Bölüm 12 'Ruhumun Külleri, Parmaklarıma Bulaştı'

1.9K 97 23
                                    

Ağlamak üzere gökyüzü.

Kadebostany - Castle In The Snow


VEYL

Ruhumun Islak Külleri Parmaklarına Bulaştı

Kimisi karanlığa saklarmış kalbini, kimse bulup çalmasın, kimse acısını görmesin diye. Benim karanlığa sakladığımsın sen. Elinde ki şekeri yere düşüp kırılmış küçük bir çocuğun kursağında kalan o tat gibisin benim için. O kadar kötü, o kadar çaresiz. Büyük bir yumrusun kursağımda. Yutkunsam dolar gözlerim.  

Onca kalabalığın içinden yorgana sarılmış bir şekilde patronunuz bildiğiniz bir adamın kucağında birini görseniz ne düşünürdünüz? Eminim herkes onu düşünmüştü ben tam o sırada can çekişirken. Beni arabasına bindirip yanımdaki koltuğa oturmuş ve sadece gaza basmıştı uzun bir süre. Ne bir soru sormuştu, ne de kendi kendine söylenmişti. Uzun bir süre sürdü o arabayı ve bana hiçbir şey sormadan kenara çekip, "Sana yeni kıyafetler alacağım. Burada bekle." dedikten sonra inmişti arabadan. Kızgın mıydı? Onu dinlemediğim için alınmış mıydı? Belki de...

O beni arabanın içinde yalnız bıraktığında omuz başlarımın hafifçe açık kaldığı ince yoganın içine sığındım biraz daha mümkünmüş gibi. Yok olmak istercesine küçüldüm sanki iyice. Göğsümün üzerine oturan o tok sancının ardına dizilen bir ağırlık vardı. Boğazımı sarıyordu komple, yutkunamıyordum bile. Sıklıkla doluyordu gözlerim ama akmıyorlardı. Bedenimin çeşitli yerleri acıyor, yanıyor ama hiçbiri yüreğimin üzerine düşen o kor kadar yakmıyordu canımı.

Biraz önce ne olmuştu? Kimdi o katil? O benim buraya gelmek için gün saydığım, gelmeden bir hafta öncesinde tüm hafta boyunca uyuyamadığım o adam mıydı? Benim hasretim miydi, o korkunç şeyi bana yapan? Nasıl olabilirdi ki...

Ölmüşüm de kimse gelmemiş gibi cenazeme bir his oturdu içime, o kadar alındım ben o an kaderime. O kadar çaresizdim Rabbim'e. Ve o kadar kızgındım kendime. Tattığım her duygu sanki damağıma yapıştı, dilimi yaktı, kursağımda kaldı tekrar ve tekrar. Yanaklarıma uzanan ılıklıkların bile o an yandı canı. Biraz önce sanki beni bıçakla öldürmüştü o ve bedenim onun benden ayrılmasının hemen ardına soğumuştu.

Merhametli kişi bıçak kullanır, çünkü bıçakla ölen çabuk soğur. diye doğru diyormuş Ramiz Karaeski.

Adını hâlâ bilmediğim o adam elinde birkaç poşetle geldi. Arabaya binmedi ve benim oturduğum taraftaki kapıyı açtığında sanki açıkta bir yerim varmış gibi, sanki yorganı üzerimden çekmek isteyecekmiş gibi panikleyerek ellerimde içeriden sıkıca sarıldım üzerimde tek şey olan o kumaş yığınına. Bunu fark eder gibi olsa da bir anlam yüklemedi ve eğilip beni tekrar kucağına aldı. "İleride bir lavabo var, orada üzerini giyinebilirsin." diyerek oraya yöneldi. Bu gece bir caddede ikinci çaresizliğimle yüzleşiyor, ikinci kez gözyaşlarımın hükmü altında eziliyordum. O bakışlara ikinci kez maruz kalıyordum bu gece.

Beni lavaboya bıraktıktan sonra, "Sen giyin ben kapıda bekliyorum, merak etme içeriye kimse girmeyecek." deyip lavaboda beni kendimle bırakarak çıktı dışarı. O an arkasından birkaç dakika öylece baktım. Ardından bir adım attım. Sadece bir adım. Kendimi o boy aynasında gördüğümde attığım adımımın altında kalbim varmışta o, içi kan dolu et parçasını ezmiş gibi hissettim ve dizlerim beni tutamayacak kadar zayıfladı sanki, titredim bir an. Aynada bana bakan o kız. Zihnimde yankılanan bu cümle küçük bir hatanın üzerini silip oraya doğrusunu kazıdığında canım yandı. Aynada bana bakan küçük bir kadın.

VEYL "Affetme Beni!" (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin