-medya Defne'nin gözleri-
Sevinçle zıplayan ve sırıtan Elizabeth'e bakıp 'ne sırıtıyon' bekışlarımı attım. Tabi kız kuduruk DHEB var yerinde duramıyo.-ki bende DHEB yok- Tabi burası neresi diyeceksiniz burası Türkiye ve biz şu anda havaalanındayız ve Elizabeth'in yazlığına gidiyoruz. Elizabeth'in ailesi zengin olduğu için ve benim Elizabeth'ten daha akıllı olduğumu düşündükleri için - ki öyleyim- bizi ikimizi sadece ikimizi ta elin Amerika sına gönderiyorlar. Her neyse uçağa bindik herşey güzel başladı. Çantamdan kitabımı aldım tam açacam açamadım neden biliyormusunuz çünkü bu benim okuduğum kitap değildi! Bu Elizabeth'in okuduğu moda dergilerindendi-daha doğrusu okumaya çalıştığı-. Elizabeth'e 'bune böyle' bakışımı attım. ''Biraz oku da şu halinden kurtul. Belki pempe falan giyersin. Hep siyah hep siyah''diye sızlanmaya başladı.''ben bu dergileri asla okumam! Boşuna uğraşma''dedim her zamanki umursamaz tavırlarımla. ''Hadiiiii. Beni seviyorsan benim için lütfeeeen. Ölümü gör'' diyip bana yavru köpek bakışlarını atıyordu. ''Asla ben senin gibi modaya meraklı değilim''diyip atarlanırken Elizabeth bana 'lütfeeen' bakışları atıyordu-evet onun öyle acayip bakışları var-. Dergiyi elime aldım ve yırtmaya başladım derken Elizabeth'in gözleri sulanmaya başladı. ''Bunun için ağladığına inamıyorum. Alt tarafı dergi ve benim çantamdaydı. Böyle şeyleri sevmediğimi biliyorsun''dedim ve uyumaya çalıştım. O sırada Elizabeth konuşuyordu. ''Neden bana Eliza falan demiyorsun. Öyle daha havalı''dedi. ''Ben insanlara isimleriyle hitap ederim''dedim. Elizabeth hala konuşuyordu ama ben onu dinlemiyordum. Çoktan uykuya dalmıştım. Diğerlerinin aksine bunda saçma rüyalar görmemiştim. Hostesin beni dürtmesiyle uyandım. ''Kra- hanımefendi inişe geçtik kemerinizi bağlayın.''dedi. Kadın aşırı derecede tanıdıktı. Ve bana birşey diyordu da çevirdi yada ben yanlış anlamıştım. Uyku sersemi olduğum için büyük ihtimalle ben yanlış anladım. ''Biz daha önce karşılaşmışmıydık?''dedim şüpheci bir şekilde. Çünkü kadın öyle böyle tanıdık değildi sanki kardeşimdi o derece. Kadının endişelendiğini hissedebiliyordum. ''Hayır. Hayır hiç karşılaşmadık. Öyle olsaydı ben hatırladım.''dedi kadın tedirgince. Bu işte bi iş var ama... Ben böyle düşünürken uçak inmeye başladı.
●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●İndiğimizde herşey normal başladı. Valizlerimizi aldık arabayı bekliyoruz. Elizabeth beni kolumdan çekiştiriyordu. ''Bak orda bir kafe var. Hadi oraya gidelim.''dedi. ''Tamam''dedim. Kafeye doğru yürümeye başladık. Hava çok sıcaktı o yüzden ceketimi çıkardım. Genelde çıkarmam çünkü içimdeki bir ses çıkarmamamı söylüyor. Çıkardıktan 1-2dakika sonra ''Hanımefendi bence ceketinizi giyin üşütürsünüz''dedi uçakta gördüğüm hostes. Uçak gitmişti onun burda olmaması gerekiyordu. ''Bundan sizene''dedim soğuk bir sesle. ''Önemli bir konuda önemli bir nedenden ve onlar sarışını almaya gelmeden konuşmamız lazım''dedi kadın. O sırada gölgelerin arasından elinde harita olan bir çocuk çıktı. İkisinede şaşkınlıkla bakıyordum. ''Ben nereye düştüm lan böyle''dedim ve yürümeye başladım. Elisabeth olduğu yerde kalmıştı. Geri döndüm ve Elizabeth'i kolumdan sürüklemeye başladım. Hostes kadın arkamızdan geliyordu. ''Defne beni bir dakika dinler misin?!''dedi hostes. Hala bizi takip ediyordu. Ardından durdu. Sonunda kurtuldum demeye kalmadan ''anneni ve babanı tanıyorum.''dedi. Dondum kaldım. Elizabeth'in elini bıraktım ve kadını boğazından duvara yapıştırdım. ''Onları nerden tanıyorsun!!?''dedim hışımla. Kadın nefes alamıyor, Debelenip duruyordu. Boğazını bıraktım yere düştüğünde değişmeye başladı hostes. ''Anormaller peşimden ayrılmaz, normaller yanımda durmaz''dedim ve Elizabeth ile kaçmaya başladık. Ananas valizleri orda unuttuk!! Tam valizleri almaya koşarken sırtımda bir ağırlık hissettim. Arkamı döndüğümde birşey yoktu tabi bana iki saattir şaşkınlıkla bakan Elizabeth dışında. ''Ne oldu iki saatten beri horon tepen fil görmüş gibi bakıyorsun''dedim. ''Defne''dedi zorlukla ardından gözleri parladı''senin kanatların var. Bu çoooook havalı''dedi sevinçle. Şaşırmıştım. Kanatların açılmasını hayal ettim. Açıldı. ''Defne gitmeliyiz''dedi eskiden hostes olan kadın. Artık farklı ayakları olan, alev saçlı bir vampire benzemişti. Haritalı çocuk bunu görünce benim daha önce farketmediğim kılıcını çıkardı ve çakma vampire saldırmaya başladı. aklımda dönen kelimelerin şiddeti arttı'annenle babanı tanıyorum. Annenle Babanı Tanıyorum. ANNENLE BABANI TANIYORUM...' ''yeter durun artık''diye bağırdım. Herkes kalakaldı ardından yer sallanmaya başladı. Yerden iki tane daha çakma vampir çıktı. ''Sen ''dedi şüpheyle çocuk ''bunu nasıl yaptın. Ayrıc-''devam ederken sözünü kestim. ''Kes sesini. Şimdi Çalma vampir Anneni ve babamı nerden tanıyorsun?!''dedim hışımla. Yavaş yavaş sakinleşmeye başlamıştım. Ardından iki çakma vampir gitti. Hala bana şaşkınlıkla bakıyorlardı. ''Efendim ben Kelli. Sizi babanızın yanına götürmek için geldim. Beni babanız gönderdi''dedi adının Kelli olduğunu öğrendiğim çakma vampir. ''Yalan söylüyorsun. Onlar öldü!''dedim ve tam gidecekken biri bileğimden tuttu. Arkamı döndüğümde bu kişinin Elizabeth olduğunu gördüm. ''Bence o haklı''dedi Elizabeth. Ardından bir çığlık duyuldu. Arkamı döndüğümde altın rengi bir toz bulutu önünde duran haritalı çocuğu gördüm. ''Ona ne yaptın?!''dedim çocuğa. ''O bir canavardı. Onlar bizim gibileri yer! Şimdi ikinizde benimle geliyorsunuz''dedi çocuk. '''Evet bir canavar. Hemde önemli şeyler söyleyen canavar!''dedim homurdanarak. ''Senin adın ne''dedi Elizabeth. ''Nico''dedi çocuk umursamayarak. ''Hadi gidiyoruz''dedi Nico.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇUKUR'UN KIZI [NİCO Dİ ANGELO]
RastgeleSavaş yaklaşıyor. Düşmanlar yeniden doğuyor. Peki hangileri hayatta kalabilecek. Bir seçim yapmak zorunda. O seçim onu ya yaşatacak ya da yok edecek.