladıktan sonra aniden uyandı ve bir şeyler sayıklamaya başladı." Herkes pür dikkat beni dinlerken Sarp çatılan kaşlarının ardındaki gözlerini bana dikti.
"Ne gibi şeyler?" diye sordu şüphelenmeye başladığını belli eden sesiyle.
"Kemal abi, galiba öldü." İfadesiz çıkan sesim diğerlerinin gözlerinde parladı. Herkes derin bir şaşkınlık içinde kalmaya başladığında meraklı bakışların üzerimde yoğunlaştığını hissedebiliyordum. Açıkçası şu an kimsenin gözlerine bakamıyordum. İçinde bulunduğum durumu, Arsu'nun sayıkladığı cümleleri henüz idrak edebilmiş değildim.
Arsu kurduğum cümlenin ardından ellerini gözlerine götürdü. Deminden beri tepkisizlik içinde yatan bedeni patladığında gözyaşlarını kimsenin görmesini istemediği için gizlemeye çalışıyordu. Sessiz hıçkırıklarının arasında ağlamaya başlarken bedeni sarsılıyordu.
"Çok acıyor." Dedi hıçkırıklarından duyulmayan sesiyle. Hala Arsu'nun yanında oturuyordum ve şu an onu nasıl teselli edeceğimi bilmiyordum. Kimse şu an ne yapması gerektiğini bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP RUHLAR SİLSİLESİ (Düzenleniyor)
Mystery / ThrillerSekiz kişi, bir helikopter kazası. Denizin ortasında ıssız bir ada, adanın ortasında hafızasını kaybetmiş kayıp ruhlar ve siyah dumanları etrafı kaplamış kocaman helikopter enkazı. Yedi kişinin özenle denizin kenarına dizilmiş bedenleri ve üstünde d...