19

73 14 1
                                    

Her şey güzel olacak buna inanıyorum. Havaalanında tam bir saat yirmi iki dakika bekledikten sonra yolcular olarak uçakta yerimizi almıştık. Başka şeyler düşünmeye çalışmıştım ve en iyisi dakika saymaktır demiştim. Zaten verecek bagajım falan da yoktu. Kendimi kuş gibi hafif hissediyordum. Hostesler kemer ve telefon ikazı yaptıklarında kemerimi takmıştım ve zaten telefonumu ardımda bıraktıklarıma çoktan kapatmıştım. Bir daha da açacağımı sanmıyordum. Janice ve Fiona'ya söylemeden yayından çıktığım için ödeyeceğim tazminat umrumda değildi. Ama Luke'a bir sözüm vardı. David'in düğünü. Ayrıca Suze ve Martin'in benden sakladığı sırrı öğrenmeden bu dünyaya gözlerimi kapamak istemiyordum. Annemin telefonlarıma ulaşamadığında her yeri alt üst edeceği de cabasıydı. Kesin böyle bir şey yapardı. Minnie, Bonnie, Libby ve Jess'i de büyük ihtimal bir daha göremeyecektim ama Eric'ten kurtulduğuma seviniyordum. Geçmişte her ne hata yaptıysam Eric beni güzel bir zamanlamada öldüreceğini söylemişti. Öyle sıkı korumalı, devasa bir eve pat diye girebildiğine göre kaçtığım yerde beni bulması olasıydı. Ama zaten nasıl olsa öyle ya da böyle bir gün herkes ölecekti. Bunu da takmamaya çalışıyordum. Vazgeçemek istemediğim tek şey çatı katında giyinme odam olmuştu. Orayı gördüğüm an büyülenmiştim. Neredeyse Arcaden'daki C&A mağazasıyla büyüklük konusunda yarışabilirlerdi. Yeni hayatıma bir elveda demeden ondan kaçtığım için hiç üzgün değildim yani. Zaten kendime şuan kurmaya başladığım yalnız hayatımda, eski hayatımdan dolayı güzel bir zemin hazırlanmıştı. Çok zengindim. Yani istediğimi alabilecektim, hiçbir şey umrumda olmayacaktı. Oysaki yeni bir hayata başlayan insanların sıfırdan bir işe girip, bir miktar para biriktirip, kenara atmaları gerekiyordu. Ama benim öyle bir derdim yoktu. Her açıdan kafam rahattı. Sonra bir de şu ünlülük meselesi vardı. Luke ile düğünümüzü canlı yayında tüm dünya izlemişti. Bizi kraliyetten falan mı sayıyorlardı bilemiyorum ama yeni hayatımda kesinlikle bir gazeteci tarafından manşet edilerek annemlerin beni bulması kolay olacaktı. Amy ve John'un benim yokluğumu pek de umursamayacağını düşünüyordum. Nasıl olsa John bana 'Defol.' demişti. Zihinsel olarak beni kafasında bitirmişti zaten. Gitsem de gitmesem de onun için fark olmayacaktı. Üç yıl önce şirin, esprili, neşeli olan öz kardeşim Amy de takmıyordu artık beni. Her neyse dedim. Artık önüme bakacaktım. Anı yaşayacaktım. Geçmişi unutacaktım. Şimdiki zamana dönüş yapmak istiyorum. Merdivenlerden geçerek, pasaport kontrölünden sonra kendimi dışarı atıyorum. Temiz havayı içime çekerek, gözlerimi kapatıp, gülümsüyorum. Canım ne isterse ona göre hareket edeceğim. Önce biraz para almak için boş bir taksi bulup bize en yakın olan yerde inip paramı çekiyorum. Sonra yeni bir taksiyle şehrin merkezine gidiyorum. Çok da şık olmayan bir restoranda gerçekten güzel bir yemek yiyorum. Uzun zamandır böyle mutlu değildim. İyi bir bahşiş bırakıp çıkıyorum. Her adımımda uçuş uçuş havalanıp inen Valentino elbisemle, Jimmy Choo ayakabılarımla dengede durmaya çalışırken birden kendimi yerde buluyorum. Tam da bu kadar mutluyken neden ben?

"İyi misiniz? Aaa! Aman tanrım! Siz... Şeysiniz?"

Biraz mahcup oluyorum. Neredeyse tam bağıracaktım. Oysa insanlar o kadar iyi ki. Sadece benim çevremdekiler kötü.

"Ben... Çok özür dilerim. Yardım edeyim."

Elbisemin etek kısmını düzelterek, -ve etrafımda oluşan küçük topluluğu önemsememeye çalışarak- bana uzatılan eli tutuyorum. Neden bu kadar topuklu giydim ki?

"İyi misiniz? Çok üzgünüm." diyor.

"İyiyim. Sorun değil."

"Ben Jullian." deyip elini uzatıyor. Tokalaşıyoruz. Evvet! İşte yeni bir hayat, yeni insanlar. Tam sırası. Benim onları bulmama gerek yok. Onlar beni buluyor. Peşini bırakmayacağım.

AlışverişkolikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin