Sabah erkenden kalktım ve pencereleri açıp evi havalandırdım. Her taraf leş gibi kokuyordu. Seda 'yı uyandırdım ve kahvaltı için aşağı çağırdım.
-Dün gece ne gördün rüyanda?
-Önemli bir şey değil.
- Dicle, sana onu sevdiğimi söylediğimden bu yana bana güvenmiyorsun ama korkma artık ondan yalnızca nefrete ediyorum.
-O gece ne yapıyordun? Odanda yani. Kendi kendine konuştuğunu duymuştum, sonra kırılma sesi.
-Evet doğru duydun. Ama kendi kendime konuşmuyordum orada. O oradaydı.
-Nasıl yani, eve mi geldi?
-Evet. Daha doğrusu ben çağırdım.
-Sen bunu nasıl yaptın? Of tamam unutalım. Artık böyle şeyler yok!
-Tamam, özür dilerim. Ne gördün rüyanda?
-İğrençti?
-Nasıl yani?
-Anlatmak istemiyorum Seda.
-Tamam anladım zaten. Neyse hadi geç kalıyoruz.
-Evet tamam hadi.
Seda ile kalkıp dişlerimizi fırçaladık ve ve kapının önünde buluştuk. Koşarak arabaya Seda'dan önce ulaştım ve kapıyı açması için bekledim. Kapıyı açınca arabaya bindim ve o da binince okula doğru sürmeye başladı.
-O geliyor mu artık?
-Hayır.
-Oh! İşte şimdi rahatladım.
Bahçeye girince Seda arabayı park etti ve okula doğru yürümeye başladık. Özlemiştim bu yeri. Bahçeye göz gezdirince onu gördüğümü sandım bir an fakat yoktu. İyice psikolojim bozulmuştu. Hızlı adımlarla içeri girdik ve sınıfa geçtik. Arda her zamanki yerindeydi ve yanındaki çocukla konuşuyordu. Onun yanına gittim. Beni görünce ayağa kalktı:
-Prenses dönmüş. İnanamıyorum, ne zamanadır yoksunuz nerelerdeydiniz?
-Bir seyahate çıkmıştım da.
-Yolculuk nereye idi peki? Neden aramalarıma yanıt vermedin?
-Ah cevap vermediğim aramalar için üzgünüm. Neredeyse telefonu hiç kullanmadım. Trabzon'a gitmiştim.
-Vay güzel yer seçmişsin.
-Sarılmak yok mu?
Bu sözümü beklermiş gibi sıkıca sarıldı. Ben de ona sarıldım. Tam bu esnada bir öksürme sesi gelince hocanın girdiği düşüncesiyle ayrıldım fakat düşündüğüm gibi değildi. Cânn gelmişti. Bir an için nefesimin kesildiğini hissettim.
''Sen okula gelir miydin Can?'' dedi Arda.
-Geliyormuşum demek ki. Öyle değil mi?
Bunca zaman sonra rüyalarımın haricinde sesini duymak çok tuhafıma gitmişti. Bir an bu sese özlem duyduğumu bile hissettim fakat sonrasında kendimi toparladım.
-Sen de mi gezmeye gitmiştin?
-Evet Karadeniz turu yaptım.
-Nasıl yani? Siz ikiniz, birlikte mi gittiniz?
-Hayır tabii ki Arda. Ne saçmalıyorsun.
-O... Dicle görmeyeli epey oldu. Neredeydin hayatım?
-Seyahatteydim hocam.
-Umarım güzel geçmiştir. Fazla açığın yok demeyi isterdim tatlım ama ne yazık ki diğer derslerle de birleşince epey açığın oluyor. Neyse yerlerinize geçin artık.
Hocanın söylemesiyle yerimize geçtik.
***
-Konuşabilir miyiz?
-Ah tabi. Hadi konuş.
-İnsanlar gibi konuşabilir miyiz?
Bileğimi tuttu ve beni sessiz bir kenara çekti.
-Sanırım hala kavrayamadın benim ''insan'' olmadığımı.
-Sokağın ortasındayız ve bağırırsam eğer bütün insanlar buraya toplanır.
-Yani?
-Yanisi şu ki bileğimi bırak. Kolumu yakmak mı istiyorsun? Bu vücut ısısıyla kağıt tutabiliyor musun?
-Sana ne? Ne söylüyorsan söyle!
-Neden bırakmıyorsun beni?
-Bakıyorum da bu gün çok zekisin.
-Ben hep böyleydim. Bırak peşimi ,anlamıyorum neden benden uzak durmuyorsun?
-Bu gün çok da cesursun.
-Evet, öyle!
-Cesaretini kırmak istiyorum.O yüzden bunu daha fazla saklamayacağım.
-Neyi?
-Hatırlıyor musun , sana sen hocaya gitmeden sevdiğin birinin zarar göreceğini söylemiştim?
-Evet.
-Arda'ya sorsana kolu çok acıyor mu diye?
-Sen anlamıyor musun?
-Gerçekten bunu mu çıkardın? Ben büyücü değilim. Gerçi büyücüler böyle şeyleri bilir mi onu da bilmiyorum.
-Neden benim peşimi bırakmıyorsun dedim?
-Canımı sıktın. Böyle durmak kolay değil, yetenek gerekiyor.
-Nereye gidiyorsun?
-Evime.
-Bir de evin mi var?
-Ne saçmalıyorsun sen? Senin gibi evde yaşamıyorum. Canını yakmamı istemiyorsan sesini kes ve bırak peşimi.
''Beni tehdit mi bu? Hangi devirde yaşıyoruz biz?'' diye kendi kendime konuştum.
Ben bunu söylerken o çoktan arkasını dönmüş gidiyordu. Fakat ben böyle konuşunca arkasını döndü ve dibime gelip konuşmaya başladı:
-Görünüşüme aldanıp benim insan olduğumu mu sanıyorsun? Cesaretinin sebebi bu mu? Senin hangi devirde yaşadığını bilmem ama bir zaman sonra yaşamayacağından devrin önemi yok!
Sonlara doğru değişen sesi korkunç bir hal almıştı.
-Bu gece geleceksin. Seni götürecek farklı bir yer buldum ne güzel.
-Beni en azından bu gece rahat bırak!
-Olmaz, bu gece sana sürprizim var. Evime geleceksin.
-Çarpılayım diye mi?
-Neden Cânn biliyor musun?
-Anlamadım.
-Onu da anlayacaksın. Anlatacağım.
-Seni öldürsem ne olur?
-Ölümün daha acı olur. Şöyle ki seni alırlar ve tutarlar, bir yıl boyunca. Belli zaman aralıklarıyla bütün sevdiklerin ölür. Ve o zaman aralığında sen kafayı yersin. Güzel plan sanırım. Bunu şu an buldum. Gözlerine bakınca aklıma daha kötü şeyler de geliyor. Ah bir de senin o ölümün yok mu?
BÖLÜM SONU
Tamam kısa biliyorum. Özür dilerim ama çok mantıklı sebeplerden ötürü fazla yazamadım. Okul hayatımın en yoğun haftalarından biriydi. Ve yarın cumartesi olduğu halde 9 da okulda olmalıyım. Anlayın halimi. Umarım beğenirsiniz, ve cinin Dicle yokken yaptıkları ufaktan açığa çıkmaya başladı ama Dicle pek de umursamıyor Arda'yı... Yorumlar ve oyları unutmayalım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CİNE AŞIK
ParanormalAilesini kaybettikten sonra tek hayali avukat olmak olan Dicle'nin hayatında normal olmayan bazı şeyler var. Kabuslar,gölgeler, fısıltılar... Aylar sonra görünen bir umut ışığı ve ardından zifiri karanlık... Fırtına öncesi yaşanan sessizlikte...