1.bölüm

129 10 15
                                    

Annemin her zaman bahsettiği illüminatiden daha tehlikeli olan elalem uyuyunca:

-sessiz olun!

On dokuz yaşında olmama rağmen, hâla seni çöpten bulduk diye dalga geçen çok sevgili annemin biricik kızı ben, uyuyunca:

- la evi süpürün! Bok götürüyo evi. Eğer on saniye içinde ev süpürülmezse, marstan dünyaya ışınlanan kötü niyetli uzaylılar tarafından istila edileceğiz!!

Omzumu, kendini kazı çalışmasında zanneden annemin dürtmesiyle, kafamın üzerinden, belki bi umut ses gelmez diye koyduğum unicorn desenli yastığımı çektim ve baygın gözlerle başımda dikilen zalım anama baktım.

"Yahu anneciğim ne diye zebani gibi başımda dikilip duruyorsun?"

Annem 'cevap verme bana kız' bakışları atarken konuşmak için diliyle dudaklarını ıslatıp gözlerini gözlerime dikti.

"Sen az daha o yatağın altında mumya gibi dur ben o zaman zebaniyi göstereceğim sana!"

Anneme onaylamaz bakışlar fırlatıp, mavi remkli unicorn desenli yatak örtümü başıma kadar çektim.
  
"Kız bak terlik geliyor!"

acımasız ponçik annemin sesini duymamla yataktan zıplayıp yeri öpmem bir oldu. Parkede yavaşça doğrulup anneme yönelttim bakışlarımı.

Bir yandan ağrıyan kıymetli popomu okşuyor bir yandan da annemi ikna etmeye çalışıyordum.

"Canım annem. Melek annem. Tontişim bak o elindekini yavaşça yere indirde öyle konuşalım"

Gözüm annemle, sol elindeki siyah terlik arasında git gel yapmaktan ağrımaya başlamıştı.

Annem gözlerini kıstığında o terliğin benim minnoş popocuğuma geleceğini anladım. İçimden en ekşınlı müziği düşünüp annemin atağını bekledim. Ikimizde gözlerimizi kısmış hamlelerimizi bekliyorduk.

Annem vs. Çöpten bulunan masum bi o kadarda gururlu kız BEN

Beni düşüncelerimden ayıran, kafama meteor çarpmış hissi veren gaddar anne terliğiydi. Dudaklarımı büzüp anneme baktım. Annem saçlarını savurup arkasını döndü ve havalı havalı yürümeye başladı. Ve selin yine efqarlarda ve selin yine gariban ve selin

Sikeyim!

"Ve selin okula geç kalıyor!"

Gözlerimi kocaman açarak söylediğim cümle, beynimde yankılanmaya başlamıştı. 
Aceleyle yerimden doğrulup cool bir şekilde yürümeye başlayacaktım ki...

Hobaaaa

Avuç içlerimi parkeye vurarak inler bir şekilde mırıldandım

"Yok ben bu parkeyle ciddi düşünüyorum"

Sol dirseğimi parkeye dayadım ve avucumuda sol yanağıma koyup düşünür pozisyonu aldım.

"Yani sonuçta aramızda duygusal bir bağ oluştu. Iki tarafta razı olduğuna göre..."

"Oldu bu iş"

Çok uzak olmayan ama bana Bağdat'a kadar yürüyormuşum hissini veren banyoya girip elime yüzüme soğuk su çarptım. Annemin dün koyduğu yeni beyaz havluyla önce yüzümü sonra ellerimi kuruladım. Ve geri kalan rutin işlerime koyuldum.

Uniformamı son kez düzeltip aynaya baktım. Tepeden yaptığım at kuyruğuma da göz gezdirip omuz silktim. Çilekli lipbalmımı dudaklarımdan ayırıp panda desenli çantamı omuzlarıma geçirdim. Odamdan çıkıp mutfağa doğru ilerlemeye başladım. Annem telaşlı bir şekilde dış kapının önünde ayakkabılarını giyiyordu.

"Kızım ben çıkıyorum. İşe geç kaldım bebeğim gitmeliyim. Kendine dikkat et. Masanın üzerindeki.."

Annem ellerini havaya kaldırıp konuşmasını devam ettirdi

"Bu narin ellerle yapılmış olan kahvaltı bitecek. Yabancı amcalardan sakın şeker alma. Arabalara çarpma. Kimseye karışma. Milletin evindeki ağaçlara çıkıp meyvelerini çalma.."

Annem iki adımda yanıma varıp yüzümü avuçları arasına aldı.

"Ve eyer okulda burslusun diye seni ezen olursa, sana öğrettiğim dövüş taktiklerini onların üzerinde uygula"

Anneme tebessüm edip usulca başımı onaylar anlamda salladım. O da bana göz kırpıp evden çıktı.

Birtanecik annem fazlasıyla kafa dengiydi. Babamın gidişinden sonra üzerine iki kat daha fazla yük binmişti. fakat o hiçbir zaman pes etmeyip daha fazla hırslandı. Zorlandığının farkındaydım ama elimden hiç birşey gelmiyordu. Ve ben her zaman çaresiz olmaktan nefret etmişimdir. Tıpkı şuan ki gibi. 

Yeşil örtülü masanın üzerindeki hazırlanmış olan kahvaltıya diktim yeşillerimi. bu sabah canım pek birşey istemiyordu. aslında yemek yemeyi fazla severdim. hangi ortamda olursam olayım çekinmeden ve utanmadan yemeğimi afiyetle mideme indiriyordum.

birşeyler atıştırıp bulaşıkları dezgahın üzerine bıraktım. yıkacak vaktim yoktu. evden çıktıktan sonra kulaklığımı telefonuma takıp müziklerimin sırayla kulağıma ulaşıp bayram ettirmesine izin verdim. ellerimi ceketimin cebine koymuş sallana sallana yavaş ama büyük adımlarla okul yolundan ilerliyordum. gözlerimi kapatıp rüzgarın tenimle buluştuğu anda, zihnimin derinliklerinde oluşan duyguları hissetmeye çalıştım.

koskoca dokuz yıl

dokuz yıl olmuştu biz bu ülkeye geleli. evet ilk başlarda zorlanmıştık. ayak uydurmak zordu. ama zamanla alışıyormuş gerçekten insan. ister istemez alışıyordu. yaşam tarzına,kültürüne,adetlerine. 

aslında babam bizi bırakıp gitmeyene kadar umurumda değildi burada olmak,ülkemden başka bir ülkede yaşamak. ta ki babam dört yıl önce bizi bırakıp gidene kadar. o zamanlar bu ülkeye geldiğimiz güne lanet edip duruyordum. ama şimdi alıştım. herşey bir düzene girdi. okulum,evim,annemin işi, arkadaşlarım Min-hee ve Eun su hepsi belirli bir döngüde gidiyordu ve ben şikayetçi değildim. bu ülkeyi seviyordum. aslında bu ülkedeki tek sıkıntı bana göre babam ve kaçtığı kız Rea Ri idi. onlar bu ülkeyi terk edip defolup gitse bütün sorunlar çözülmüş, sıkıntılar kalkmış olacaktı. 

unutmuştum

unutmuştuk

bende annemde alışmıştık bu olaya. onsuz yaşamak çokta kötü birşey değildi.  hem kendi kaybetmişti. o gidince sadece üzüldük ve ağladık.

ama pes etmedik.

şimdi annem bir lokantada çalışıyor, ben ise Seul'un en güzel okullarından birinde burslu okuyordum ve ayrıca okulun en popüler kızlarıyla arkadaştım. bu yüzden bana sataşan ya da sataşmaya cürret eden hiç bir varlıkla karşılaşmamıştım. 

okula vardığımı fark edince beyaz kulaklığımı kulaklarımdan çıkardım ve çantamın ön yüzüne yerleştirip fermuarı çektim tam okulun girişine doğru ilerleyecekken sağ tarafta duvara yanaştırılmış olan audi r8 'i görmemle gözlerimi kırpıştırıp seslice yutkunmam bir oldu

YOHAMINNAĞĞ

gözlerimi kocaman açmış,bir elim şaşkınlıkla açılan dudaklarımın üzerinde,yavaş adımlarla arabaya doğru ilerliyordum. bu gerçek miydi?!

BU BEBEK ŞUAN DA SAHİDEN KARŞIMDA MI DURUYORDU?

heyecandan titreyen elimi yavaşça kaldırıp arabanın ön camına dokundum. tenim arabanın camıyla birleştiği an bir ürperme ele geçirdi bedenimi.

evet arabalara karşı farklı duygular besliyordum. hepsi benim birer çocuğum gibiydi. 

iç çekerek arabayı izlemeye devam ederken ensemde sıcak bir nefes hissettim

HASSİKTİR

Bir Sen, Bir Ben, Bir De ÇenemHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin