BÖLÜM-15 SÖZ VERİYORUM

94 45 4
                                    

Medya:Lund-Broken

Hayat hiç ummadığımız anda hamle yapacak kadar hızlı bir oyun gibi. Santranç mesela. Siz daha düşünürken karşınızdaki oyunu kazanabiliyor. Hayatta aynen böyle, siz daha düşünürken farklı bir hamle yapıyor ve oyunu kazanıyor. Bu seferki kaybedeşim aleyhime mi yoksa leyhime mi bilmiyorum ama Rüzgar'la aynı evde yaşama konusu hoşuma gitmeye başlıyor gibi.

                             ***

Uyandığımda bu evdeki ilk sabahımmış gibi hissederek başladım güne. Halbuki ilk kalışım değildi. Saat sabah on otuzu gösteriyordu normalde yedi dedinmi kalkan biriydim ama üst üste gelen yorgunluklarım uyku düzenimide bozmuştu. Aşağıdan gelen tıkırtı seslerinin Rüzgar'a ait olduğunu anlayıp -evde sadece ikiniz varız tabi- yanına gitmek üzere ağır bir esneme eşliğinde yerimden doğdurldum.

Yatağımı toplayıp yüzümü yıkadıktan sonra üzerime en sevdiğim unicornlu swet-shortu geçirdim. Ardından mutfaktan gelen seslerden anladığım kadarıyla kahvaltı hazırlayan -ben fazla zekiyim ya- Rüzgar'ın yanına gittim.

Hafif aralı kapının arkasından ne yaptığını az da olsa görebiliyordum. Önce elindeki üç yumurtayı muntazam bir şekilde tabağa kırdı. Araya şu fikrimide sıkıştırmak istiyorum; Bir kız olarak gerçekten utandım. Şaka değil bayağı bayağı utandım. Bu çocuk pastahane işletmeyle uğraşarak çok doğru bir karar vermiş. Hatta pastahane değil restorant açsa şimdi Ankara'nın en ünlü ahçısı olarak tanınabilirdi.

  Yumurtaları içine koyduğu un şeker vesaire malzemelerle karıştırıp tavaya döktüğünde krep kokusu tüm evi sararak şölen yaratacak kadar eşsizdi. Krebin kokusunu içime çekerken kendimi fazla kaybetmişim sanırım, kapıya doğru kayıp yere kapaklanmam bir oldu.
 
  Sonrası belli zaten
•Rüzgar'ın haykırarak beni izlemesi,

•Utançtan domates kırmızısına dönmüş yüzüm,

•Etrafımızda oturan komşuların Rüzgar'a kulaklarını kanattığı için ettikleri hakaretler..
  
   Normal geçen günüm olmazki zaten. Rüzgar'ın diline düştüm birkere bundan daha kötü ne olur.

  Kahvaltı boyunca nasıl düştün ama kapıkuşu diye dalga geçip durdu. Tabiki bende ondan geri kalmadım. Tadı aslında üç evetle uğurlanacak kreplerine yakmışsın bunları beğenmedim diyerek imzamı attım ve noktayı koydum. Ben bile inanmadım bu dediğime Rüzgar hiç inanmazdı. Kaşını iddia ile kaldırarak yüzüme baktığında dedim yine bir şey diyecek. Ben inatım beyefendi benden inat. Kendini haklı çıkarmazsa ölür mazallah.

"Kıskanma hemen kreplerimi. Onlarla yarışmaya katılsam oscar ödülü alırım ben."

"Ya ya sana bırak oscar ödülü bronz madalya bile takmam bu kreplerle, ayrıca şu çikolatayı uzatırmısın hep kendin yiyorsun."
 
  Gülerek kendi kendine birşeyler söylemesinin arkasından "İnanmış gibi yapacağım." deyip çikolatayı bana uzattı. Çikolata yemeyeli bayağı odlu sanırım. Öyle bir yemişimki yarısından yüzümde faydalanmış ve işin kötüsü bunu yemek bittikten sonra ellerimi yıkarken fark ediyorum. İnsafsız Rüzgar kesin içten içe güldü de söylemedi. Bence belli etmezsem gururumu korumayı başarabilirdim.

  Hiçbir şey olmamış gibi tekrar mutfağa gittiğimde çoktan sofrayı toplamıştı. Hızlı ve İnsafsız diye film çıksa başrol için Rüzgar'a teklifler yağabilirdi.

  Nezaket olsun diye ben toplardım ya dedim verdi yine lafı. Yok ben pes edeceğim artık. Neymiş efendim tabakları kırılsın istemiyormuş. Aman aman altından tabakları varda kırılsın istemiyor.

  Rüzgar'a gözlerimi dikip ters ters bakmaya kalmadan çoktan lavaboya gitmişti. Bu benim için bir fırsat olabilirdi. Hızlıca evi karıştırmak için harakete geçmeliydim. Ayıp yani Yaprak denildiğini duyuyor gibiyim. Hiçte ayıp değil! Burası benimde evim sayılır artık. Yani hemen evi sahiplendiğimden değilde burada kalıyorum sonuçta.

Zaten Lavin'in odasında kaldığım için orayı yeterince kurcalamıştım. İstikamet Rüzgar'ın odasıydı. İlk olarak duymaması için Rüzgar'ı yoklamalıydım.

  Lavabodan araba yarışı sesleri geliyordu. Iyy Yaprak yuh birde dinledinmi diyorsunuzdur şimdi e ama ne yapayım! İşimi tedbirli yapıyorum bende. Anladığım üzere ruhu bile duymazdı çünkü beyefendi lavaboya ihtiyaç gidermeye değil benim çenemden birazcık kurtulup kafa dinlemeye gitmişti. Birde telefon götürmüş öküz!

Odasına girdiğimde beklediğimden dahada temizdi. Ee Rüzgar bu yani normal erkekler gibi yan gelip yatmıyor çocuk. Evi desen bal dök yala odası desen pırıl pırıl. Vallahi Nesfes teyzenin elini öpüp helal olsun diyesim geldi.

Hadi dedim çekmecelerine ellemeyeyim -lütfetmişsiniz Yaprak Hanım ya- ama odayada okadar girdim yani bir şey yapmazsamda olmaz. Şöyle bir bakındığımda gözüme direk yatağın yanındaki uzun komidin çarptı. Komidinin üzerinde de bir ben yoktum. Tamam derlisin toplusunda yani burayı neden sosyete pazarı gibi doldurdun.
Fenerbahçe bilekliklerimi ararsın parfüm şişelerimi, gözlüklermi,boya kalemlerimi,karakalem çalışmalarımı, yoksa pasta tarifleri mi?

Var Allah var!

Hepsinin içinden dikkatimi en çok çeken şey fenerbahçeli oluşunun ardından, komidinin en kenarında duran büyük bir albüm oluyor.
Ve tabiki onuda karıştırıyorum.

Rüzgar'ın çocukluk fotoğraflarıyla karşılaştığımda kendimi gülmemek için çok zor tutuyorum. Birtanesinde eline süpürgeyi almış yerleri süpürüyor, bir diğerinde ağlıyor ki bence bu fotografta üzeri kirli olduğu için ağlamış. En çok güldüğüm ise önüne konulan pastaya gözlerini kocaman açıp hayranlıkla bakan fotoğrafı oluyor. Çocukluk fotoğraflarını biraz daha hızlı geçtiğimde karşıma Lavin'le olan fotoğrafları çıktı. Birbilerine gerçekten aşkla bakıyorlardı. Yüzümde tatlı bir tebessüm oluşsada kalbim biranda burkuluvermişti. Tüm fotoğraflarında çok eğleniyor gibi görünüyorlardı. Albümün sonuna geldiğimde küçük bir kağıtla karşılaştım. Üstünde,

                      SÖZLEŞME
Lavantasından Rüzgar'ına;
Aldığım son nefese kadar seninle olmaya söz veriyorum güzel gözlü adamım..
Rüzgarından Lavin'ine;
Aldığımız son nefesimizin birlikte olması dileğiyle. Seni bırakmayacağıma söz veriyorum lavanta kokan kadınım..
                                                İmzalar

yazıyordu. Sözleşme yazan küçük bir kağıda hislerini en güzel biçimde yazabilmelerine hayran kalmıştım.  Gerçek aşk böyle birşeydi. Kaderleri onlara hasetelik edip birbirinden ayırmıştı. Ne acı ki ben hikayelerinin araya süs olarak konan kötü karakteri oluyorum. Ve yine ne acı ki canından
çok sevdiği sevgilisine kopyası gibi benziyorum.

İstemsizce ellerimin arasında sıkıca tuttuğum kağıda bir göz yaşı damlıyor, gözümde aralanan kapıdan. Sonra yine tatlı bir tebessüm buluyorum yüzümde.

Bende söz veriyorum ki Lavin;
Güzel gözlü adamını son nefesini verip kavuşacağınız zamana kadar koruyacağım.

Şimdi daha fazla korkuyorum. Rüzgar'a daha çok bağlanıp daha kötüsü bir gün ona aşık olmaktan çok korkuyorum. Elimden geldiğince ona destek olup koruyacağım ama olurda bir gün korktuğum şey olursa beni affet Lavin..

Yeniden merhaba sevgili okurlarımız😊 Bölüm fazlasıyla gecikti. Çünkü önümüzde bir sınav var ve bu sınava en iyi şekilde hazırlanmak zorundayız. Yazın bölümleri atmayı hızlandıracağız. Bu arada Ramazan ayındayız oruç tutanlarımızın oruçlarını Allah kabul etsin dileğimizide unutmuyoruz. Sevgiler ballar ❤❤❤❤

Sonbahar Yaprağı #Wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin