Göz bebeklerimin göz bebekleriyle buluştuğu an cehennem ateşinde kül olmuşcasına yanmasının, acımasının yanı sıra karıncalanıp uyuşması, onları yerinden söküp ayağımın altında bir güzel çiğneme isteği uyandırıyordu bende. Adlandıramadığım belirsiz bir o kadarda rahatsız edici dipsiz bir kuyu, bir boşluk... Bedenimin en ücra köşesine kadar itinayla hissettiğim bu huzursuz olmama sebep olan boşluğun nedenini, sebebini açıklayamayacak kadar halsiz hisseden kalbime ne demeli? Sebepsiz yere yarattığım var ettiğim bir problem miydi bunlar? Eskiden olsa bu bilmediğim hisler için oturup saatlerce anıra bilirdim. Ama şimdi her şey enteresan bir şekilde çok farklı bir durumdaydı. Bu noktaya gelip bilinmezliğin içine girebilecek kadar ne yaşamıştım ki? Her zaman su gibi akıp giden bir hafta bu sefer neden bu kadar hayatımı etkileyip, beni siyah düşüncelerle baş başa bırakmıştı?
"Seni evden alırım"
Yüzüme bakmadan söylediği cümleye iki kaşımı havaya kaldırarak tepki vermiştim. Tanımadığım ve tanımlayamadığım bu adam bana beni evden alacağını söylüyordu ama ben sadece aval aval bakmakla yetiniyordum. Sormak istediğim o kadar çok soru vardı ki hangisinden başlayacağımı düşünene kadar soruları unutuyordum. Boğazımı temizleyip kollarımı göğsümde birleştirdim ve kafamı hafifçe sağ omzuma doğru eydim.
"seni anlamakta güçlük çekiyorum. her şey o kadar hızlı gelişiyor ki ben olaya üçüncü kişi olarak bile dahil olamıyor, bir kenarda elimde mısır, dönüp duran aynı zamanda beynimi bulandıran olayları izliyorum. soracak soru da bulamıyorum. daha doğrusu soracağım soruyu toparlayamıyorum."
gözlerini bir saniye kırpmadan dediklerimi dikkatle dinlemesi beni heyecanlandırıyordu. kekelememek için baya çaba sarf ettiğim gerçeğini reddedemeyeceğim. Gözleriyle elimde tuttuğum telefonu işret edip "bedelini ödemek istemiyor muydun?" dedi. reflex olarak gözlerim saniyelik de olsa bana gökten inmiş gibi gelen telefona kaymıştı. şimdi yalan söylemeye gerek yok bu telefon cidden elime yakışıyordu. ayağıma gelen fırsatı tepmek istemiyordum ama bu aynı zamanda kötü hissettiriyordu farkındaydım. bir çok nedenden dolayı... Mesela telefonumu o akşam kaybetmiştim ve buna her bakışımda o gece, o sahne aklıma geliyordu. bir başka nedenden bahsedecek olursak, karşımda tek kaşı havada benden cevap bekleyen adamın teklifini kabul etmek istemiyordum. çünkü, alakasız belki ama boyun eğiyor gibi görünüyordum. yani en azından ben öyle hissediyordum, hemde parmak uçlarıma kadar. ama şu da bir gerçek ki bu telefonu geri vermeyi istemiyordum. hem zaten bedelini ödemeyecek miydim? o zaman naza çekmeye ne gerek vardı?
kafamı usulca olumlu anlamda sallayıp, ciğerlerimin en derinine kadar oksijeni içime çektim.
"Güzel."
bu adamı tanıdığımda beri dudakları, hafif yukarı doğru kıvrılmayı bırak milim hareket etmedi galiba. hiç bir tepki vermeden yanımdan geçip gitmişti. tabi giderken omzunu omzuma vurup beni depremin ortasında kalmış gözleri tanıdık bir yüz arayan zavallı gibi sarsmayı ihmal etmemişti beyefendi. bıkkınca nefes verip kollarımı açtım.
"açaydım kollarımı da gitme diyeydim"
omzumdan düşmek üzere olan çantayı elime alıp koridora göz gezdirdim. Harika! in cin top oynuyor. yine geç kalmıştım işte. ya ben ne talihsiz bir varlığım. ilerde çocuklarım benim gibi olmasın bari vallahi vicdan azabı çekerim.
Sınıf kapıyı tıklatıp hafifçe araladım öğretmen bana bakıp tebessüm etti ve eliyle yerime geçmemi işaret etti. aynı tebessümü bende ona yollayıp yerime oturdum ve çantamdan gerekli kitapları çıkarıp min hee'ye hangi sayfada kaldık der gibi göz kırptım. bi arka sayfayı çevirmemi söyleyince gülümseyip öpücük attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Sen, Bir Ben, Bir De Çenem
Genç Kız Edebiyatıirkilerek zihnime hükmeden eskileri düşünmekten kurtulup gözlerimi kapatmama sebep olan ışığa doğru çevirdim başımı. Ama istekle gözüme gözüme vuran beyaz ışık yüzünden yağmurdan dolayı sırıl sıklam olmuş kolumla yüzümü örtmek zorunda kaldım. hıçkı...