19. BÖLÜM

5.1K 291 41
                                    


           Başımdaki ağrı gözlerimi açmama engel oluyor. Biraz da korkuyorum. Gözlerimi açınca karşımda görecek olduklarımdan korkuyorum. Odanın normal üstü ısısından kaynaklanıyor. Rüyamı düşünmemeye çalışıyorum. O korkuma korku ekliyor. 

        Yarın, yani bu gün diplomamı alacaktım ama okuldan atıldım.  Seda için sevinebilmekle yetiniyorum.  Daha fazla dayanamayıp gözlerimi açıyorum.  Her şey olduğu gibi, yerli yerinde. Doğrulup komedinin üstünde duran Sürahiye bakıyorum.  Yatmadan önce yeni su koymuştum. Bardağa su koyup içtim. Başımı yastığa geri koyup gözlerimi kapattım. Fakat huzursuzlanıp gözlerimi açtım. Yataktan kalkıp pencereye yöneldim. Bahçede siyah bir köpek vardı. Bu rüyamdaki köpeğin aynısı. Besmele çektim hızla.  Sure okumaya başladım.  Köpek koşarak uzaklaştı.  Onun Cânn olup olmadığını bilmiyorum. Bu nedenle güvenemezdim. Cânn olsa yine güvenmezdim. Cânn olsa yine güvenemezdim. Haklı olarak... kalkıp Seda'nın yanına gittim. 

    - Seda?

- ....

- Seda?

- Hı?

- Seda?

- Beni bu saatte uyandırmaya nasıl cesaret ediyorsun?

- Şey seninle yatabilir miyim?

- Sebep?

- Korkuyorum çünkü. 

- Yat!

- Kaysana o zaman!

-  Ha , tamam.

 Seda kayınca yatağa girdim ve yanına uzandım. 

***

Seda'nın seslenmesiyle uyandım. 

- Günaydın. 

- Sana da. Dün gece neden korktun?

- Pencerenin önünde rüyamdaki siyah köpeği gördüm.

-  Yani?

- Of Seda! Sayende cinnet geçirirsem şaşırma.

- Tamam.

      Bu sözüne katıla katıla güldük. O saçını yapıyordu ben ise yatıyordum. Aslında bu günü iple çeken bendim. Seda böyle günlere benim kadar önem vermezdi. Ben ders çalışmayı sevmezdim hemen neticeyi isterdim , oysa dersin neticeden önemli olduğunu düşünür. 

  - Sen gelmiyor musun şimdi?  Bu yıl birlikte gidemiyor muyuz? En önemli yılımızda.

- Ne yazık ki. Seda ağlamamı mı istiyorsun?

-  Hayır! Sen ağlarsan ben de ağlarım. Ben ağlamak istemiyorum, göz makyajım bozulsun istemiyorum. 

-Tamam öyleyse. 

- Kahvaltı için sana patates kızarttım. Yanmalarını istemiyorsan aşağıya in.  

- Tamam. Sana iyi diploma almalar o zaman.

- Komik kız...

     Yüzümü yıkayıp aşağı indim. Çıt çıt sesler çıkaran patateslerin altını kapattım ve tabağa servis ettim. Çayımı da Bardağa doldurup masadaki yerime kuruldum. Az sonra Seda kapıda belirdi.

- Afiyet olsun sana canım. Ben çıkıyorum.

" Tamam." anlamında başımı salladım. Onu kapıdan uğurlamakla uğraşamazdım herhalde. Seda gidince yalnız başıma kalmıştım. Kendimi kötü hissettim. Yalın'a gidebilir miyim acaba diye düşündüm. Sonra aklıma verdiği kağıt geldi. Seda'nın odasında olması gerekiyor. Patateslerimi bitirip mutfağı topladım. Seda'nın odasına gidip kağıdı aradım. Bulmam uzun sürmedi çünkü çalışma masasının üstünde duruyordu. "Yarın saat 14.50. Dicle gelmek istemezse başka  zamana da randevu verebilirim." yazıyordu kağıtta. Ben daha resmi beklerdim. Reçete gibi bir şey sanırım. Tamam hala vakit var. Odama gidip dişlerimi fırçaladım. Ardından dolabın başına geçip siyah bir havuç pantolon ve üstüne beyaz bir gömlek aldım.  Üstüne yine siyah salaş bir hırka giydim. Beyaz spor ayakkabılarımı da giydim ve saçlarımı toplayıp aşağı indim. Mutfak masasının üzerine bıraktığım telefonumu alıp evden çıktım. Saat 14.58 ama bu sorun değil. Çünkü kliniğin yolu uzun değil.  Arabayla kısa sürede varmıştım. İçeri girip danışmanın olduğu  yere ilerledim.

- Yalın Bey odasında mı?

- Evet fakat özel bir misafiri varmış.  Onu bekliyor. " Tamam." Diyerek karşıdaki sandalyenin olduğu yöne yürümeye başladım. " Dicle Hanım siz misiniz?" Diye soran danışma kıza döndüm ve " Evet benim." Dedim. Sonra özür dileyerek beni odaya gönderdi. Ben de asansöre yöneldim. Klinik Yalın'ın özel kliniği sanırım.  Kapısında "Yalın ÇINAR" yazıyor.  Kliniğin girişinde de kocaman harflerle" ÇINAR" yazıyordu. Kapıyı tıklatıp içeri girdim. Dün yaptıklarım sebebiyle biraz mahçup bir durumdaydım. " Gelebilir miyim?" dedim halimi belli ederek.

- Lütfen geç. Ben de seni bekliyordum.

- Üzgünüm, notu biraz geç okudum.

- Önemli değil.  Neyse bu gün düne göre daha iyi gördüm seni. Sanırım güne güzel başladın.

- Aslında pek sayılmaz. Normalde bu gün diplomamı almam gerekirdi fakat ben bir klinikte bir psikologla konuşuyorum. 

- Hayır Dicle, kendine bu gözle bakmaman gerekir, hayata ya da. Bu gün olduğun durumdan memnun olmasan bile daha kötü olmamak için çabalaman gerekir. Bu şekilde durumların düzeldiğini fark edeceksin. 

- Peki bunu nasıl yapacağım?

-  İlk olarak sana saçma gelen isteklerini ve ihtiyaç duyduğunu düşündüğün ama aslında ihtiyacın olmayan şeyleri bulalım. 

- Ah  bu konunun nereye varacağını biliyorum sanırım. Cânn ile evlenmek istememi saçma buluyorsun. Haksız mıyım?

- Aslında haklısın. Ama şöyle bakacak olursak şu bir gerçek ki insanlar doğmadan önce evlenecek oldukları eşleri belirlenmiştir öyle değil mi?  Yani senin de bir eşin var fakat sen bir cinle evlenmek istediğini söylüyorsun. Ben bu konuda sana karışamam ya da seni kurtaramam vesaire. Ama Dicle sinirlerinin bozulduğunu kabul ediyorsun değil mi? 

- Evet, öyle.  Bunu biliyor ve kabul ediyorum. 

- Dicle evlendikten sonra ne yapmayı düşünüyorsun? 

- Nasıl yani? 

- Nereye gideceksin? Orada ne yiyeceksin? Buradaki hayatını hiç özlemede, Seda'yı , dedeni,nineni özlemeyecek misin hiç? 

- Yeter! Tamam mı? Amacın ne ise onu söyle.  Lafı dolandırmana gerek yok.

- Sana kararının yanlış olduğunu sebepleriyle açıklıyorum, lafı dolandırmıyorum.

   Cevap vermedim. Haklıydı ve sinirimi ondan çıkarmaya hakkım yoktu. Çünkü sinirim ona değildi. 

- Diyelim ki ben vazgeçtim.  O zaman  ne yapacağım? 

- Şöyle düşün,  bir cin kabilesi sana musallat olmamış,  Trabzon'a hiç gitmemişsin. O zaman ne yapardın? Büyük ihtimalle okulunu bitirdin. Mesleğini alırdın. Sonra hayatına biri girerdi ve gülmeyi onunla hatırlardın.  Başkalarıyla değil. Bu hayat güzel değil mi? Mutlu olman için bu kadarı yeterli değil mi?

- Çok güzel anlatıyorsun. Belki de haklısındır. 

Kapı açıldı ve içeri  Seda girdi. 

- Merhaba, ne yapıyorsunuz? Ah ne saçmalıyorum? Dicle, nasılsın hayatım?

- İyiyim,  diplomanı aldın mı?

- Tabii ki.

Elinde duran  diplomayı bana uzattı.

- Tebrik ederim canım. 

Yalın'a baktım. 

- Biz artık gidelim.

- Nasıl,  kutlamak yok mu?

- Nasıl yani? 

- Yalın klinikte işin bitince bize gel.

    Klinikten çıkıp arabaya bindik.

- Sen kendi arabanla git. Burada mı kalsın? 

 Arabama binip eve sürmeye başladım. Yalın haklıydı fakat ben onun dediklerini yapabilecek kadar cesur muyum?

CİNE AŞIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin