<< 4 Gün Sonra >>
Puslu saatin melodili tik tak sesi geçip gittiğinde geride bıraktığım on dört dünün ardından, kulaklarımın dinlemeye alıştığı dalga sesleriyle beraber denizin yakıcı tuzlu suyundan bir avuç alıp yüzüme sertçe çarptım. Kuşların cıvıltılı şarkısı, şefkatli rüzgarın sözsüz notası, sıcak ve yumuşak kumsalın ayaklarıma verdiği his. Evet, günlerdir bunlarla yaşıyorum. Bu adada hayatımda farklı giden hiçbir şey olmadan öylece sonumun ne olacağını bekleyerek yaşıyorum. Ne iyiyim, ne kötü, ne mutluyum, ne mutsuz, ne umutluyum, ne umutsuz. Öylece yaşayıp gidiyorum. Geçip giden zamanın, bu yaşadıklarımı anılarımdan silmesini istiyorum.
Kafamın içinde dönen düşüncelerden boğulmuştum. Sürekli susmayan iç sesim yine susmayarak bana ihanet ediyordu. Bize bu oyunu oynayanın kim olduğu hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. En yakın arkadaşımdan, lise de beni döven tarih hocamdan, hastanenin başhekiminden hatta ve hatta kapıcımızdan bile şüphelenmiştim. Ama ne kadar düşünürsem düşüneyim şüphelerim hiçbir zaman doğru çıkmıyordu. Tanımadığım birisindense tanıdığım bir kişinin bana bunu yapmış olmasını dilerdim. Çünkü tanıdığım biri olursa kesinlikle bunu yapmak için bir sebebi olacaktı. Peki ya tanımadığım biri? Hiçbir sebebi olmadan burada aylar geçirmek istemiyordum.
Arsu ve Kemal abiye olanların üzerinden yaklaşık dört gün geçmişti. Arsu'nun yaraları henüz iyileşmemişti ama onu Kemal abinin ölmediğine inandırdıktan sonra psikolojik olarak daha iyi durumda olduğunu söyleyebilirdim. Fakat yine de o eski Arsu'dan eser yoktu. Hiç konuşmuyor, yemesi gerekenden daha az yiyor, uyuması gerekenden daha çok uyuyordu. Yaşadığı şeyler hiç kolay değildi.
"Of!"
Karşı ki dağları önünde diz çöktürebilecek derecede çekilen bu of Beria'dan başkasına ait değildi. Aldığımız sabah öğününün ardından etrafı topladığımızda, erkekler çadırların yanında oturmuş biz kızlarsa çadırın içine girmiş sohbet ediyorduk. Bu adaya geldiğimizden beri yerde ki kumda oturmaktan tabiri caizse kıçımız uyuşmuştu. Agah bunu fark ettikten sonra el becerisi sayesinde bize oturabileceğimiz rahat yerler yapmıştı ve bu işte gerçekten başarılıydı
"Ne oldu?" Beria'nın az önce sıkıntıdan çektiği of kelimesine karşılık gözlerimin kenarları kırışana kadar gülerken ona yönelttim bu soruyu. Küçük çadırda rahatsız bir pozisyonda dördümüz oturuyorduk ama şu anda kendimi huzurlu hissediyordum. Beria büyük mavi gözlerini bana çevirdiğinde at kuyruğu yaptığı sarı saçlarını çözüp tokasını kenara koydu.
"Bu adada canım çok sıkılıyor." Dedi suratını düşürerek. Şu anda oyuncağı elinden alınmış küçük bir çocuğa benziyordu. Onun bu hallerine gülümsemeden edemiyordum.
"Haklısın ya." Dedi Sare Beria'ya baktığında. "Tatil için bu adayı değil Maldivler'i seçmeliydik." Sare'nin alayla kurduğu cümlesine karşın hafif bir kahkaha attım. Bugün gerçekten de gülmek istiyordum. Beria Sare'nin şakasına aldırmazken ona göz devirdi.
"Onu mu demek istiyorum?" diye hayıflandı. "Günün kim bilir kaç saatini böylece oturarak geçiriyoruz. Oturmaktan kıçım düzleşti." Şikayet ettiği durumda haklıydı. Evet bu adaya hapsedilmiştik, eğlenceli şeyler yapamıyorduk ama gün boyu böylece oturup düşünmekte saçmaydı. Beria'nın yaptığı mantıklı tespit hepimizi sessizliğe gömdüğünde dışarıdan gelen yüksek ses bu sessizliği bozdu.
"Oyun oynayalım." Sarp'ı göremesem de hevesle çıkan sesinin çadırı doldurmasıyla hepimiz bakışlarımızı çadırın fermuarına çevirdik. Dışarıdan duyuluyor muyduk?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP RUHLAR SİLSİLESİ (Düzenleniyor)
Misteri / ThrillerSekiz kişi, bir helikopter kazası. Denizin ortasında ıssız bir ada, adanın ortasında hafızasını kaybetmiş kayıp ruhlar ve siyah dumanları etrafı kaplamış kocaman helikopter enkazı. Yedi kişinin özenle denizin kenarına dizilmiş bedenleri ve üstünde d...