Zekanın kendini en belirgin olarak gösterdiği nokta; tehlike anıdır. Tehlike sana iki seçenek sunar; kaçmak, ya da kalıp savaşmak. Ben savaşmayı seçiyordum. Kaçmak hiçbir zaman çözüm getirmezdi. Aksine beraberinde yepyeni sorunlar doğururdu. Bu savaşın sonunda kim kazanırdı bir fikrim yoktu ama en azından savaşmış olacaktım.
"Benden ne istediğinin farkında mısın?" Barlas bana, şaka olduğunu düşündüğüm bir cümle kurmuştu ve ben hala öylece onun suratına bakıyordum.
"Evet," dedi. "Gayet farkındayım ve eğer dediğimi yapmazsan olacakları tekrar hatırlatmama gerek yok diye düşünüyorum." Cebimde açık olan ses kaydedicisini kapattım. Günlerdir üzerinde düşündüğüm planım için almam gereken şeyi çoktan almıştım. Artık planımın ikinci kısmım için adım atabilirdim.
"Tamam," dediğimde Barlas yere bakan gözlerini hızla bana çevirdi. Afalladığı her halinden belliydi. "Yapacağım ama bir şartla." Barlas'ın keyifle bakan gözleri içimdeki sinirin patlamaya hazır bir volkan gibi kabarmasına sebep oldu.
"Bu kadar kolay kabul edeceğini tahmin etmiyordum. Tamam söyle, neymiş o şartın?"
"Diğerlerini bir kez de olsa görmeme izin vereceksin." Ne kadar kabul edilebilir bir şarttı bilmiyordum ama eğer Barlas bunu kabul etmezse aklımda kurduğum bütün plan boşa gidecekti.
Barlas elini çenesinde gezdirmeye başladı. Elleri yeni çıkmak için bekleyen sakallarının üzerinde mekik dokuyordu. Düşünceli ve şüpheli gözleri beni buldu. Uzun süren sessizlik ve bakışmanın ardından bana yaklaştı.
"Bir şeyler planlamıyorsun değil mi?" Barlas'ı yenmek kolay olmayacaktı.
"Bir şeyler planlarsam diğerlerinin canını tehlikeye atmış olmayacak mıyım?" diye sorduğumda kafasını aşağı yukarı salladı. "Yani, bir şeyler planlama gibi bir lüksüm yok."
Daha da ikna olmuş gözleri bir süre üzerimde gezindikten sonra kafasıyla beni onayladı.
"Tamam," dedi. Ardından cebinden bir telefon çıkardı. "Senin telefonun polis tarafından dinleniyor. Seninle bu telefondan iletişime geçeceğim." Elinde tuttuğu yeni olduğu belli olan beyaz telefonu bana uzattı.
Telefonu Barlas'ın elinden aldım.
"Tamam mı?" diye sordum. "Bittiyse gidebilir miyim? Annem beni bulamazsa deliye döner." Gitmek için Barlas'tan izin almaya niyetim yoktu ama şu anda onu pes ettiğime inandırmam gerekiyordu. Barlas işaret parmağını bana doğru uzattı. Üzerime doğru daha da yaklaştığında, kulübenin camından biri bizi rahatça görebilirdi.
"Sakın, sakın herhangi bir hamle de bulunayım deme." Eski ben olsam bu tehdide anında boyun eğerdim. Ama şu anda ne ben eskisi gibiydim ne de hayatımdaki diğer şeyler. Sahte bir korkuyla Barlas'a bakmaya başladığımda kafamı hafifçe aşağı yukarı salladım.
Ardından elimde sımsıkı tuttuğum cep telefonuyla birlikte kasveti üzerime sinmiş olan kulübeden dışarı kendimi attım. Hava aydınlanmaya başlamıştı ama sokak lambaları henüz sönmemişti. Hem gökyüzünün hem de sokak lambalarının aydınlattığı caddede güvenlik kameralarının gözünün içine baka baka evime doğru yol aldım. Artık kötülerin değil iyilerin kazanma sırasıydı. Ben; Lara Giray, masallarda biten mutlu sonu kendim yazacaktım.
******
Sıcak bir esintiyle dans eden ağaç yaprakları birbirlerine dokunmadan bir o yana bir bu yana savruluyorlar. Sıcak rüzgarın getirdiği o boğucu hava yaprakları terletiyor. Bir kuş özgürce kanat çırpınışlarının arasında, soluklanmak için bir dala konuyor. Konduğu dalda yalnız kalmamak için yanına arkadaşlarını çağırıyor ve sadece kendi bildikleri bir melodiyle doğaya konser veriyorlar. 'Kuşlar gibi özgür olmak isterdim.' Hep bu cümleyi kurar, ya da birilerinden duyarız değil mi? Peki kuşlar gerçekten özgür müdür? Bence değiller. Bir kuşun özgürlüğü bile gökyüzünün genişliği kadardır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP RUHLAR SİLSİLESİ (Düzenleniyor)
Misterio / SuspensoSekiz kişi, bir helikopter kazası. Denizin ortasında ıssız bir ada, adanın ortasında hafızasını kaybetmiş kayıp ruhlar ve siyah dumanları etrafı kaplamış kocaman helikopter enkazı. Yedi kişinin özenle denizin kenarına dizilmiş bedenleri ve üstünde d...